•••
Kaybetmek o kadar kolay bir eylemdi ki parmaklarinin arasından akıp giden zamanı kaybettiģin saniyelerin farkina varamiyordun bile.Derin bir nefes aldım.Kaybetmenin asla bir seçenek olmadigini aklima yerleştirmek için kendime birkaç saniye izin verdim.Onu kaybetmek gibi bir seçeneğin hiç olmadığını aklıma yerleştirmem için birkaç saniyeden daha uzun bir süreye ihtiyacim olduğunu biliyordum.Ellerim arasında duran ve avuç içimde birkaç çiziğe neden olan taşı denize fırlattım.Avuç içimdeki kana bakarken derin bir nefes verdim.Herşeyin aslında bir kader doğrultusunda ilerliyor oluşu içimde büyük bir meraka neden oluyordu.Hiç kimse boş yere hayatımıza girmiyor ve boş yere hayatımızdan çıkmıyordu.Kaderimde ablamın yerini merak ediyordum,onunla hangi yollarda buluşacaktık bilmiyordum ama dogru ve ikimizede iyi gelmesini istiyordum.Ablamla tek bir diyoloğa bile girmemiştik.Uras'a ihtiyacim vardı,ona sandiğimdan daha fazla ihtiyacım vardı.Eğer o olsaydı bana güç verir ve ablamla konuşma cesaretini kendimde bulmama yardımcı olurdu.Onunla konuşmaya nasıl başlamalıydım bilmiyordum.Nasıl görünüyor,anneme benziyor muydu onu bile bilmiyordum.Onun hakkında hiç bir bilgiye sahip olmamak beni endişeye sürüklüyordu.Kafamda biriken tüm soru işaretleri beynimin ve ruhumun yorulmasına neden oluyordu. Dirseklerimi dizlerine yaslayıp şakaklarımı ovuşturmaya başladım.Yorgunlukla kapanmış olan gözlerimi bir süre açmamış ve sadece dalgaların sesine yoğunlaşmıştım.Kulaklarıma dolan mızıka sesi ile gözlerimi yavaşça yaralayarak etrafıma baktım.Sesin nereden geldiğini tam olarak bulamamıştım.Beni rahatsız eden bu sesten uzaklaşmak adına ayağa kalkarak birkaç adım attım.Ben uzaklaştığımı sanarken ses bana sahada yaklaşıyordu.Tehlikenin habercisi gibi gelen bu ses benim içime büyük bir huzursuzluk düşürüyordu.Hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım.Buz gibi olan ellerimi ceketimin cebine koyarak yürümeye devam ettim.Sonunda mızıka sesi azaldığında derin bir nefes verip etrafıma baktım.Nereye gittiğime dikkat etmemiş ve çoğu zaman ayaklarıma bakarak yürümüştüm.Şimdi ise bana yabancı gibi gelen bir yerdeydim.Bir parkta.Sahilden uzaklaşmıştım fakat hala dalga seslerini duyabiliyordum.Sahilde olmak istediğinin farkına varınca hiç bir sesi umursamama kararı alıp geri dönecekken bir ses beni olduğum yere çivilemişti.
"Kardeşim"
Ediz'in sesi kulaklarıma dolar dolmaz gözlerimin önüne Ares'in donuk gözleri gelmişti.Donuk ve acımasızca bakan gözleri zihnimden hiç silinmeyecek gibiydi.Beni buraya getiren ayaklarım Ediz'in emrine girmiş gibi beni onun önüne çıkarmıştı.Elindeki simiti onunla uyuşturamadığım için büyük olmasa da bir şaşkınlık içimi kaplamıştı.Gülerek elindeki simiti ısırdı ve bankta oturmaya devam etti.Şu hali tüm simitçileri müşteri doldurmaya yetecek gibiydi.Ona doğru birkaç adım attiğimda yüzünde oluşan memnun olmuş ifadesi dahada genişledi.Ağızındaki lokmasını yutup etrafında dolanan kediye baktı.Oldukça kötü ve kirli gözüken küçük kedicik onun peşini bırakacakmış gibi durmuyordu.
"Burada ne arıyorsun Ediz?"
Etrafıma baktım,sahil boyunca dizilmiş yalıların ve tersanenin arkasında kalan parka benzer bir yerdeydim.Rüzgar boynumdaki atkıyı uçurabilecek bir güce geldiğinde atkıyı daha sıkı sardım boynuma.
"Kaçamak yapıyorum diyelim,asıl soru sen ne arıyorsun sabahın erken saatinde burada?.Bu şehrin tekin bir yer olmadığını ne zaman anlayacaksın Esila?"
Göz devirdim.Sevgilim bir katil çetesinin ele başı iken ve babam anne katilim iken şehirin tekin bir yer olmaması beni ne kadar etkileyebilir di ki?.
"O nasıl biri?"
Onun yanına banka oturmuştum fakat ona bakmıyordum.Mentol ve sabun kokusundan anlaşıldığı üzere yeni banyo yapmıştı.Üzerinde gri kapşonlu bir kazak,siyah bir eşofman ve yine siyah bir ceket vardı.Onu takım elbisenin haricindeki görüntüsüne alışık olmadığından tuhaf geliyordu bana bu hali.Ablamı sorduğumu anlamıştı fakat sorumu yanıtlamak adına tek bir sözcük sarf edecek gibi durmuyordu.Daha dün ablamı onun elinden almaya,kurtarmaya çalışıyordum şimdi ise bir banka oturmuş ablamı ona soruyordum.Elindeki simitten büyük bir ısırık daha aldı bana cevap vermemek adına.Gözleri ellerimdeki kurumuş kanı bulduğunda ağızındakini hızlı bir şekilde yutup ellerimi avuçları arasına aldı.
