Bölüm 19

131K 5.3K 263
                                    

Medya:Yağız Akın
•••

Derin bir nefes aldım. Birkaç adım sonra artık otobüsün bunaltıcı havasından uzaktaydım. Sabahın ilk saatleriydi. Alper ile yaşadığımız anlar beni geçmişin çukurlarına sokmuştu. Ruhumdaki o karanlık taraf daha da genişlemişti Alper'in sayesinde. Birini düşünün; en kötü anlarınızda sizi kolundan tutup o karanlıktan çıkartıyor. O an göze çarpmayan bir ayrıntı vardır ki hissetmezsiniz. Kötü ile sadece kötü çarpışabilir. Karanlık ile ise koşulsuz karanlık. Aksi olsaydı ikisinden birinde bir değişim göze çarpardı. Galip gelen taraf ise Uras Demir'di. O Alper'den daha kötü biri gibi görünüyordu, ama öyle hissetmiyordum. Biri karanlık anlarınıza kendince ışık tuttuğunda, kişi size ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin siz onu farklı görmeye başlardınız. Gece gibiydi. Karanlıktı, ama zifiri karanlık değildi. Teşekkür etmek işe yarar mıydı bilmiyordum, ama ona teşekkür edecektim. En kötü anlarımı gören bir adama kendimi fena halde borçlu hissediyordum. Azra'nın otobüs basamaklarını uykulu bir şekilde inmesini izledim. Kızıl saçları fena halde birbirine girmişti. Tuhaf ve ürkütücü duruyordu ve bu insanı sadece  uyumadığını düşünmeye itiyordu. Yanıma yaklaştığında gözlerini kapattı ve ahtapot misali boğazıma yapıştı. Uykusuz olduğu aşikârdı. O böyle ortamlarda uyuyamazdı. Azra'yı kendimden uzaklaştırdım.
"Kendini bırakman için iyi bir beden değilim, kızıl gezegenim." Burçin yanımıza geldiğinde göz devirdi ve Azra'yı benden uzaklaştırdı.
"Gel buraya Ateş Hatun." dedi ve onu kolları arasına aldı. Kafasını Burçin'in omzuna yaslayan Azra gözlerini kapattı. Burçin göz devirerek;
"Gören de Arog'daki o kuleye belinde taşla çıktı sanacak." dediğinde istemsizce kıkırdamıştım. Gözleri kapalı olan Azra;
"Hâlâ uyanığım canım, kırarım kafanı senin." dediğinde, Burçin gülümsedi. Onlara Alper olayını anlatmamıştım, hatta Alper'i gördüğümü bile söylememiştim. Burçin etrafına bakındı ve aradığı kişiyi bulunca el sallamaya başladı. El salladığı kişiye döndüm, bu Berk'ti. O da Burçin'e el salladığında, Burçin Azra'yı uyandırıp eline çantasını verdi ve kolundan sürüklemeye başladı. Berk'le gidecekleri belli olmuştu. Yürümediğimi fark eden Burçin arkasını dönüp bana baktı.
"Yürü Mavişim!" diyen Burçin'e olumsuz anlamda kafamı salladım.
"Babamı bekliyorum, siz Berk ile gidin. Bir saat önce beni arayıp okulda onu beklememi söyledi." diye kısa bir açıklama yaptığımda, Burçin öpücük gönderdi.
"Pekâlâ, güzellik evde görüşürüz!" dediğinde gülümsedim. Okul bahçesi yavaş yavaş boşalırken etrafta Uras'ı aradım. Berk arabası ile tam önümde  durduğunda gülümsedim.
"Piercingli maymuşum, seni çok özledim!'' Berk'in yüzünde yorgun olmasına rağmen sımsıcak bir gülümseme vardı. Çene gamzeleri her gördüğümde gözlerimi kamaştırıyordu.
''Bende seni maviş canavarım!'' dediğinde gülümsedim. Şu anımızı bozan kişi  ise Azra'ydı. Tek başına arka koltuğa yayılmıştı ve uyku bir şekilde mızırdanıyordu.
