Bölüm 10

175K 6.3K 590
                                    

***

Uras, dediklerimden sonra birkaç saniye bana baktı. Neler olduğu hakkında herhangi bir fikrimin olmamasının yanı sıra, içinde bulunduğum o tehlikeli, aksiyon dolu oyuna Fransız kalmıştım. Yüzünde yorgun ve memnuniyetsiz bir ifade vardı. Koltuğa geçti ve telefonla birilerini ararken bana döndü;
''Bu sefer yine kahramanın oldu, senin o katil dediğin kişi. Bu sefer seni korumak için katil oldu. Bir insan boşu boşuna katil olmaz, öyle bir durum olur ki ya ölmek zorunda ya da öldürmek zorunda kalırsın. Anlamanı beklemiyorum, anlamış gibi yapsan yeterli.'' dediğinde, kafamı onaylar anlamda salladım. Onu biraz anlar gibi olmuştum; fakat yine de eksikti bir şeyler. Uras telefonu kulağına koyarken;
''Beni şu telefon başında bekletme demedim mi sana Eymen!'' sinirle konuşmuştu. Sanırım sinirini Eymen dediği kişiden çıkaracaktı. Başımdaki ağrı git gide artarken suratımı buruşturdum. Uras o surat ifademi gördüğünde telefonu kulağından çekti ve anlamsız anlamsız bana bakmaya başladı. Bir kaç saniye sessiz kaldığında, ne olduğunu anlamaya çalışırcasına ona baktım. Dayanamayıp;
''Ne?'' diye sordum.
''Psikolojimi bozmayı falan mı amaçladın sen?'' Ne dediğini anlayamazken, Uras kafasını olumsuz anlamda sallayıp telefondaki kişiye döndü;
''Siz gelene kadar tüm iş bitti Eymen!'' diye gürlediğinde, dengesizlik çizgisinde dolanıp duran Uras'a bakarken gözlerimi kırpıştırdım.
''Sen ve Efran benim şehir dışındaki evime gelirken, Yağız ve Poyraz orayı idare etsin. Birazdan sana konum atacağım, oraya bir araba ve birkaç koruma gönder, ayrıca evin korunduğundan emin ol, korumamız gereken bir Soykan var.'' dediğinde, ona derin bir nefes verirken baktım. Onu incelerken kolundaki kanı fark etmemle birkaç saniye öylece kaldım. Uras, karşı tarafı dinleyip telefonu bir şey demeden kapattı. Alt dudağımı ısırırken;
''Yaralanmışsın.'' dedim. Biraz tedirgin olmuştum. Benim yüzümden yaralanmasından dolayı vicdanım kendini devreye sokmuştu. Uras umursamadan telefona bakarken;
''Yaralanmam gerekmişti.'' dedi. Yine anlayamazken koltukta ona doğru döndüm ve;
''Bilerek mi yaralandın yani?'' dediğimde, Uras boş boş birkaç saniye bana bakıp, telefonunu ceketinin cebine koyarken;
''Neden umurundaymış gibi beni yoracak sorular soruyorsun. Hâlâ nefes aldığına sevinip, koltuğa gömülmeyi beklesen daha huzurlu olabilir her şey.'' dediğinde, bağırmamaya dikkat ederek;
''Bak, olaya öyle Fransız kaldım ki kendi yaşadıklarım hakkında bir yorum bile yapamıyorum. Bana cevap vermeyi denesen?'' dedim. Umutsuzca ona bakıyordum. Olumsuz bir cevap kaçınılmazdı. Arabanın ışığını açıp ona doğru uzandım. Uras tek kaşını kaldırıp bana bakarken;
''Yarana bakacağım sadece.'' dedim. Uras kolunu benden uzaklaştırırken ters ters bana bakıp;
''Sağlık personeli misin?'' dediğinde, ona cevap vermedim. Sessiz kalmamın üzerine kafasını salladı ve;
''İşte o yüzden bakamazsın.'' dediğinde, geri yerime oturdum. Uras birkaç saniye bana bakmayı sürdürdü. Dışarıya bakarken;
''Cevaplayabileceğim sorular sor ki soruların cevapsız kalmasın.'' dediğinde ona baktım. Kafamı olumlu anlamda sallarken bedenimi ona doğru döndürdüm;
''Onlar kim? Bizi öldürmeye çalışanlar.'' dediğimde, Uras birkaç saniye suratıma baktı. Dalga geçer gibi;
''Kötü adamlar.'' dedi ve bir kahkaha patlattı. Sinirle geçirdim koluna bir tane. Sinirle vurduğumda, yaralı koluna vurduğumu fark etmemiştim. Uras acı ile suratını buruştururken kaşlarımı çatıp ona bakmayı sürdürdüm;
''Dalga mı geçiyorsun sen benimle?'' dediğimde, Uras gülmeye devam edip;
''Bir bakıma.'' dedi. Sinirle derin bir nefes alırken, ciddileşip;
''Sana cevaplayabileceğim sorular sor demiştim.'' dediğinde, biraz suratına bön bön baktım ve;
''Ne yani, sende mi bilmiyorsun kim olduklarını?'' dediğimde, kafasını olumlu anlamda salladı. Kuruyan dudaklarını ıslatırken;
''Ama görünüşe göre baban biliyor.'' dediğinde, telefonumu çıkarttım babamı aramak için. Uras, telefonumu alıp açık camdan fırlatırken, kalbim durmuş aptal aptal ona bakmıştım. Canım telefonumu bir saniye düşünmeden atmıştı.