''Bu nasıl oldu?''
Merakla sorduğu soru üzerine ona şaşkınlıkla ona baktım.Hayatımdaki herkes umursamazdı.Kırıldıklarını,nefret edildiklerini,tüm siniri ve kini bir anda unutup hiç yaşanmamış gibi hayatlarına devam edebiliyorlardı.Beni çıldırtmak üzere özenle seçilmiş bir tablo üzerine yerleştirilmiş küçük insancıklar gibiydiler.
"Sadece küçük bir taş" diyerek merakını giderdiğimde kafasını olumsuz anlamda sallayıp derin bir nefes aldı.Ellerimi elleri arasından çekip tekrar ceketimin cebine koyduğumda gözlerini taş zemine sabitledi.
"Bazı şeylerin gizli kalması herkes için daha iyiyken bunu neden sürekli irdeleyip sır perdesini indiriyorsun?.Bazı sırlar karanlığı sever kardeşim.Eğer onu aydınlığa kavuşturursan senden bir şey çalar ve onuda beraberinde karanlığa sürükler"
Kaşlarım dinlerken istemsizce çatılmıştı.Söylediklerinden ne ders çıkarmalıydım anlayamıyordum.
"Ne demek istiyorsun?" dediğimde güldü.Hafifçe kısılan gözleri normal haline dönene dek susmaya devam etti.
"Eğer Koray Adal senin yerini öğrenip annenin bir sır perdesini aralamasaydı ne kızının sevgisini bu kadar eksilere taşırdı ne de sevdiği kadını bir nefret uğruna öldürmek zorunda kalırdı" dediğinde yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı bu konu hakkındaki düğümlerim.Ablamın varlığını öğrenmemin kayıp yaşatacağını söylüyor olmalıydı.Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Bizim annelerimiz aynı Ediz.Sana nasıl davrandı bilmiyorum ama bana o kötü davranmayacaktır"
İsteğim dile getirdiğim yöndeydi.Ediz'in annesinin farklı bir kadın olmasını neden ablamla bağdaştırmıştım bilmiyordum ama kendimi teselli etmeyi o yönde bulmuştum.
"Uras...bak ne haldesiniz Esila.Sır perdesini aralaman senin için daha ne kadar pahalıya patlayabilir hiç düşündün mü?"
Kafamı yeniden olumsuz anlamda salladım.
"O okyanus gözlüsünün daha fazla üzülmesine dayanamaz.Sır perdesini parçalara ayırıp tüm sorunları ortadan kaldirir ve yeniden beni o uzun kolları arasına alır Ediz"
Gülümseyerek banktan kalktığımda Ediz durgun görünüyordu.İçimde birşeyler bildiğine dair bir düşünce belirsede umursamayıp yürümeye başladım.O boğulmaktan korkan fakat okyanusta boğulma riskine rağmen okyanusu seven ve boyunun ölçüsünü geçecek kadar derinlere giden bir adamdı.Onun için saçma sapan bir sır döngüsü işe yaramazdı.
***
Kapısının önünde durduğum bu oda belkide annemin gerçek kişiliği ile karşılaşmak için tek yolumdu.Bir şeyleri sürekli başka kişilerden öğrenmek bana fazlasıyla acı verir olmuştu.Babamın bu odanın önünden her gün geçtiğinde nasıl kötü olduğunu hayal edebiliyordum.Gözlerimi yumup parmaklarım arasındaki metal kapı kolunu sıkıca kavradım.Annemin şirketteki bir odasındaydım.Evde nadir olarak 24 saatini geçirirdi.Çoğunluğu her zaman ev dışı olmuştu.Kapı kolunu yavaşça aşağı doğru indirip gözlerimi açtım ve derin bir nefes aldım.Yine Uras ile üstesinden kolaylıkla gelebileceğim bir durumun kapısındaydık.Anahtarı avuçlarım arasında sıkarken o günden beri neredeyse hic havalanmamış gibi görünen odada göz gezdirdim.Her yer annenin eşyaları ile doluydu.Masasına doğru ilerleyip babam ile çekildikleri bir fotoğrafı elime aldım.Bu fotoğraf kelimesi tek kelimeyle anlatılabilirdi.Mutluluk.Aslında herşeyin sahte olduğu gibi mutluluklarının da sahte olup olmadıklarını düşünmek için kendime sadece 2 dakika ayırmıştım.Pudra rengi sandalyesine oturduğumda dolan gözlerime engel olarak annemin resmi üzerinde parmaklarımı gezdirdim.
"Sencede bunun zamanı gelmemiş miydi?"
Sanki cevap verebilecekmiş gibi birkaç saniye onun konuşmasını bekledim.
"Beynimde barınan gökkuşağını siyaha boyamasan iyi edersin anne zira orası benim en karanlık duygularımın tek umudu"
Odaya birinin aniden girmesi ile resmi masaya sertçe bırakıp içeri giren kişiye baktım.Avukat Selim bey gülümseyerek bana baktı.
"Bu zamanın geleceğini biliyordu"
Kaşlarımı çatarak ona baktım.Neyden bahsettiğini anlamamıştım.Surat ifademden söyleyeceklerimi tahmin etmiş olan Selim Bey siyah çantasını sıkıca tutarak masaya doğru yaklaştı.
