•••
Kendine Azrail adını veren kadın, kendinden emin adımlarla ormanın ortasına diktiği adamlara bakıyordu.İntikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu.Onu yarı yolda bırakan adama gününü gösterecekti.Kadın soğuktan etkilenmiyor gibiydi.Yeşilimsi gözlerini adamların üzerlerinde sabitledi.Yağan yağmura kimse aldırmıyordu.Kadın siyah kapüşonunu açtı ve yan yana dizilen sırılsıklam olmuş adamlara baktı.Sesindeki soğukluk daha önce birçok mafya ile çalışmış adamları şaşkınlığa itiyordu.
''Aynı anda.'' dedi.Adamları korkutan ilk kadındı. Karşısında bulunan adamlar en iyi şekilde eğitilmiş, en korkusuz adamlardı, fakat onları da şaşırtan ve fikirlerinden dolayı korkutan bir kadın vardı.Kadının arkasındaki adam ise karşısındaki adamların onun emirlerine itaat etmesini sağlıyordu.Kadın, tabiri caizse şeytan gibi bir kadındı. İnsanları elinde oynatmasını çok iyi beceren ve intikam ateşi ile kavrulan bir kadından daha tehlikeli birşey olamazdı.Biraz duraksamanın ardından kadın şeytani bir gülümseme sergiledi.
''Hepsini kurşuna dizeceksiniz.Hafif yaralar ile bedenlerine acı yükleyebilirsiniz lakin iki kişi hariç.'' dediğinde, adamlar birbirlerine bakmışlardı.O iki kişinin kim olduğunu hepsi merakla bekliyorlardı.Kimlere karşı bir taraf tutacaklarının farkındaydılar.Kadın gözlerini yumdu ve hem intikam ateşiyle hem de aşkının ateşi ile gözlerinin önünde beliren sevgilisini tekrar anılarında hissettiğinde derin bir nefes almıştı.Kadın birkaç saniye sonra gözlerini açmıştı.Konuşması için yanındaki kadına baktı.
''Onlara zarar verirseniz sizi kendi ellerimle gebertirim!''
Kadının sesi adamların kulaklarında yankılanmıştı,adamların daha da merak etmesini sağlamıştı, kadının bu hareketi.Yıllar önce onu oyun dışı bırakan sevgilisine şeytani bir şekilde dönmüştü.Onu istiyordu ve önüne çıkan herkesi öldürebilirdi. Adamlar birkaç dakika içinde kim olduğunu anlamışlardı. Kadınlar onlara ellerinde tuttuğu resimleri göstermişti.
''Hepsini aynı anda kurşuna dizeceksiniz! Bir saniye bile önce veya sonra değil. Siz ölene kadar önünüze çıkan tüm engelleri yok edin!'' dedi.Kadının yüzünde aptal bir sırıtış belirmişti. Kadının sırıtışı daha da büyürken, elinde tuttuğu resmi yakarak adamlara baktı.
''Uras demir ve kıymetlisine dokunursanız kendi mezarınızı kazarsınız!'' dedi ve biraz ileride bekleyen siyah arabaya bindiler.Adamlar emri almışlardı,hemen harekete geçtiler ve kadının dediklerini yapmak üzere ayrıldılar...***
Selen Gündüz
Poyraz, ondan beklediğim gibi bağırmamıştı.Yaptığı tek şey resme donuk bir şekilde birkaç saniye bakmaktı. Onda eski anıların depreştiğini anlamak zor değildi.Sakin bir şekilde bana döndü.
''Sanırım artık iyisin, seni evine bıraksam iyi olacak.'' dedi.Benim ise aklım hâlâ o resimdeki gülümseyen gamzeli çocuktaydı.O çocuğu ister istemez Poyraz olarak hayal ediyordum, fakat o çocuğun Poyraz olduğuna inanasım gelmiyordu.
''O çocuk sen miydin?''
Sorum üzerine sakin bir şekilde bana bakmaya devam etti.Bana cevap verecek gibi gözükmüyordu, fakat cevabımı almadan bir adım dahi atmayacaktım.Sessizliği üzerine omuz silkip konuşmaya başladım;
''Bana cevap vermeden şuradan şuraya adım atmam.''