''Sen ne yaptığını sanıyorsun!'' diye bağırdığımda, umursamayarak camdan bakmaya devam etti.
''İzleme ihtimallerine karşı; ayrıca baba kız paslaşmalarınızı benden uzakta yapın. Seni ve babanla kavganı dinlemek istemiyorum. Vazgeçtim, soruda sorma, sessizce otur.'' dediğinde, sinirle garip garip sesler çıkartıp kafamı direksiyona gömdüm.
''Sana psikolojimi bozmamanı söylemiştim.'' dediğinde, kafamı direksiyondan kaldırıp ona baktım;
''Sorularıma cevap vereceğini de söylemiştin.'' dediğimde, umutsuz bir vakaymışım gibi baktı suratıma;
''Bak kim olduklarını bilmiyorum ve daha dün öldürücü derecede beni sinirlendiren kızı bugün korumak adına bir söz verdim. Neden seni öldürüp bir kenara atmadığım için kendini şanslı hissedip susmayı denemiyorsun?'' dediğinde, onu ve dediklerini umursamadan;
''Yarana bakabilir miyim? En azından kanamasını durdurayım.'' dedim. Uras derin bir nefes verip kafasını geriye doğru attı. Sonra bana bakıp;
''Susacak mısın?'' dediğinde, kafamı olumlu anlamda salladım. Kolunu bana doğru uzattığında, dizlerimin üzerinde ona yaklaşıp yarasının üzerindeki kumaş parçasını kaldırıp yarasına baktım. Ciddi bir şey gibi gözüküyordu. Uras dalga geçerek;
''Anlayabildiniz mi bari doktor hanım?'' dediğinde, sinirle suratına bakıp;
''Sıyırmış işte.'' dedim, umursamazca. Arabanın içerisinde tampon yapabileceğim temiz bir şey ararken, ne aradığımı anlamış olmalı ki koltuğun arkasını gösterdi. Koltuğun arkasına doğru geçtim bu sefer ve arka koltuktaki tişörtü alıp temiz olup olmadığını kontrol ettim.  Ön tarafa geçerken boşluğa basıp düşüyordum ki Uras kolumdan tuttu ve düşmeme engel oldu. Göz devirip;
''Biraz olsun yerinde durmayı ve susmayı denesene Mavi Göz.'' dediğinde, tam bir şey söylemek için ağzımı açmıştım ki camı birinin tıklatmasıyla kelimelerimi geri yuttum. Uras;
''Sonunda.'' derken, arabanın kapısını açmış ve kolumu tutan elini benden çekip aşağı inmişti. Hemen ardından bende inerken, Uras karşısındaki bir grup ızbanduda baktı.
''Eymen ve Efran?'' dediğinde, ızbandut ona çekinerek baktı. Sinirleneceğini düşündüğü bir haber verecek olmalıydı. Görünüşüne bakılacak olursa, Uras'ı birkaç dakika içinde yere serebilecek biri gibi duran birinin, Uras'dan çekinmesi çok trajikomikti.