''Annenden bahsediyorum o akıllı ve ayrıntılara takılan bir kadındı Esila.Aynı zamanda ön görülü biriydide.Fazla konuşmanın işe yaramayacağından adım gibi eminim,hayatında olanları sorgulamak için buradasın ve sorularının cevaplarını sadece annen verebileceği için seni onunla yanlız bırakmayı tercih ediyorum''
Saçmalıklarının bir sonuca varmasını birkaç saniye beklerken söylediklerinide sindirmeye çalışıyordum.Selim bey çantasını karıştırırken sessizce çantasından çıkaracağı şeyi bekledim.Kafamın içerisinde dönüp duran soru işaretleri annemin görüntüsü ile birleşirken Selim bey'in sözleri arka planda yavaşça yayılıyordu soru işaretlerinin arasına.Çantasından çıkardığı küçük bir flash belleği önüme bırakırken yüz ifademi dikkatle izliyordu.Sanki unutmaması gereken ayrıntılardan biriydi tepkim.Hemen ardından küçük bir defter bırakıp doğruldu.Derin bir nefes alırken ellerim kahverengi kapaklı defterin pürüzsüz kapağında geziniyordu.Sanki satırların arasındaki nefesini hissedebiliyormuşum gibi geliyordu.Parmak uçları arasına saklanmış karanlık,satırlara işleyerek hayatımın temelini oluşturuyordu habersizce.Titrek bir nefes verip Selim bey'e baktım.Kafasını yavaşça sallayıp arkasını döndüğünde bana bu yolculukta eşlik etmeyeceğini anlamıştım.
''Kapıyı kilitlesen daha iyi olacaktır''
Bu sefer sessizce ben kafamı sallamıştım.Orta kalınlıktaki defteri ellerim arasına alıp bir süre sessizce baktım.İçerisinde barınan bilgileri görmek istediğimden emin olamıyordum.Annemin beynimde barınan okyanus benim hikayemde annemdi.Şimdi anlıyordum ki annem okyanusu içerisinde tehlikeli kulaçlar atan karanlığa izin vermiş ve bana sıçrayacağını bile bile okyanusumuza işlemesine izin vermişti.İçimden bir his düşündüklerimi doğrularken beynimde barınan gökkuşağı okyanusun asla kirlenemeyeceğini bir başka dalganın gelip karanlığı çok uzaklara götürdüğünden bahsediyordu.Parmaklarımla defteri sıkmaya devam ederken oturduğum sandalyeden kalkıp kapıyı kilitledim.Derin bir nefes verip kapının dibine doğru inerken içimdeki Uras ihtiyacının daha çok büyüdüğünü hissetmiştim.Burada olmalıydı,ufak bir mesafe bile kırıyordu ruhumun her bir parçasını.Uras'ın ağırlığının bulunduğu kısıma koca bir defter konulmuştu.Tüm dikkatimi parmaklarım arasındaki deftere vermeliydim.Korkarak kapağını açarken bu defterin neden daha önce elime geçmediğini düşünüyordum.Bu defter hep yanımda olmalıydı,olacakları az çok tahmin edebilmem için yanımda olmalıydı.Boş birkaç sayfa ile karşılaşınca biraz şaşırmıştım.Çizgisiz sayfaları ardı ardına çevirirken şaşkınlığım dahada artıyordu.Bu defterin bu sayfaları neden boştu?.Aklımda beliren yeni bir soru işareti bir başka sayfayı daha çevirmem ile son bulmuştu.Sayfanın tam ortasından başlamış el yazısı gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.İçimdeki tüm şüphelerin eriyerek kaybolduğunu hissetmiştim.Bu onun defteriydi.
''Geriye dönüp baktığında hayatında milyonlarca boş sayfa görebilirsin.Eksik bırakılmış,tam istediğin gibi olmayan hayatının başkalarına göre kusursuz işleyişi sadece bir süre devam eder.Hayatını bir tren olarak düşünürsen gökyüzüm,Gar'a ulaştın.Artık yönlendirmelerle basit bir şekilde,mükemmel ve kusursuz bir şekilde ilerleyen tren değilsin.Yapayanlız kalmış,çırılçıplak bir yolcusun.Şehre yabancı,tanıdık gökyüzünün altındaki milyarlarca yabancının içerisindeki küçük bulut kümesisin.İşte hayatın tam olarak burada başlayacak.Bunları yaşamak zorunda kaldığın,gizlemek zorunda bırakıldığım için beni affet gökyüzüm''
Gözlerimden akan yaşların birkaçı defterin sayfasında yolculuklarını bitirirken ıslanmış kısmın altındaki dağılan mürekkebe baktım.O tüm bunları bildiği halde nasıl beni,yapayanlız bırakabilirdi?.Nasıl bir önlem almaz ve ufacık bir problemde pes ederek beni arkasında bırakırdı.Nasıl tüm savaşı omuzlarının üzerinden bana bırakabilirdi?.Defteri kapatırken ağlamaya devam ediyordum.Ona her ne kadar kızgın olursam olayım onu özlemiştim.Şuan ki gözyaşlarım onu özlediğim içindi.Avuçlarım arasında sıktığım flash belleğe baktım.Bunun içerisindeki her neyse bunu yanlız izleyemezdim.Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım.Flash belleğe bakarken derin bir nefes alıp gözlerimi kapatarak flash belleği cebime koydum ve defteri sıkıca kavrayıp gözlerimi açtım.Anahtarı çevirip kilidi açtığımda kendimden emin bir şekilde adım attım ve kapıyı kapattım.Bunu ondan başkasıyla başaramazdım,onunla artık tanışma vaktim gelmişti.