İnatçıydım ve istediğim şey her ne olursa olsun sonuna kadar uğraşırdım.Poyraz yerdeki resme tekrar baktı.Onu git gide sinirlendirdiğimin farkındaydım, fakat hâlâ alacağım cevabı bekliyordum.
''Benim evimde başka kim olmasını bekliyorsun ki?''
Söylediklerinde haklıydı, fakat onun tebessüm bile ettiğine şahit olmayınca koca bir gülümseme sergilediği resmi görünce onunla bağdaştıramıyordunuz. Küçüklük ve büyüklüğü arasında büyük bir fark vardı.Bu nedenle gülen gamzeli çocuğu kardeşi olarak düşünmüştüm, fakat emin olamamıştım.Bu cevabı ise onun bir kardeşi olmadığını düşündürmüştü bana.
''Bana gamzeli çocuğu gösterebilir misin?''
Merakla sorduğum sorunun karşısında göz devirdi. On yıl önce oldukça güzel ve sımsıcak bir şekilde gülümseyen o çocuğu görmek istiyordum.Gamzeli insanlara karşı tuhaf bir zaafım vardı,onları gülümserken izlemek benim çok hoşuma gidiyordu..Poyraz beni arkasında bırakıp bar köşesine doğru ilerledi.
''Eğer gülen bir çocuk istiyorsan parka falan gitmelisin.Burada gördüğün üzere bir çocuk yok ve benden gülümsememi bekleme.''dedi.Soğuk ses tonu bile bunu yapamayacağını belirtiyordu.Bay ciddi mafyayı gülerken görmek istiyordum.Arkası bana dönük olduğu için yüz ifadesini göremiyordum.Israrla konuşmaya devam ettim.
''Hadi ama lütfen Poyraz, bir kerecik gülümsesen ne olur hem? Ölmezsin, hadi ama bu kadar ciddi olma. Bu kadar cid-''derken, Poyraz hızla gelip susmam için, ağzıma nereden bulduğunu bilmediğim bir kraker soktu.Krakerden bir ısırık aldım, sonuçta acıkmıştım.Poyraz içkisinden bir yudum daha alırken bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu.
''Bak görüyorsun işte krakerde var.Kraker olan her yerde bir çocuğun kırıntılarına rastlarım ben.''
Bilmiş bilmiş konuşup onun gülümsemesini sağlamaya çalışıyordum.Onu gülümsetmek hem benim merakımı hem de ondaki kötü anıları giderebilirdi.
''Efran'ın o kraker aptal insan.'' dediğinde göz devirdim.Efran'ın çocuksu yanını görmemek için aptal olmak veya kör olmak gerekiyordu.Umursamayarak işaret parmağımı tam kalbinin üzerine koydum.Poyraz tepki bile vermiyordu.Sadece elime ve suratıma bakmıştı o kadar.
''Burada.'' dediğimde, Poyraz parmağımı tutup indirdi. Diğer işaret parmağımı koydum bu sefer üzerine, pes etmeyecektim.
''Burada gülümseyen gamzeli bir çocuk saklı, hadi bana onu göster.'' dediğimde, Poyraz diğer parmağımıda tutup indirdi. Oldukça soğuk ve tepkisiz bir şekilde bana bakıyordu.
''Orada bomboş ve karanlık bir kalpten başka bir şey yok, git kendine gizemli, gülümseyen bir çocuk bul ve benimle uğraşma!'' dedi.Ayağımdaki ağrı yok denecek kadar azalmıştı.Bana yeniden arkasını döndüğünde onun peşinden gittim.
''Hadi ama Poyraz, sadece küçük bir tebessüm, fazla bir şey istemiyorum ki.'' dediğimde, Poyraz sinirle bana dönmüştü.Üzerime doğru yürümeye başladığında geriye doğru adım atmaya başlamıştım.
''O resimdeki çocuk bundan on sene önce annesiyle beraber mezara gömüldü.Üzerine ise topraktan bir örtü ve ona biraz renk verecek çiçekler serildi.Hemen gevezeliği bırak ve toparlanan!'' dediğinde şaşkındım.Poyraz'ın annesi ölmüştü ve ben bunu ona hatırlattiğım için kendime küçük bir küfür savurmuştum.