''Onlar bir saate kadar gelecekler abi.'' dediğinde, Uras oldukça korkunç gözükmeye başlamıştı gözüme. Surat ifadesi beni oldukça ürkütürken;
''Sebep?'' dedi, sakin bir şekilde. Adam, Uras'ın kulağına bir şeyler söyledi ve geri çekildi. Uras daha da sinirlenirken;
''Şimdi sırası mıydı onun?'' diye bağırdı. Adam sessizce ona bakarken, adama avucunu uzattı ve;
''Anahtar.'' dedi. Adam, avuçlarının içerisine anahtarı koydu. Uras bana, beni takip et dercesine bakıp arkada duran siyah bir jipe doğru ilerlerken, adam seslendi;
''Abi araban?'' dedi. Uras ona bakmadan bağırdı;
''Servise götür!'' Arabasına cool bir şekilde ilerlerken üzerindeki ceketi çıkardı. Delinmiş gömleği ile kalırken, gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. İkisini de çıkarıp arka koltuklara attı ve sürücü koltuğuna oturdu. Donup kaldığımı fark ettiğim an, hızla arabaya ilerledim. Uras gülerken;
''Demek kaslarım seni olduğun yerde kalacak kadar etkiledi.'' dediğinde, ona baktım. Göz devirirken;
''Ya ya ne demezsin. Aklıma bir şey gelmişti.'' diyerek, küçük bir yalan söyledim. Kollarında balon gibi kasları vardı ve her hareket edişinde görüntüsü daha da mükemmel oluyordu. Baklavaları ise; 'Ben buradayım' diye bağırıyordu adeta. Kızların gözdesi olmasına şaşmamalıydı. Hem yakışıklıydı, hem kaslıydı, hem de kötü çocuktu. Bir kızın aradığı tüm fiziki özelliklere sahipti. Bana inanmadığını belirten bir bakış attığında umursamadım onu. Torpido gözünden bir sargı bezi çıkarttı ve kanamasını durdurmak için koluna sardı. Yamuk yumuk sardığını fark edince ona yaklaştım ve sargı bezini elinden alıp, koluna sardığı kısmı çıkardım. Uras durdurmaya çalışınca eline vurdum ve;
''Bırak, düzgün saramıyorsun bile!'' dedim. Hemen arkada bir peçete olduğunu fark etmemle oraya uzandım ve kolunun etrafındaki kanları temizledim.
''Tamam, bir sağlık personeli değilim, ama en azından düzgün sarabilirim.'' dediğimde, Uras derin bir nefes aldı. Benimle uğraşmak istemediğinden pes etmeyi seçmişti. Birkaç korumanın bize doğru baktıklarını fark edince onlara dil çıkardım. Uras fark ettiğinde;
''Esila, adamlarım ile uğraşmayı bırak ve elini çabuk tut.'' dediğinde, cevap vermedim ve hızla sarıp kenara çekildim. Uras koluna bakıp kafasını eyvallah dercesine salladı. Gülümsedim;
''Cidden şu bulunduğumuz duruma sendemi Fransızsın, yoksa benimle uğraşmak istemediğin için mi böyle diyorsun?'' diye sorduğumda cevap vermedi. Arabayı çalıştırıp radyoyu açarken, umursamadığını yeteri kadar belli etmişti. Sinirle ona bakmayı sürdürürken;
''Ne demek bu denli umursamaz olmak?'' dediğimde, yine umursamadı. Radyodan yükselen şarkıyla ona döndüm. Aklıma gelen şeytani fikir ile gülümserken, radyoyu son ses açtım. Uras göz ucuyla baktı. Beklediğim yere geldiğinde gülümsemem daha da büyürken, bağırarak şarkıya eşlik ettim. Eğer o beni umursamazsa, bende ona benim için küçük, kulakları için büyük bir konser verirdim.

''Ah ah muhtemelen aşk
Ah muhtemel aşk için
Virane oldum.''

Sinir dolu gözleri ile bana bakıp, radyoyu sinirle kapattı. Arabayı hızlı sürmesi ve şuan yola bakmaması yine beni korkutan sahnelerden biriydi.
''Kapa çeneni!''
Koltuğa iyice yaslanıp bir şey dememiştim. Tekrar bir kaza sahnesi ile karşılaşmamak adına sesimi kesmeyi planlıyordum. Sessiz kalışımın üzerine biraz şaşıran Uras, tekrar yola dönüp biraz yavaşladı. Aramızda ölüm sessizliği vardı. Gözlerimi dışarı doğru çevirip etrafı izlemeye başladım. Biraz yavaşlasa bile, olması gerektiğinden kat be kat hızlıydı. Olanları düşündüm, kan dolu sahnelerle karşı karşıya kalmış ve Uras gibi bir psikopat ile aynı arabada bulunmuştum.  Bu bir delilikti. İçimden bir ses ise bunun yaşayacağım ilk sahne olmayacağını fısıldıyordu. Yanımda Uras Demir varken bende bunun son olmayacağından emindim.