***
Merdivenleri çıkarken gerginliği üzerimden atmaya çalışıyordum fakat bunu başarabildiğim söylenemezdi.Islak merdiven basamağında dikkatsizliğim yüzünden kayıp düşmeme birkaç saniye kala trabzana sıkıca tutunmuştum.Herşey bu kadarda ters gitmemeliydi.Önce yağmur'un altında yürümek zorunda kalmıştım,sonra ise defteri korumak için çıkardığım ceketim yüzünden sırılsıklam kalmıştım.Şirketten çıkarken karşılaştığım Efran ise buna tuz biber olmuştu.Bir terslik sezmiş olmalıydı ki birkaç dakikamı onu tatmin edecek cevaplar vermeye çalışarak geçirmiştim.Altay'dan aldığım adres tam olarak burayı gösteriyordu.Altay bile onu nerede bulabileceğimi bilecek kadar tanımıştı onu fakat ben adını Altay'dan öğrenecek kadar yabancıydım ona.Soğuktan titreyen ellerim yüzünden zar zor zile basabilmiştim.Üzerimden gitmeyen gerginliğe heyecan eklenmişti.İçeride duyulan sakin tondaki yabancı bir müzik sesi bana vazgeçmem için bir fırsat sunuyordu.Belkide onunla tanışmak için doğru bir zaman değildi.Önce onun hakkında birkaç bilgi öğrenmeliydim.Kararsızlık okyanusunda boğulurken kesilen müzik ve kapının açılmasıyla beraber sıcak bir hava dalgasının bedenimi sarmalaması ile tüm vazgeçiş düşüncelerim kararsızlık okyanusunda boğulmaya mahküm bırakılmıştı.Ayaklarımdaki gözlerimi ona çevirdiğimde beni baştan aşağı süzdüğünü fark ettim.Koyu kızıl saçları birkaç resim kalemi ile tutturulmuştu.Dudakları arasından firar eden nefret nefesi ile içinden çıkıp bana çarpıyordu.Gözlerinde gördüğüm soğukluk ve nefret ile gerginliğim dahada artmıştı.Koyu kahve gözlerinin hafif çekikliği gözlerimin önüne Koray Adal profili sunsada onu tüm soğuk sessiz merhabasına rağmen sevmeye başlamıştım.Üzerinde dar siyah bir kot,üzerinde gögüslerinin iki parmak altında biten yarım kollu bir tişört vardı.Aykırı tarzı ona ilk anda ilgi duymama neden olmuştu.Dolgun dudakları üzerine sürülmüş siyah sesi soluk beyaz teni ile tuhaf bir uyum içerisindeydi.
''Neden buradasın Soykan?''
Kapıyı açıp bırakıp bana arkasını döndü ve birkaç adım attı.Sessiz nefreti bu kelimeleri ile üzerimde kırmızı bir leke bırakırken titrek bir nefes aldım.En azından o beni sokakta görse tanıyabilirdi,ama ben onun hakkında tek bir fiziksel özelliğini bile bilmiyordum buraya gelmeden önce.Ne söyleyeceğimi bilememiştim.Öylesine soğuk bir ses tonu vardı ki nefesimi kesiyordu.
''Olmam gereken ilk yer gibi hissettiğim için''
Tiz bir kahkaha attı,ses telleri beynimin içerisinde nefretle yankılanıyor gibiydi.Bana karşı neden böyleydi anlayamıyordum.Onu Ediz'den kurtarmak için kendimi tehlikeye atmıştım.Karşılığı nefret olmamalıydı.
''Senin varlığın benim ruhuma aykırı mavi göz,olman gereken son yer bile olamaz burası''
Etrafıma baktım ona bakmak yerine,bana Uras gibi seslenmesi içimdeki kırık cam parçasını dahada içime gömerken sessiz kaldım.Duvarların mavi ve siyah olması içimde sıcak bir gülümsemeye neden olmuştu.Oda maviyi seviyordu.Duvarda asılı olan tabloların içerisinde saklı olan duygularını gizlemek için siyahı kullanmıştı,Adal'ların gri tonuna rağmen bir çok tablosunda mavi vardı.Mavinin en açık tonu tablolarında iken karanlık bir ruha sahip olmadığını hissedebiliyordum.Beni ve atolyesindeki varlığımı umursamadan yeniden tablosunun karşısına geçti.Çizdiği deniz resminin tam ortasında büyük bir kaya vardı.Kayanın ardında ise kadın gölgesi.Yeniden sakin tonlarda bir yabancı müzik başlarken onunla konuşmaya nasıl başlamalıydım onu düşünüyordum.
''Annem...bana bir defter bırakmış Maral''
Elindeki fırça tablosunun üzerinde hareketsiz bir şekilde kalmıştı.Arkasını dönmeyip hareketsiz bir şekilde durduğunda dinleyeceğini anlayıp ceketimin altındaki defteri çıkarttım ve boş sayfalarını çevirmeye başladım yeniden.Sonunda yazının bulunduğu kısıma geldiğimde yeniden okumaya başladım.Gözlerimin yavaş yavaş dolmasına engel olamazken,bulanık görüşüme rağmen okumaya çalıştım.Defteri kapattığımda Maral'ın birkaç adım önümde olduğunu gördüm.Kaşları çatılmıştı,ne kadar gizlemeye çalışşada üzerinde kırgınlık vardı,yok sayılmışlık ve kaybolmuşluk.Boynundaki onu incelerken fark etmediğim kare şeklindeki kolyesini boynundan sertçe çıkarttı.Kolyesinin kopan bir kısmı yere düşerken o kareyi açıp yüzüme doğru fırlattı.Omuzuma çarpıp yere düşen kolyesini aldığımda içerisinde küçük bir resim olduğunu fark ettim.Üzerinde renkli olan tek şey bileğindeki aksesuarıydı.Onuda yeni fark ediyordum,gözlerimin bileğindeki kumaş parçasında olduğunu görünce nefret dolu bir gülümseme bahşetti bana.
''Ne istiyorsun benden aptal sevgi budalası!.Söyle annemi benden uzaklaştırdığın yetmedi,onu öldürdünde!.Şimdi benden ne istiyorsun!''