''Şey, üzgünüm....Ben'' dediğimde, Poyraz yeniden bana arkasını döndü.Poyraz koltuğun üzerindeki deri montunu üzerine geçirdi ve sinirli bir şekilde bana döndü.
''Hadi Selen, biraz hızlan. Tüm vaktimi seninle harcayamam!''
Sinirle ona baktım,tamam saçmalayıp ona kötü anılarını hatırlatmış olmalıydım, ama en azından içimi rahatlatacak birkaç kelime sarf edebilirdi.İç rahatlanacak bir durum yoktu belki de ama bunu yine de yaratabilirdi. Söylediğim kişi Poyraz olunca, bu beklenilmesi en az şey oluyordu.Telefonumu bıraktığım yerden alırken, Poyraz ciddi halini birkaç saniye için bozdu.Hafif gülümser gibi olmuştu.Aslında tam bir gülümser gibi olma değildi.Gülumsemek ya da gülümsememek arasındaki o ince çizgi de saniyelik bir duruş sergilemişti.Poyraz yavaş yavaş kapıya doğru yürürken, beni bekleme zahmetine girmemesi sinirimi bozsa da bir şey dememiştim.Islık çaldığında duraksayıp ona baktım. Islık çalınca annem, şeytanları çağırdığımı söyleyip beni korkuturdu.Poyraz'ın ise kafasını dağıtması için şeytanlara ihtiyacı mı vardı? Saçma sapan cümlem üzerine olumsuz anlamda kafamı sallayıp, arkasından yavaş yavaş yürürken onun birkaç adım gerisinden bende çıktım. Poyraz arkasını dönüp daha sakin bir şekilde bana baktığında şaşırmıştım.
''Nereye bırakayım?''
Sorusu üzerine biraz düşünmüştüm,midemin isyan dolu sesi kulaklarıma dolduğunda sırıtarak ona baktım.
''Benimle beraber kahvaltı yap.''
Bunu beklemediği belliydi, ama şaşırmak yerine sinirlenmişti.Kaşlarını çatıp;
''Sebep?'' diye sorduğunda omuz silktim.Tek başıma yemek yiyemediğim için onunla beraber yemek istemiştim.
''Çünkü acıktım ve tek başıma yemek yiyememe gibi kötü bir alışkanlığım var.'' dediğimde, Poyraz derin bir nefes verdi.Benden bıktığı çok barizdi, bunu o kadar belli ediyordu ki kendi kendimi yok edesim geliyordu.Poyraz acıdığından mıdır bilinmez, ama kafasını belli belirsiz sallayıp ön koltuğun kapısını açtı.
''Bin.''
Karşı çıkmadığına göre kabul etmiş olmalıydı.Sırıtarak arabaya bindiğim de gece olanlar aklıma gelmişti.Onunla arabaya binmeye korkar olmuştum, fakat umursamadım.O da arabaya bindiğinde sırıtarak ona bakmaya devam ettim.
''Beni nereye götürüyorsun?'' diye keyfile sorduğumda, keyifimi anında tuzla buz etmişti.
''Cehennemin dibine, sadece sus sarı kafa.'' dediğinde, hafif bozulsam da belli etmemiştim.Tüm keyifimi kaçırmak zorunda değildi.
''Susmayacağımı biliyorsun ve madem cehennemin dibine gidiyoruz, yanmaya hazır ol ciddi mafya!'' diye keyifle bağırdığımda, arabayı çalıştırıp ters ters bana baktı.
''Ben yanmaya alışkınım,sadece sesini kes!'' dedi ve hızlı bir şekilde arabayı sürmeye başladı.Verdiği cevaplar bilinmezliğe sürüklüyordu ve onun getirdiği bir merak ile tüm ruhumu boğuyordu.Daha fazla bir şey söylemeyip sustum ve ondan gözlerimi çektim.Sadece yola bakarken mümkün olduğu kadar susmaya çalışacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Lisede •Tamamlandı•
Teen FictionEsila Soykan annesini kaybetmiş,ailesi dağılmış bir genç kızdır.Herşeye yeniden başlaması için babası hayatında değişiklikler yapmaktadır.Bunlardan biri de okulunu değiştirmektir.Orada hesaba katmadığı tek şey ise kızının dik başlılığının bir genç m...