***
-Esila Soykan-
Ormanın içinden geçtiğimizde Uras'a döndüm;
''Demek ait olduğun yerde, ormanda yaşıyorsun.'' dedim gülerek. Uras ters ters bakarken arabayı durdurdu ve;
''Şurada seni öldürüp kenara atmak varken, sana katlanıyor olmak ne kadar can sıkıcı bilemezsin!'' dedi. Omuz silkerken;
''Eğer Burçin'i buraya getirtmezsen şarkı söylemeye tekrar başlayacağım Uras.'' dediğimde, sinirle indi arabadan ve kapıyı çarpıp yürümeye başladı. Onu sinirlendirmek kadar güzel bir şey yoktu. Ölüme susamak bu olsa gerekti, konuşmaya devam ettim;
''Uraaaaas, kendi doğanda yaşamamı bıraktılar seni.'' Uras elindeki gömleği buruşturup bana attı. Tam kafama isabet eden gömlek ile kendime şaşarken;
''Demek kendini dağ başı nasıl olsa diye, serbest bırakma kararı aldın hayvan!'' dediğimde, Uras sabır istercesine kaldırdı kafasını. Bana cevap vermeden büyük evin kapısının eşiğinde dikildi bir müddet. Büyük bir evdi. Yemyeşil ama hoş bir rengi vardı dışının, kapının hemen yanında ise bir bank. Oldukça hoş bir evdi aslında burası. Orman olduğundan dolayı koşarak eve yeni girmiş olan Uras'ın peşine takıldım. Uras cebindeki anahtarı bir köşeye atarken bu sefer onu kızdırmadan;
''Urass.'' dedim. Yavaşça arkasını döndü ve bana baktı. Saçlarını karıştırıp ''Ne var Esila!'' diye gürledi. Gürlemesi üzerine daha da sinirlenirken;
''Kendi tabiatında olunca, tabii insancıl bir şekilde konuşmayı unuttun.'' deyip ona baktım. Yumruklarını sıkmış tam gözümün üzerine bir yumruk atmamak için kendini zor tutuyordu sanırım. Dil çıkarttığımı görünce;
''SENİN O DİLİNİ VARYA!!!'' diye, sinirle gürlerken yanından uysal bir şekilde geçtim ve ona küçük, tatlı, minnoş bir kız gibi baktım.
''Unutma söz verdin, beni öldüremezsin.'' dediğimde, sinirle hemen solda bulunan merdivenlere yöneldi.
''Dua et söz verdim Esila, dua et!'' dedi ve sinirle çıktı merdivenlerden. Göz devirip büyük salona doğru geçtim. Ayağımın altındaki pas pas kayarken, düşmekten son anda kurtulup duvara yapıştım.
''Ucuz yırttın maviş canavar, ucuz yırttın!'' dedim. Önüme gelen saçlarımı arkama doğru atarken;
''Hey yavrum hey, Adriana Lima'ya taş çıkartacak bedenim, esnaf sümüğü gibi yapışıyordu yere.'' Kendi kendime söylenirken duvarlardaki tablolara bakıyordum. O sırada aniden karşıma çıkan çocuğa, ani bir refleks ile yumruğu geçirirken çığlık attım...
***
-Uras Demir-
Efran gözüne buz torbasını koyarken bir yandan da konuşuyordu;
''Hayvan gibi elin var, neyle beslediler seni.'' dedi Esila'ya. Efran'ın her zamanki haliydi. Esila da ise görünürde hiçbir vicdan azabı kırıntısı yoktu. Aksine gayette rahat bir şekilde oturuyordu. Derin bir nefes aldı ve göz devirdi. Önüne gelen saçlarını arkasına atarken etrafına baktı ve;
''Bak, eğer arka bahçeden girmek yerine kapıyı çalsaydın şuan daha iyi bir durumda olabilirdin.'' dedi. Eymen ve ben Efran'ın bu haline gülmemek için dudaklarımızı birbirine bastırmak zorunda kalıyorduk. Efran daha da sinirlenerek;
''Ne yani; bu gözüme yumruğunu geçirmene izin mi verir?  Abi hastayım bu kadınların kendini haklı çıkarma mekanizmasına. Gözümde oluşan morluğu görüyorsun değil mi?'' dedi. Sesinden ciddiyeti belli oluyordu. Grubun en ciddiyetsiz kişisi şuan oldukça ciddi bir şekilde Esila'ya kızıyordu.
''Abi siz yanlış kızı korumaya almıyorsunuz değil mi? Bak bu, biz onu korumak için geldiğimizde bile resmen gözümde kara bir delik açtı, görebiliyorsun değil mi?'' dedi. Esila, ayağından çıkarmış olduğu topuklu botunu Efran'ın kafasına fırlattı. Esila da oldukça sinirliydi. Kızda tuhaf olan bir şey vardı. Bunu henüz çözememiştim; ama çözecektim. Efran'ın tam kafasına gelmişti. Efran bu sefer kafasını tutarken oturduğu yerden kalktı ve elinde buz torbasıyla yanıma doğru yaklaştı. Ciddiyetsiz haline geri dönerken;
''Siz bunu kafese falan koyun, herkese saldırıyor bu.'' dediğinde, Esila'nın gözlerinden ateş fışkırıyordu. İlk defa bir kızı böyle görmüştüm, özellikle bizimkilerin yanında. Efran söyleniyordu falan, ama Esila'yı sinir etmek için söylemişti son dediğini. Efran'a sinirli bir şekilde bakarken;
''Diğer gözünde de morluk istemiyorsan sussan iyi edersin.'' dedi. Efran omuz silkti, sonra ise;
''Ben suçsuzum ve masum.'' dedi ve Eymen'e bakıp yorgun bir şekilde;
''Kalk lan kalk. Bir sürü işimiz var daha.'' dedi. Eymen onayladı ve bana döndü. Onun yüzünde de yorgunluğunu öne süren bir ifade vardı.
''Abi Neon da biz vardık, bir kaç adamı oraya koyduk. Barut, Emir de biliyorsun. Dark Night da Poyraz ve Yağız var. Birkaç adamı öldürmüş olabilirler. Psikopatlıklarına dayanamayıp terk ettiğimizden net göremedik. Durum vahimdi ama.'' dedi. Esila, gözlerini kocaman açmış son derece ciddi ve şaşkın bir ifade ile Eymen'e bakarken;
''İnsanları öldürecek kadar mı psikopatsınız?'' dediğinde, sabah ki olayları hatırlaması için baktım yüzüne. Kimseyi öylesine öldürdüğümüz falan yoktu. Eymen;
''Eğer onlar hak etmeseydi işler psikopatlara emanet edilmezdi. Anlayacağını sanmıyorum, neden pembe rüyalarına geri dönüp gördüğünü ufak bir kâbus gibi kabul etmiyorsun? Tırnakların kırılmış falan olmalı, onlar için ağlamak yerine, psikopatlığımızı sorgulama küçük hanım.'' dedi Eymen. Efran omzuna hafif bir yumruk atarken;
''İşte benim adamım. Doğru söze ne denir ki?'' dediğinde,  Esila daha fazla sinirlenmişti. Yumruklarını sıkıp bahçeye çıkarken, Efran ve Eymen montlarını giydiler. Efran yanıma gelirken;
''Gitme vakti Uras'cığım. Biliyorum beni çok özleyeceksin, ama naparsın bu koca adam özlenecek biri. Ah, yine mükemmel ben!'' dediğinde, ters ters ona baktım ve;
''Efran cidden kemiklerini kırarım, ikile.'' dediğimde, Efran kafasını salladı ve Eymen'in omzuna elini atıp kapıya doğru ilerledi. Derin bir nefes aldım ve Esila'nın yanına doğru yürümeye başladım. Havuzun başındaki şezlonglarda oturuyordu. Yavaş yavaş batan güneşi izlerken bir şeyler mırıldanıyordu, tam olarak duymamıştım. Yanına gidip hemen yanındaki bir şezlonga uzandım. Esila göz ucuyla bana bakarken;
''Bu kadar psikopat arkadaşların var mı cidden?'' dediğinde güldüm.
''O psikopatlar benim kardeşlerim.'' dediğimde, Esila yüzüme bakıp derin bir nefes aldı;
''Bak, konu değiştirmek işime yarar, çünkü bugün hayatıma o kadar uzak bir kaç saat yaşayıp, dün gece beni herkesin içinde boğan, şimdi de beni korumak için söz veren bir dengesiz ile aynı evde bulunuyor olmak ... Her neyse. '' dediğinde cevap vermedim. İstediği gibi konu değiştirirken;
''Eymen senin için birkaç şey getirmiş. Yiyecek bir şeyler ve bir hafta burada olacağımızı da eklemeliyim.'' dediğimde, Esila ışık hızıyla bana döndü. Kafasını olumsuz anlamda sallarken;
''Olamaz... Psikopat, dengesiz biriyle bir hafta neler olduğunu bilmeden burada yaşayamam.'' dediğinde tepkisine gülümsedim.
''Bende sana bayılıyordum zaten.'' dediğimde, Esila sinirle bana baktı ve oturduğu yerden kalktı. İçeri bir şeyler mırıldanarak girerken derin bir nefes aldım. Bir süre orada oturup kafamda bir şeyleri hesaplamaya devam ettim. Sonra boynumu kütletip ayağa kalktım. İçeri yavaş adımlarla girerken, koltukta uyuya kalmış ve başı omzunun üzerine düşmüş Esila'ya baktım. En azından bir süre sessiz geçecekti. Sessiz adımlarla yanına ilerleyip Esila'yı kucakladım ve merdivenleri çıkarken suratını inceledim. Onu sinirlendirmek adına söylediklerimin hiç biri doğru değildi. Sadece onu sinirlendirmek eğlenceliydi. Bir insan uyanıkken cadaloz ve bir o kadar tatlı ve belalı bir kız profili oluştururken, uyurken bu denli masum ve saf olması tuhaftı ya da bana öyle geliyordu. Onunla tam bir hafta geçirmek zorundaydım. Özellikle Efran'a yumruk atan biriyle. Efran, sadece grup içinde ciddiyetsiz ve esprili olur. Normalde daha ağır ve soğuk davranırdı. Ayağımla misafir odasının kapısını açtım ve dikkatli bir şekilde yatağa yatırdım. Üzerine siyah beyaz yorganı örttüm ve odadan çıktım. Üzerime bir şeyler giymek için odama gittim. Yarım kollu, mavi tişörtü aldım ve üzerime giydim. Korumalar evin etrafını korumaya almışlardı. Yapacak başka bir işim olmadığından tekrar bahçeye çıktım. Ellerimi ceplerime koyup, kafamı gökyüzüne kaldırdım. Babam başıma nasıl bir bela bırakmıştı hiç bir fikrim yoktu. O kız ve çenesi cidden katlanılacak gibi değildi. O sırada arkadan biri beni itti ve suya düşmemi sağladı. İten kişiye baktığımda bunun, Esila olduğunu gördüm. Havuzun yanında durmuş, gülerek bana bakıyordu. Daha yeni uyumamış mıydı bu kız? Elinden tutup onu da havuza çektim. Hava biraz soğuktu, ama sanırım bir şey olmazdı. Bu sefer sırıtma sırası bendeydi. Esila gözlerini kıstı ve üzerime su atmaya başladı. Aynı şekilde ona karşılık verirken söyleniyordu;
''Ya atmasana Dağ Ayısı, su ne kadar soğuk farkındasın değil mi? Ah nasıl unuturum senin kürkün vardı değil mi?'' dediğinde, sinirlenip daha da fazla su atmaya başladım. Bu sefer daha da bağırıp;
''Gıcıksın, gıcııık.'' diye cırlamaya başladı. Sonra ise pis pis sırıttı ve burnunu kapatıp suyun altına daldı. Küçük ayaklarıyla tekme atmaya başladığında, bende suyun altına daldım ve ona doğru gitmeye başladım. Geri geri giderken en sonunda havuzun duvarlarına çarptı. Bu haline güldüm. Gözlerim gözlerine bakarken birden dudaklarına kaydı. Esila'ya da aynısı olduğunda suyun üzerine çıktı ve derin bir nefes aldı. Biraz yüzdü ve sonra havuzdan çıkıp ve şezlonga oturdu. Birkaç saniye daha suyun altında durdum ve sonra yüzeye çıktım. Esila biraz titremeye başlarken ayağa kalktı ve;