Üzerime doğru gelip bedenimi sarstı.Ağlamamak için kendimi zorlarken buna hakkının olduğunu düşündüm.Beni yere fırlatırken fazla yüksek seste olmayan bir çığlığı serbest bıraktı.
''Aptalsın,aptal ve gerizekalısın.O ise beni arkasında bırakırken tek bir not bile bırakmamışken sana öldüğü halde bir şekilde ona ait olan birşeyin ulaşmasını sağlıyor.Bendeki tek parçası ise onun benide götürmesi için yalvardığım sırada mavi elbisesinden yırtılan bir kumaş parçası var!''
Bileğinde sıkı bir şekilde bağlanmış kumaş parçasını bileğinden çıkartıp bana doğru salladı.
''Senden nefret ediyorum,onu önce benden aldın sonra ise hiç kavuşamayacağım bir yere gitmesine neden oldun!.Sen aşağılık bir sürtüksün Esila Soykan.Bu nedenle asla ama asla benden sana iyi davranmamı bekleme!''
Yarım kalmış tablosunun yanındaki boyalarını alıp yanıma geldiğinde hala yerde olduğumu fark etmiştim.Ağlamaya başladığımı yanaklarımdan süzülen birkaç damlanın köprücük kemiklerime aktığında fark etmiştim.Üzerime siyah ve kırmızı boyaları dökerken sessizce ağlamaya devam ettim.O beni daha annemin rahmindeyken yaşadığımız zaman diliminde öldürmüştü annemin gidişiyle.O benim varlığımı kafasının içerisindeki dünyada silmiş,şimdi ise zihnindeki tabloların içerisinde boyaları ile kapatıyordu varlığımı.Yüzüme döktüğü boyaların bir kısmı gözlerime gelmişti.Boyaları bana döktükten sonra cam şişelerini duvarlara fırlatmıştı.Gözlerim üzerindeki boyayı silip ayağa kalktım.Onunla annemin arasına benden daha farklı şeylerin girdiğinin farkına varmalıydı.Annemle onun arasında olan silüet Koray Adal'dı.
''Sen geçmişin içerisinde kaybolmuş aciz,yok olmaya mahküm bir ruhsun Maral!.Bir bulut kümesinin içerisinde sıkışıp kalmış sürekli aynı yere düşmeye mahküm bırakılmış yağmur damlasısın.Bak şu halime,bu senin dış görünüşün aslında.Aynan olmak benim görevim olsun istemezdim ama tam olarak böylesin.Boyaların içerisinde kaybolmuş,üşümüş kaybolmuş bir gökyüzüne sığınmayı isteyen birisin!.Geçmişin yüzünden sakın beni suçlama,ben seni öğrendiğim an tüm olacaklara rağmen o lanet eve girdim ve labirent gibi olan geçmişinin koridorlarında aradım seni.Nefesim kesildiğinde dahi seni almadan gitmeyeceğimi fısıldadım geçmişine.Sen ise orada sıkışıp kalmış aptal bir kızsın!''
Boğazım ağrıdığında bile bağırmaya devam etmiştim.Karşımda artık dahada sinirli bir Maral vardı.Karanlık saçlarının arasına karışıp ölümü selamlarken nefretini yeniden fısıldadı ruhuma.
''Öleceğin gün senin için denize cüce iris'i fırlatacağım Esila Soykan.Senin için büyük bir parti dizayn edeceğim ve deliler gibi içip onunla beraber oluşunuzu kutlayacağım.O hayal gücünün bir deniz kızı değil.O denizkızlarını öldüren bir avcı''
Son derece sakin ve nefret dolu bir şekilde gözlerini kırpmadan söylediği bu kelimeler kalbimi kırmıştı.Kalbimi binlerce küçük parçaya ayırırken hızlı adımlarla resim atolyesinden çıktı ve kapıyı sert bir şekilde kapattı.Olduğum yere çökerken neden bunları yaşamaya mahküm bırakıldığımı sorguluyordum.Ölmemi bekleyecek kadar benden nefret eden bir ablaya sahiptim.Denize olan sevgimi bilecek kadar yakındı ruhuma ama okyanusumu kirletecek kadarda nefret dolu biriydi.Cam bir duvara sıktığı birkaç el ateş ile kırılan cam parçalarında kalbimin kırıklarını duymuştum.Artık hıçkırarak ağlarken neden herşeyi kaybetmek zorunda olduğumu kendime soruyordum.
Kendimi biraz toparlayıp derin bir nefes aldım.Tek başıma izlemek zorunda bırakıldığım flash ve deftere baktım.Akan burnumu elimin tersiyle silerken flash belleği ve defteri sıkıca kavrayarak ayağa kalktım.İhtiyacım olan kişiyi biliyordum.O tüm karanlığı ve kara bulutları başımızdan savurmakla görevli tehlikeli bir melekti.O aklıma gelince ister istemez gülümsemiştim.Yerdeki cam kırıklarına ve boyalara dikkat ederek bende ablamın arkasından çıktım.Nefretinin kalıntılarını atölyesinde bırakırken soğuyan sinirini peşinden götürmüştü.