''Ya kusura bakın, ama evime gitmek istiyorum. Okul var biliyorsunuz değil mi? Uyumam lazım benim!'' diye bağırdığında göz devirdim. Berk'in yanağından makas alıp;
''Hadi maymuşum yol al!'' dedim. İstemsizce gülümsemiştim yine. Bu sefer göz deviren Berk'ti. Araba tekrar çalıştığında birkaç adım geriye gittim. Onlar uzaklaşırken kısa bir süre el salladım ve telefonumu kontrol ettim. Babamdan buraya geleceğine dair en ufak bir mesaj bile yoktu. Hadi ama baba, gelebilirsin en azından. İçimi kaplayan üzüntü ve sönen heyecanı anlatamıyordum. Babamı göreceğim için heyecanlanmıştım. Etrafta bu sefer Uras'ı aramaya başladım. Kendi etrafımda dönüp okula bakıyordum. Uras'ı göremeyince suratımı astım ve;
''Neredesin be adam!'' diye söylendim. Kim bilir hangi deliğe girmişti. Çalan korna ile yerimde zıplarken arkamı döndüm. Sövmek için hazırlanıyordum ki gözlerindeki alaycı ifadenin yorgunluğunu gizlediği Uras Demir'in irisleri ile karşı karşıya kaldım. Kahverengi irislerine bir süre bir şey demeden öylece bakmıştım. Ne kadar  süre baktım bilmiyorum, ama kendime geldiğimde karışmış kahverengi saçlarına baktım. Kafasında bir yaprak vardı. Sonbahardan nasibini almış bir mafyaydı artık. Gülümsemiştim, kafamda uçuşan düşüncelerime. Uras ise ters ters bana baktı.
''Gözlerinle yiyip bitirdin beni. Yetmedi, birde düşüncelerinde yiyip bitiriyor olmalısın ki aptal aptal gülüyorsun!''
Sözleri üzerine göz devirdim. Egosu soğuk sesine karışmış ve dışa vurmuştu. Rüzgâr saçlarımı savururken, uçuşan saçlarımı toplamaya çalıştım. Yeteri kadar dağınık ve berbat halde değilmişler gibi, birde rüzgârda dağılmışlardı. Kesinlikle harikaydı ya.
''Tatlı olsan yemem seni ben be! Düşüncelerimde de yerin yok kusura bakma, ama orası karanlığı barındıramayacak kadar renkli.'' dediğimde burun kıvırmıştım. Çantamın sapını sıkmaktan avuç içlerim terlemişti. Küçük bir pembe yalandı. Düşüncelerim renkli olamayacak kadar karanlığa esirdi ve o tüm renkleri yok edip karanlığa işleyecek kadar güçlüydü.
''Beni tatlı bulduğunu da öğrenmiş oldum Mavi Göz. O kadar bariz ki yalan söylediğin, gözlerin bağırıyor resmen; 'Yalan!' diye.'' dediğinde utanmıştım. Yalan söylemeye alışkın değildim. Ne hale girdiysem artık Uras gülümsedi.
''Baban gelemeyecek. O nedenle bizim ona gitmemizi söyledi Mavi Göz. Atlasan iyi edersin, milletin arkamdan küfür etmesini kaldıramayacak kadar katil ruhluyum.'' dediğinde, kendini bozmadan işaret parmağı ile arkasını gösterdi. Ellerimi belime koydum ve kaşlarımı çattım. Çantayı işaret ettiğimde Uras göz devirdi.
''Onu almamı mı istiyorsun?'' diye sorduğunda tepkisizdim. Kavgaya hazır bir mahalle karısı gibi gözüktüğümden şüphem yoktu. Omuz silktim. Umursamazlıkta level atlamış gibiydi, kendini bozmadı bile. Usulca bagajı açtı ve arkasına yaslandı.
''İyi, almıyorum. Koy bagaja gel!'' dediğinde, öküzlüğü gözlerimi olabildiğince açmama neden oldu.Ne kadar öküz biriydi bu böyle?
''Öküzlüğünü devre dışı bırakma zamanı Uras Demir!' 'dediğimde, cool bir şekilde bana baktı. Öyle havalı bir şekilde dönmüştü ki bunu anlatamıyordum bile. Nefes kesici görünüyordu, kimin umurundaydı ki?
''Soykan.'' dediğinde, çantayı orada bıraktım ve arabaya bindim. Uras bir çantaya birde bana baktı. 'Al onu' dercesine bakıyordum. Almayacağını biliyordum, ama zorlamak istiyordum. Arabayı çalıştırdığında bu hali nedense beni şaşırtmamıştı. Almamıştı ve çantamı almamıştım. İnat değil miydi, almayacaktım. Biraz ilerledi ve dönüp bana baktı. Kollarımı göğüs hizamda birleştirip camdan dışarıya bakıyordum. Camdaki yansımasından azda olsa onu görebiliyordum. Ayna gibiydi camları ve dışarıdan içerisi gözükmüyordu. Derin bir nefes aldı ve arabayı geri geri sürdü. Az kalsın bir öğretmenin arabasına çarpacaktı, ama bunu zerre umursamadı. Çantanın bulunduğu yere geldiğinde göz ucuyla bana baktı.
''Sabır ulan sabır!'' diye neredeyse bağırıp arabadan indi. Adamın arabadan inişi bile oldukça cooldu. Şimdi anlıyordum bu kızların Uras Demir'e olan hayranlıklarını. İstediğimi almanın verdiği sevinç ile gülümsedim. Arka koltuğa fırlattığı çanta ile suratımı buruştursam da hâlâ suratımda bir gülümseme vardı. Soğuk bir şekilde arabaya bindi ve lastikleri ağlatırcasına taşlı zeminde hızla ilerledi. İçim dışıma çıkmıştı doğrusu, ne vardı taşlı yapacak? Hızla gittiğinden kısa süre sonra okuldan çıkmıştık. O zaman biraz daha yavaşlamıştı. Tüm dikkati yoldaydı ve tek eliyle direksiyonu tutuyordu, diğer eli ise yeni çıkmaya başlamış sakallarındaydı.
''Direksiyonu düzgün tutsana, senin gibi bir öküzün gördüğüm son sima olmasını istemem!'' dediğimde göz ucuyla bana baktı. Sözde ona teşekkür edecektim, fakat durumumuz oldukça! yakındı yapacağım şeye. Böyle giderse kesin özür dilerdim yani, kesin! Göz devirmekle devirmemek arasında gidip geldi gözleri. Göz ucuyla bana baktı.
''Benimleyken ölme ihtimalin, sadece benim seni korumayı bıraktığım zamandır Mavi Göz. Onun dışında benimleyken ölme ihtimalin yok.''
Kendinden emin ses tonu büyüleyiciydi. Ses tonunun büyüsüne kapılıyordunuz ve içinizi büyük bir hayranlık kaplıyordu onunla olunca. Kafamı yavaşça olumsuz anlamda salladım. Kendine gel kızım, bu adam bir öküz, egolu, kendine güvenmiş tehlikeli bir kahramanımsı biri.
''Sadece katil bir ruha sahip değilsin Demir, sen aynı zamanda katil bir bedene de sahipsin. Ölmemek için öldüren, korumak için hırpalayan bir kötü  çocuksun.''
  Konuyu değiştirmek adına, arabaya binmemi söylediği zamanki katil ruhlu oluşuna değinmiştim. Belki de sadece susmalıydım, ama dediklerimde haklıydım. O kötü biri değildi, sadece seçimi yoktu. Ondaki gözlemlerim bunu gösteriyordu. Göz ucuyla bile bakmamıştı bana. Belki de teşekkür etmek için doğru bir zamandı.
''Her zaman yanımda bulunduğun için teşekkürler Demir.'' dediğimde gözleri bir an bile beni bulmadı.
''Eğer bir daha teşekkür edersen diline zımbayı basarım Esila.''  İlk defa mavi göz demediği dikkatimi çekmişti. Ciddiyetini anlamam için olduğunu düşünüyordum. İstemsizce ağzıma gitti elim. Susmuştum. Bundan memnun olduğunu biliyordum, çünkü yüzündeki sırıtış bunu gösteriyordu.
''Korkma, sadece zımba basarım.'' dediğinde hâlâ sırıtıyordu. İnci gibi olan dişleri özenle dizilmiş gibiydi. Yan profilinden harika gözüken uzun kirpikleri, simsiyahtı. Oldukça sık kirpiklere sahipti. Soğuktu, ama derinlerde sımsıcak bir ruhu var gibiydi. Sert yüz hatlarının altında yatan o tatlımsı görüntü ayrı, ama çok hoş gözüküyordu. Ne zaman tutmuştum nefesimi bilmiyorum, ama derin bir nefes verdim. Onu incelemeye bir son ver aptal ben! Kendi kendime kızmaya devam ederken.
''Hı hı sadece zımba basacaksın canım, amaan her gün birileri birbirinin dillerine zımba basıyor zaten hiç lafı mı olur?'' dediğimde sinirle ona bakıyordum. Gülümsemesi yavaş yavaş solarken kafasını belli belirsiz salladı.
''Olmaz.'' dediğinde bir şey demedim. Bakmadım bile, öylece yolu izliyordum. Sessizlikten sıkıldığımda radyoya doğru gitti elim. Birbirine temas eden parmak uçlarımız ile Uras'a baktım. O da tıpkı benim gibi bana bakıyordu. Yutkundum. Soğuk parmak uçlarını, parmak uçlarımda hissetmek içimi titretmişti. Göz devirip;
''Sen aç.'' dedim ve parmağımı ondan uzaklaştırdım. Diğer elimin arasına aldığım parmaklarım ile oynarken göz ucuyla ona baktım. Kırmızı ışıktaydık ve o hâlâ parmağım parmak ucundaymış gibi duruyordu. Biraz geçince kendine geldi ve omuz silkip radyoyu açtı. İlk çıkan kanalda bıraktı ve biraz sesini açtı sadece. Radyodan yükselen şarkı ile radyonun sesini biraz daha açtım. Sessiz bir şekilde en sevdiğim şarkılardan biri olan, Passenger-Let Her Go'yu mırıldanmaya başladım.
Well you only need the light when it's burning low
Işığa yalnızca sönmeye başladığında ihtiyaç duyarsın

Mafya Lisede •Tamamlandı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin