Selim'le ayrılmamızın üzerinden bir ay geçmişti. İlk ayrılmamız da olduğu gibi yine arayıp sormuyordu.
Uzaktan uzağa takip ediyor mu acaba diye bakınıp duruyordum. Bir iki defa hissettiğim kadarıyla yine peşime adam takmıştı.
Elif ve Ayşe iki defa okula gelerek eve dönmem için ısrar etsede, kararım netti.
Sonrasında geleceğim demelerine rağmen onlar da bir daha gelmemişti.
Arada bir Elif arıyor iki üç dakika hâl hatır edip kapatıyordu. Sanki Selim ile ilgili konuşmaktan kaçınıyor gibi bir hâli vardı.
Bir kaç gün üst üste Ayşe'nin telefonuna ulaşamayınca merak edip evdeki kızlara sormuştum.
Ayşe'nin evden gittiğini ama kirayı yatırdığını söylediler...
... Ayşe gitmiş ama eşyaları duruyordu. Hemen Ayşe'nin okuluna gidip müdürle konuştum. Ayşe'nin iki hafta raporlu olduğunu söyledi.
Ayşe'nin birdenbire ortadan kaybolmasına bir anlam veremiyordum. "Ne oldu acaba?" diye merak ettim. Telefonu da sürekli kapalıydı. Attığım mesajlarsa iletilmiyordu...
Kararlılığımdan dolayı Selim'le, Doğan'ı da arayamıyordum. Okulun bahçesinde, telefona dalmış bakarken Hilde, yanıma geldi. "İnat etme! merak ediyorsan, ara sor." dediğinde onu yine kendi silahı ile vurdum.
"Sen beni hiç merak ettin mi?"
"Evet ettim."
"Ama aramadın!.."
"Ya sen benim mallığıma ne bakıyorsun, köprüden atlasam atlayacak mısın?"
"Evet atlarım, çünkü ben güdümlük ineğim."
"Salak inek yürü, gidelim hadi, Filiz ağaç oldu." diyerek yine konuyu lehime kapatmıştı...
... İki hafta sonra Ayşe'nin raporu bitmişti. Gelmiştir düşüncesiyle okula gittim. Müdür, "İki hafta daha rapor aldı." deyince daha çok endişe etmeye başladım.
Okuldan eli boş dönerken, içimde sıkıntıyla kız kulesine gittim. Selim'le karşılaşma ihtimali beni yine heyecanlandırmıştı. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Bayılmanın habercisi olan başım dönmeye başlayınca en yakınımdaki banka oturdum.
Kız kulesini izlemeye başladım. Nisan ayının en güzel günü bu gün olabilirdi. Güneş varlığını hissettiriyor ama bunaltmıyor. Rüzgar ılık ılık eserek, saçlarımı kısa süreliğine yüzümden ayırıyordu. Gök yüzünde bulutların olmaması, denizin bütün güzelliğini ortaya çıkartmıştı. Deniz, gök mavisi rengi ile, sanki kız kulesinin gelinliği gibi duruyordu. Bu hâli ile kız kulesi, dünyanın 7 harikası arasına girebilecek bir güzelliğe bürünmüştü.
Bu harikulade manzaradan bir saniye olsun gözümü ayıramıyordum. Yanıma gelen kişinin bana uzattığı eli bile farkedememiştim. "Abla! çay?"
İrkilerek, "Ne? Efendim!" dedim
"Kusura bakma abla, korkutmak istemedim." dedi mahçup bir ifadeyle.
"Önemli değil, ben dalmışım." dedim daha fazla üzülmesin diye.
"Çay alır mısın?"
"Olabilir."
Genç çayı doldurdu. Bir elime şekerleri bir elime çayı verip, "Afiyet olsun." deyip uzaklaştı.
Arkasından, "Dur, Bekle! Parayı almadın." diye seslendiğimde genç, göz kırparak, "Aldım ablaa, Allah seni sevdiğine kavuştursun." deyip devam edince etrafıma bakındım. Gözleri Selim'i aradı. Belli ki çayı o göndermişti. Selim'i göremeyince, önüme dönüp, şekerleri attım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maziden Gelen Sır (Dreame Ve Çizgi Stüdyo da Devam Ediyor)
General Fiction♥️'ler bir atınca harfler önemini yitirir!.. Yolların değil, yılların ayırdığı bir aşk hikayesi !.. Hayatta hiç bir karşılaşma tesadüf değildir. Karşılaşıp hayatına aldığın her insan, Ya imtihanındır. Ya bir cezadır. Yada Allah'ın bir lütfudur. "ben...