***
Uras Demir
Karşımda beliren yorgun adımlarla yürüyen boyalarla bulanmış okyanus gözlü kadına baktım.Bizim burada olduğumuzu öğrenmesinin tek bir yolu vardı.Başımı sağa çevirip Altay'a baktığımda bana bakıp sadece yorgun adımlarla bana doğru yürüyen Esila'yı gösterdi. Yutkunarak ona baktığımda kendime engel olmak adına büyük bir savaş veriyordum.Babamın ve diğerlerinin söyledigi endişe dolu kelimeler kulağımda çınlarken kalbim adını fısıldayıp,titrek adımlarla kalbine doğru çekiliyordu.Dudağının her bir titreyişi,burnunu her bir çekişi ve ona merhem olamayacak oluşum kalbime bir zehir enjekte ediyor ve tüm ruhumu felç bırakıyordu.Okyanusu olmadan yaşayamayacağını hisseden ruhum intihara sürükleniyordu adeta .Onun burada olması bile ondan ayrılma gerekçemi zorlarken aynı zamanda bizim için yarattığı tehlikeyi bilen Altay'ın neden buraya gelmesine izin verdiğini anlamakta zorluk çekiyordum.O tamamen yaklaşana dek tek kelime etmeden ona baktım. Sarılmak için verdiğim büyük savaşı yumruklarımı sıkarak dahada zorlaştırıyordum.Dibime kadar geldiğinde yaşlı okyanus gözleri beni buldu.Yutkunmakta zorluk çekmiştim,karşımdaki kadın kadar savunmasız hissediyordum kendimi.Kirlenmeye hazır ve çaresiz gibi.Liseli bir mafyanın değil,sevdiği kadını kaybetmek üzere olan bir adamın çırpınışıydı kalbimdeki titrek adımların sebebi.Gözleri kan çanağına dönmüş yanaklarının üzerindeki boyalar ıslanmıştı.Yanağının uzerindeki boyalara baktığımda her seferinde daha çok buyuyen bir merak beliriyordu içimde.Onu bu hale getiren şeyi deli gibi merak ediyor ve imha etmek istiyordum.Mutsuz oluşu tamamen isteğim dışıydı.Efran ve Yağız diğerlerini de toparlayıp dışarı çıkarken yumruklarımı serbest bırakıp ona baktım.
''Burada ne işin var?"
Yüzündeki boyaların nedenini,okyanusunun kanamasının nedenini sormamak adına büyük bir savaş veriyordum.Burnunu içine doğru çekerken yere bakıyordu.Onu bu kadar üzen şeyin ne olduğunu deli gibi merak ediyordum.Sol tarafımda hissettiğim ağırlık ıslak odunla düşüncelerime ve kalbime darbelerini indiriyordu.Yüzünün her bir santiminde gizlenen aşık olduğum ayrıntılar,özlemimin büyümesine neden oluyordu.
"S-sana i-ihtiyacım v-var''
Ağlamaktan kelimeler ağızından peltek peltek dökülüyordu. Kendini kollarımın arasına attığında gözlerimi kapattım.Kollarımın arasinda olup sarılamamak kalbime büyük bir ağrı saplanmasına neden olmuştu.
"Y-yanımda kalmana ihtiyacım var"
Hıçkırıkları kulaklarıma dolarken burnumada boyayla karışmış deniz gibi kokan kokusu doluyordu.
"Git burdan,git mavi göz"
Yumruklarımı sıkmış bir vaziyette yere bakıyordum.Ona bu haldeyken sarılamamanin verdiği keskin acıyı ciğerlerimde hissedebiliyordum.İnatla dahada sıkı sarıldı,kopmak istemezmişcesine bir daha hiç koparılamayacağı bir gövdeymişim gibi sarıldı.Koparılan dallarının,yapraklarının iyileşmesi için öyle bir sarıldı ki,kalbimin ritmini hissetmesinden korkmuştum.O benim okyanus gözlü hatunumdu,uzak durmak zorunda olduğum okyanus gözlü kadınım.Tehlikesi kendisi için değil ailem için olan kalbinde zehir olsa sığınacağım kadındı o.Bağırmak ve kollarımı ruhu yaralanmış kadının bedenine sarmalamak istemiştim.Onu kendimden uzaklaştırdığımda sadece iki saniye bakmıştı bana.Öylesine kaybetmiş,öylesine ölü gibi gözüküyordu ki toprak olsam onun için bir yer açardım yer altında.
"Yapma, bunu bana yapma dağ ayıcığım.Görmüyor musun nasılda kaybedildi bu savaşım.Saatimin yelkovan ve akrebi bile hareket etmeyi kesti.Sana ihtiyacım var aptal adam,sana ölüme muhtaç kaybeden bir ruh gibi ihtiyacım var!"
Elindeki defter ve flash bellek onunla beraber yere düştü.Halsiz ve yorgundu.Tepkisiz bir şekilde ona bakmaya devam ediyordum.Bunun ne kadar zor olduğunu hissetmesini ve gitmesini istiyordum.
"Haydi kalk gidelim,bu şehir acı dolu Uras.Götür beni yalvarırım.Gemilerimin senden başka rotası yokken bunu sensiz yapamam"
Gözlerinden yaşlar ardı ardına süzülürken cebimden telefonumu çıkarttım.Onu boyle görmeye dayanamıyordum.Babamın sözlerini kulağımda hissedebiliyordum fakat buna daha ne kadar soğuk ve donuk kalabilirdim bilmiyordum.Ona arkamı dönüp dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Yapma okyanus gözlü kadın,yapma"
Kendi kendime fısıldayışım telefonumun sesine karışırken Esila ayağa kalkıp hızlı adımlarla yanıma geldi ve telefonumu yere fırlattı.Çenemi tutup zorla okyanus rengi gözlerine bakmamı sağladığında ona engel olmadım.
"Sana ihtiyacım var,sana dünyadaki herşeyden çok ihtiyacım var.Bana kötü gelebilecek, zarar verebilecek insanlardan olma ihtimaline bile ihtiyacım var.Nasıl reddedersin okyanusumun denizcilerinin senin için çektikleri yelkenleri hissetmeyi,görmeyi!"
Ellerini saçlarının diplerine geçirip ağlayarak bana baktı.Nefessiz kalana dek ağladığında ona doğru attiğim her bir adım onun için geri çekiliyordu.
"B-beni ablam bile istemedi biliyor musun Uras?.Denize karşı olan zaafımı bile bile beni dalgalarımda boğmak isteyecek bir insandı o ama biliyor musun o çok haklı ben çok...çok kötü biriyim!"
Bağırabildigi kadar yüksek sesle bağırıyordu.
"Bu benim savaşım değil,bu gökyüzü ile okyanusun savaşı.Kaybediyorum Uras,buhar olmam için sana ihtiyacım var.Bana yardım et,yeryüzü benim için çok acı dolu,yardım et buharlaşıp gökyüzüne siyah bir bulut olalım"
Onu bu halde ilk kez görmenin acısı ve şokunu yaşarken tepkisiz kalmakta zorlanıyordum.Eğer elimde olsaydı onun için farklı bir evren yaratıp sadece onun için özel olan insanları o evrene koyardım.Onu üzme riskini ortadan kaldırdığım,okyanus kalbini iyileştirecek insanları.
"Yapma...gökyüzü değil senin yerin.Ait olduğun yere git okyanus,özgürleş"
Elini yanağımın üzerine koydu ve titreyen parmakları ile yanağımı okşadı.Gözlerimi yumup rüzgarın benim için altın bir şişede getirdiği kokusunu ciğerlerime çektim.
"Çeviremediğim bir sayfaya işlemiş gibi kokun.Çevirsem kaybolacak, çevirmesem boğulacağım.Tutuklu kaldım ben,gemilerimin rotası sadece senin yanın olmuş,yapma"
Titreyen sesi yeniden kulaklarıma dolduğunda gözlerimi açtım.Gitmesi gerekti.Onun buradan sağ salim gitmesi gerekiyordu.Mürekkep tüm sayfayı ele geçirmeden gitmeliydi.
"Okyanusun yüzme bildiğim halde boguldugum yerdi,şimdi ise başka sonsuzlara ulaşmak için uğradığım bir durak,şimdi kokunuda,sesinide,kalp ritimlerini de bedenimden uzaklaştır"
Yüzü öyle bir acıya bürünmüştü ki,kalbine bir hançer saplanmış gibiydi. Gözleri ışık hızında dolarken agızı aralandı.Elleri hareketini kesip iki yanında sarkık bir hal alırken gözlerini bir kez kırpıştırdı.Birkaç damla yaş gözlerinden akarken daha fazla bu haline bakamayacağımı hissedip gözlerimi ayaklarına indirdim.Gözlerimi yavaşça kapatırken sol yanımda yalan söylemenin büyük bir ağırlığı vardı.Gözlerimi araladığımda yere damlayan kan damlalarını fark etmiştim.Rüzgardan dolayı belirsiz yerlere akıyordu.Gözlerim korkuyla onu bulduğunda bir kez daha gözlerini kırptı ve acı dolu bir ifade ile bana baktı.Birkaç adımda yanına ulaşırken ben onu tutamadan o yere düşmüştü. Kafamı olumsuz anlamda sallarken kendimi yanına bıraktım.Saçlarını okşarken sol yanımdaki ağırlığa rağmen vücudunu kontrol ediyor ve onunla konuşmaya çalışıyordum.
"Poyraaaz Altaaaay gelin lan buraya!"
Boğazım yırtılırcasına onlara bağırırken etrafıma bakıyordum.Neler olduğunu anlayamamanin aptalligi üzerimde tamamen bir egemenlik kurmuştu.
"Güzelim,yalan söyledim.Köpek gibi aşığım sana.Yemin ediyorum, şerefsizim ki çok seviyorum seni.Boyumu aşan derinliğinde boğuluşumu bile seviyorum.Güzelim n'oldu sana?"
Korkudan ses tonumdaki değişiklik hareketlerimede yansımıştı.Nefes almakta zorluk çekmeye başladığında alınına bir öpücük kondurdum.
"Kim yaptı lan bunu?.Poyraaaaz!.Gelin lan buraya,gelin"
Sonlara doğru sesim kısılırken ilk defa ağlamaya başladığımı fark etmiştim.
"Dayan güzelim dayan,kapatırsan gözlerini hangi gökyüzüne bulut diye bakarım ben?.Kapatma güzelim kapatma.Yine,yine koruyamadım seni ben!"
"Laan Poyraz!"
Birkaç adam buraya doğru gelmeye başlamıştı fakat silah sesleri duyulduğunda diğerlerinin yanina gitmişlerdi.Telefonun çekmediği sikik bir mekanda bulunmamızın bedelini öderken,oltaya düşüp okyanusumu yem etmemin acısını yaşıyordum.
"Şerefsizim ki hepsi yalan,yalan söyledim sana.İt gibi aşığım ben sana,öldüğüm gözlerini kapatırsan sadece senin için karanlık olmaz!"
Ellerini sımsıkı tuttuğumda derin bir nefes aldı.Öksürerek bana baktığında birkaç damla gözyaşım göz kapaklarının üzerine düşmüştü.
"Ölüm...senin gibi bir adamın kollarında gelecek ise ölmek istiyorum Uras.Şuan şu dakika göz yaşlarının cennetin olmasını istiyorum"
Kafamı olumsuz anlamda sallarken onun gibi ağlıyordum.
"Hayır,hayır ölemezsin sen,okyanusu ölürse bogulmaz mı bu adam?.Hayır Esila sen benim yanından başka bir yere gidemesin.Ölüm senin için bir seçenek değil.Kurtulacaksın!"
Hiçbirşeyi umursamadan onu kucağıma alıp ayağa kalktım.İçimde beliren korku ayaklarıma yansımıştı.Ona zarar vermeden arabalara doğru ilerlerken o konuşuyordu.
"Uras,annem...o burada"
Gözleri kapalı şekilde söylediği bu cümleler daha çok acı yüklerken koştum.Tüm arabaların ortadan kalkışı,kimsenin ortada olmayışı ile öylece kalakalmıştım.Bu bir dümendi,oltanın ucuna takılmış yem diğerleri tarafından yenilirken,okyanusum ölüyordu.İzleniyorduk ve onu vurmuşlardı aklım almıyordu.Avazım çıktığı kadar bağırırken olduğum yere çöktüm.
"Gitme kadın gitme,söz senin için mutlu olacağın diyarlara gideceğiz.Gitme,hepsi yalandı sana söylediklerimin.Hepsi yalandı.Okyanussun sen ben seni bir buluta nasıl sığdırırım?"
Gözlerini kırpıştırdı.Öyle yavaş öyle acı çekercesineydi ki o değil ben gözleri arasında ölüyordum.Üzerim onun kanına bulanmıştı.Gözlerim kapalı nefes alışverişlerini dinlerken avazım çıktığı kadar tekrar bağırdım.
"Poyraaaaaaz!.Yardım edin ulan,gitmesine izin veremem yardım edin!"
Esilanın sesini yeniden duyduğumda konuşmayi kesip onu dinledim.
"Ben binlerce kırık parçanın arasındaki kızım.Hikayem annemin beni bırakıp gitmesi ile başlamış bir öğle yemeğinde şekillenmişti.Güzel ruhlu bir katilin kolları arasında verdiğim ölüm kalım savaşı Ediz Adal'ın nefesinde durmaksızın sürüyordu.Koray Adal'ın başlattığı savaş ile karanlık bir dünyaya adım atmıştım.Şimdi ise o karanlık dünyamda son nefesimi veriyorum.Bana güven veren güzel ruhlu mafyamın kollarında...''
Ara ara konuşmasını kesip nefes alıyor ve birkaç saniye bekliyordu.Ona sıkıca sarılıp gözlerimi kapattım.
"Ölmene izin vermeyeceğim okyanus gözlü kadın,ölemezsin!"
Sesim öyle çaresiz öyle kaybetmiş gibi çıkıyordu ki söylediklerime ben bile inanamıyordum.İt gibi söylediklerime pişmandım.Onu buradan goturseydim şu halde olmayacaktı.
"Sen ölemezsin soykan benim daha güzel mavi gozlu kızlarım olacak,onlara senin okyanusunun boğulabileceğim tek okyanus olduğunu anlatacağım.Ölemezsin sen,hayır!"
Gözlerini tamamen kapattığında artık yaşlarla ağlıyordum.Yeryüzünün acısının göklere yükseldiği anı izlemek zorunda olduğum için,ağlıyordum.Sevdiğim kadının kollarım arasında son nefeslerini veriyor oluşundan ötürü agliyordum.Nefesini duyabilmek adına iyice yaklaştım ona fakat hissedememiştim nefes alışverişlerini.Kafamı göğsüne yaslayıp kalp atışlarını duymayı denedim bu sefer.
"Hayır,bırakma beni okyanus gözlü kadın.Sen sen karanlığa hiç yakışmıyorsun,aç gözlerini aç...aç aşık olduğum gözlerini bir kez daha görebileyim.Bana bunu yapamazsın Esila Soykan,beni boylece bırakamazsın.Kalk,kalk ve bana istediğin gibi davran....kalk sonra söz veriyorum seni başka bir şehire götüreceğim.Herşeyden çok seveceğim kalk!"
Kalp masaji yapmaya başlamıştım fakat küçük bir tepki bile vermiyordu kalbi.Kafamı olumsuz anlamda sallayarak bedenini kucakladım.
"Güneşim...gitme,sana ihtiyacım var...gitme. Okyanus boğuluyorum,her bir nefesine muhtacım.Aç gözlerini kadın aç!"
Yağmaya başlayan yağmur ile dahada sıkı sarıldım ona.Buharlaşma istiyordu,dileği kabul oluyordu,o buharlaşıyordu.
"Üşüyeceksin...kalk gidelim kadın...kalk.Bu kadar erken buharlaşma,sen benim güneşimsin,yakışmıyor sana soğuk bir beden.Bulut kadınım,okyanusum..."
Gözlerimi kapattım,yağmur damlalarının soğuk teninde hareket etmeye devam ediyorlardı.Boynuna kafsmı gömüp kokusunu çektim içime.Gidemezdi o,beni bırakabilecek bir kız değildi o.
"Beş para etmez adamın tekiyim,seni koruyamadım ve kaybediyorum.Aç gözlerini okyanus boğuluyorum"
Öylece sarıldım ona,yeniden...yeniden yaşaması için dua ederken yağmur damlalarının kanına karıştığı o yağmurun altında kalbi durduğu halde yaşaması için dua ettim.Siren sesleri acıma ortak olana dek sadece sarıldım.Bir daha bırakmak istemezcesine,kopmamak üzere sarıldım.Ambulanslar ve polislerle beraber ortaya çıkan adamlarını ve diğerlerini önemsemeden kokusunu içime çektim.
"Seni çok seviyorum okyanus gözlü küçük canavarım,çok.Bırakma beni okyanus gözlü kadın,bırakma"
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Lisede •Tamamlandı•
Ficção AdolescenteEsila Soykan annesini kaybetmiş,ailesi dağılmış bir genç kızdır.Herşeye yeniden başlaması için babası hayatında değişiklikler yapmaktadır.Bunlardan biri de okulunu değiştirmektir.Orada hesaba katmadığı tek şey ise kızının dik başlılığının bir genç m...