''Hadi içeri girelim.'' dedi. Hava biraz soğuktu, hatta biraz değil baya soğuktu. Onayladım ve sırılsıklam bir şekilde içeri girdik. Islak ayak izlerini takip ettim. Esila çıktığı odaya geri dönerken, bende kendi odama dönmüştüm. Sıcak bir duş alıp; siyah eşofman ve gri tişörtümü giyerek aşağı indim. Esila üzerine Efran'ın getirdiği kıyafetlerden, siyah tayt ve gri uzun kolluyu giymişti. Esila hapşırıyordu ve muhtemelen hasta olacaktı. Arka bahçenin kapısını kapattım ve mutfaktaki dolaplardan birindeki soğuk algınlığı için olan ilacı bulup bir suyla Esila'ya götürdüm. Esila bir ilaca bir bana bakarken;
''Al iç şunu.'' dedim. Saf saf suratıma bakmaya devam edince;
''Hastalanmak istiyorsan o ayrı tabii, kesinlikle bakmam aklından bile geçirme.'' diye ekledim. Esila sesli bir nefes verirken;
''Üf ver şunu.'' dedi ve ilacı aldı. Ben veliaht mafyayı ne hale getirmişlerdi. Yanına oturduğumda;
''Film yok mu?'' dediğinde, ona bakmadan cevap verdim;
''Muhtemelen vardır; ama istiyorsan kalkıp bulacak ve açacaksın.'' dedim ve titreyen cadaloza battaniye getirmek için odaya çıktım. Elimde battaniye ile dönerken Esila da film açmıştı. Elimdeki battaniyeyi uzattığımda aldı ve battaniyeye sarıldı. Hangi filmi açtığını bilmiyordum, ama romantik olmasa iyi olurdu. Esila koltuğa uzanmış ve televizyona bakıyordu. Burnunun ucu kızarmıştı. Ona baktığımı görünce konuşturma çabalarına tekrar başladı. Koltukta sürünerek daha da yaklaştı ve;
''Neden buradayız, artık söyleyecek misin?'' dediğinde, onu umursamadan televizyona bakmayı sürdürdüm. Bayağı sesli bir şekilde hapşırdığında, o sesin ondan çıkıp çıkmadığına emin olmak için ona döndüm. O ise umursamadı ve;
''Bak Uras, yeter söyle artık, yoksa yemin ederim bir haftayı burnundan getiririm!'' dediğinde;
''Babandan öğren.'' dedim. Omuz silkti ve;
''Ben sana soruyorum ve görünürde babam yok öyle değil mi? Neden beni susturmak için kendin konuşmaya başlamıyorsun.'' dediğinde, sakinleşmek adına elimin altındaki yastığı sıkmaya başladım.
''Esila, sabırlı Uras'a veda etmek üzeresin.'' dediğimde, kenarında duran yastığı bana fırlattı ve;
''Aman be sanki konuşmamak için yemin etmiş.'' dedi. Sonra koltuğun üzerinde sürünerek benden uzaklaştı ve;
''Gıcık, gerizekâlı!'' dedi. Sanırım şuana kadar en sabırlı olduğum kişi Esila'ydı. Eğer bir söz vermiş olmasaydım çoktan sus pus olmuş olacaktı. Onu ve söylediği iltifatları umursamadan telefonumu çıkardım ve gelen mesajlara cevap yazmaya başladım. Efran ve diğerlerinden gelmişti mesajlar, birde Mısra'nın bunaltıcı mesajları vardı. Mısra, Esila'nın okulda kavga ettiği, beni bunaltan ve peşimden dört yıldır ayrılmayan psikopat bir kızdı. Onun attıklarını yok sayarak diğerlerinin mesajlarını cevapladım. O sırada Esila hâlâ söylenmeye devam ediyordu.
-Esila Soykan-
Hayır, yani söylese ne olacaktı? Sanki uluslararası önemli bir sır paylaşacaktı. Gıcıklık olsun diye söylemediğini düşünüyordum ve sanırım şu sabır konusunda haklıydı. Önümdeki vıcık vıcık filme döndüm. Uras arada bir telefondan kafasını kaldırıyor ve bana bakıyordu. Gerçekten çok sıkılmıştım. Filmi kapatıp Uras'a döndüm;
''Uras.'' dedim biraz uysal bir şekilde. Beni yok sayarak yazışmaya devam ettiğinde tekrar seslendim ona;
''Şşt sana diyorum be.'' Yine beni umursamadığında sabırla bir kez daha seslendim. Bu sefer melodik bir şekilde;
''Lisedeki Mafya. Aloo. '' Yine umursamadığında derin bir nefes aldım ve en sonunda koltuğun üzerindeki küçük yastığı fırlattım. Bugünde her fırlattığım kafaya geliyordu. Uras bana ölümcül bakışlar atarken otuz iki diş sırıtarak;
''Kaç saattir sana sesleniyorum suç sende, azıcık taksaydın olmazdı böyle.'' dedim. Hâlâ ölümcül bakışlar atarken bağırmaya başladı;
''Ne var Esila ne?'' dedi. Ebem var ebem, almış telefonu eline beni umursamıyordu ve sorularımı cevaplamıyordu. Üstelik dinlemiyordu bile.
''Sıkıldım Uras. Başlatma tehlikesine, ha buradayız ha orda.'' dediğimde, daha sakin bir şekilde bana cevap verdi bu sefer;
''Ne yapmamı bekliyorsun Esila? Tüm işimi bırakmış burada seninle oturuyorum ve bu son derece can sıkıcı.  Ne yapabilirim sana, git zıpla koş ne yaparsan yap benimle uğraşma!''dedi, son derece soğuk ve sinirli çıkan sesiyle. Biraz bozulmuştum doğrusu. Bu denli yok sayması kırıcıydı. Tamam, iyi bir başlangıç yapmamıştık, hatta sevgilisini dövmüş olabilirdim ve zorunlu bir şekilde benim yanımda oturmuş olabilirdi; ama biraz olsun iyi davranabilirdi. Cevap vermedim ona, daha fazla lisedeki mafyayı kızdırmamak için beni götürdüğü odaya döndüm. Ben yarın buradan giderdim. Ne olursa olsun bir şeyler öğrenmeli ve buradan çıkmalıydım. Berk beni düşünmekten delirmiş olmalıydı. Tehlike asıl buradaydı. Ruh hastası bir manyakla aynı evdeydim. Tehlikenin büyüğü kesinlikle buradaydı. Emin olduğum bir şey vardı o da eve gidince Burçin'in o güzel nutella parmakları ile saçlarımı yolacağıydı. Berk'i de unutmamak lazım. Babama sormam gerekenler de vardı. Kafama takılan şeyler; mesela bu tehlikenin ne olduğu ve benimle ne ilgisi olduğu. Babamın ne işler çevirdiği gibi. Siyah beyaz benekli battaniyeye daha sıkı sarıldım. Donuyordum be. Ev de buz gibiydi açıkçası, tabii arkadaşın umurunda değil. Herkesi kendi gibi hayvan sanıyor galiba. Acıktığımda bir gerçekti. Neyin nerde olduğunu bilsem yapacaktım, ama bilmiyorum. Ne diyeyim Uras'a;
'Ben acıktım kalk bana bir şeyler hazırla mı?' Kesinlikle küfür eder bende küfürlerle doymuş olurum, tabii karşılığını da alırdı. Odadaki çekmeceleri işe yarar bir şey bulma ümidiyle karıştırmaya başladım. İnşallah önemli bir yerde telefonu bozulurdu, amin çok amin. Gerzek herif almış eline telefonu dünya umurunda değil. Dışarıdan tekrar silah sesleri duyulduğunda korkuyla olduğum yerde kaldım. Kendime gelip saklanacak bir yer bulma ümidiyle etrafa baktım. Karşımdaki büyük dolaba doğru koşarken, oraya hemen bakacakları aklıma geldiğinde olduğum yerde tekrar kaldım. Ay nereye saklansam, vallahi öldüreceklerdi beni. Etrafa baktım başka bir yer yoktu. Tek şansım dolaba girmekti. Dolaba girip gözlerimi kapattım ve ellerimi kulaklarıma bastırdım. Kesinlikle şu kâbustan uyanmalıydım. Bir süre sonra odaya biri girdiğinde resmen nefes sesim duyulmasın diye ellerimle ağzımı kapattım. Ellerimi kulaklarımdan çektim ve sessizce ayak seslerini dinlemeye başladım. Ayak sesleri yaklaşırken korkudan ölmek üzereydim. Dolabın kapağı açılırken gözlerimi yumdum ve korkuyla Azrail'in beni almasını bekledim...

Mafya Lisede •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin