Merhaba fındıklarım. Nasılsınız? Okullar, işler ve hayat nasıl gidiyor?
Yeni bölümle geldim ama güç bela geldim. Ne kadar çok ümidimin ve işimin ama ne kadar da az zamanımın olduğunu bilseniz... Zamanla size hepsini anlatmak istiyorum. O güne kadar bana destek olun :)
Üç gün önce Safa'dan
Buzdolabına bastırdığı not kağıdına iki kelime yazdı Safa. Düzgün ve okunur olmasına özen gösterdiği nota baktı ve kendi kendine gülmeye başladı. Ahu yanında olmuş olsaydı, koluna bir tane geçirip 'Benimle dalga geçme Safa!' diyerek kızmaya başlardı. Nasıl tepki vereceğini düşündükçe ciddiyetini kaybediyordu. Kalemi yeniden düzeltip notun devamını yazacakken telefonu çalmaya başladı. Manolya çiçekleriyle dolu olan Trilye magnetini notunun üstüne çekti ve telefonunu açtı. Kim olduğuna bakmadan telefonu açmıştı. Halen daha önündeki kağıda bakıyor ve devamında yazacağı şeyleri düşünüyordu.
"Abi yetiş!"
Tufan'ın endişeli sesi kulağına dolduğunda başına gelecekleri tahmin etmemişti. Hayatının bir anda kararacağını ve komiklik olsun diye yazdığı notu tamamlayamayacağını da düşünmemişti Safa. Babasının hastaneye kaldırıldığını öğrendiği an arabaya atlamış ve Sakarya'ya doğru yola çıkmıştı. Nefesini tutarak aştığı her kilometrede babasıyla küs olduğu aklına geldikçe pişmanlık üzerine pişmanlık yaşıyordu. Helallik almak için bile olsa babasının yanına son hızla gitti.
Hastaneye varana kadar aklına Ahu'nun A'sı bile gelmemişti. O kadar korkmuştu ki, titrek adımlarla hastaneye girdiğinde henüz ailesinden kopamadığını anlamıştı. Ahu'ya söylediği tüm o sözler silikleşmeye başladı ansızın. Her şeyden önce babası gelir olmuştu.
Yoğun duyguları yüzünden odaya girene kadar gözleri dolu dolu olmuştu. Parmağını kapı kulpuna yerleştirdiğinde derin bir nefes aldı. Cesaretini toplayıp odaya girdiği an babası yatakta uzanıyordu. Oğlunun geldiğini hissetmiş gibi kapıya ilk bakan kişi de babası olmuştu.
Yaşanan kötü anılara rağmen oğlunu gördüğü an yumuşayan Mustafa Bey, koşarak yanına gelen koca adama sarıldığında ağlıyordu. O gece babasının yanından ayrılmayan Safa, hasta adam ne diyorsa tamam demişti. Onu üzmemek için karşı gelmemek adına suyuna gidiyordu. Kalbi sıkıştığı için hastaneye yatırılan yaşlı adama diklenmek istemiyordu. Annesi, özlem dolu sarılmasının ardından kulağına "Oğlum, alttan al! Ağzını tut," diyerek kendisini uyarınca kafasını sallamıştı.
Gerçeklere kör olmuş gibi yaşayıp gittiği dakikalarda aklına gelmeyi başaran Ahu, yüzünü endişeyle kasmasını sağlamıştı. Bunca saattir ona haber vermeden Sakarya il sınırlarında dolaştığına kendisi bile inanamadı. Arabada unuttuğu telefonuna ulaştığında Ahu'nun defalarca aradığını ve mesaj attığını görmesiyle içi sıkılmıştı. Bir ara arabasından şarj aleti alan annesiyle kardeşinden telefonunu getirmelerini istemek aklına bile gelmemişti. Ahu aramalarına cevap vermemişti. Açmamasını saatin geç olmasına verecek gibi olduğunda arama geçmişinde Yiğit'i görmesiyle korkmaya başladı. Genç oğlanı ararken saatin geç oluşu umurunda değildi.
"Abi sen neredesin ya?"
Soru gibi gözüken ama daha çok sitem barındıran sözcükler Safa'nın yüreğini sıkıştırmaya yetmişti. Yiğit'ten işin aslını öğrenince karısının inatçı ruhunu nasıl olur da arka planda bırakabildiğine şaşırıyordu. İnat edip aramalarına cevap vermiyor olabilirdi ya da gamsız davranarak yatıp uyumuş da olabilirdi.
"Yiğit, ayıp olmazsa gidip kontrol edebilir misin? Evde yalnız kalmaması gerekiyor. Şimdi bana sinirinden her yeri yakmış olabilir," dediğinde gerginlikten gülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Fındık
RomantikBedenine öpücükler konduran adam, inip kalkan göğüslerine geldiğinde aralarındaki sınırı, sutyenini indirerek yok etmişti. Göğüslerine bakmadan önce sırtına götürdüğü parmaklarıyla açılması gereken kopçayı da açmıştı. Yavaşça üstündeki parça kayıp a...