Şenlikli sofralar bol kahkahalı toplantılar. Gözlerinin içi gülen aile fertleri sevgi yumağı gibi hissettiren anlar. Hapsolmuş bir ruha ne kadar iyi gelirdi emin değildim. Kendime bir ayna tutamıyordum uzun zamandır ama bu akışa alışmıştım. Saçlarıma dokunan parmaklara yüzüme kondurulan iyi uykular öpücüğüne sürekli aldığım iltifatlara alışmıştım yeni normalim olmaları çok uzun sürmemişti. İnsan zihni gerçekten de yirmi bir günde sürekli dillendirdiği düşünceye ait oluyordu sanırım. Yoksa şuan ki halimi açıklayacak başka bir şey bulamıyordum.
Bir zamanlar oturduğum o masalar şimdilerde çok uzak geliyordu. Önümde uzayıp giden yolu izlerken bir yandan da gerçekten bunu yapıyor oluşumu düşünüyordum evet o gün gelmişti annem ile görüşecektim. O bana gelmek istemiyordu ama ben artık zihnimde birileri ile yaşamak istemiyordum. Beni doğurduğu için illa ki bana annelik yapmak zorunda olmadığını kabullenmiştim. Bunu ona da söylemek istiyordum belki bu düşünce ona da yardımcı olurdu.
İşte tamda bu düşünce yüzünden sabahın erken saatinde sessizce yola çıkmıştım. Bir kaç saatlik bir mesafeye gittiğini biliyordum o yüzden öncelikle bir an bu kadar uzak mesafe fikri beni korkutsa da aklımda duracağına yapmak daha mantıklı geldiğinden yola çıkmıştım.
Karşımda uzayıp giden yol ve bitmek bilmeyen yeşillikler denizi ile keyfim oldukça yerindeydi. Bir yerlerden başlıyordum Mete düşündüğüm serayı yaptırma kararı almıştı. Ayrıca bu sera fikri ile benim ile Kemal Bey arasında bir yol çiziyordu ondan tüyolar alabileceğimi söylüyordu bende bu fikrine hayır demeyip görüşmüştüm Kemal Bey ile. Bana öncelikle her konuda yardım edebileceğini söylemişti hatta seram için yönlendirecek bir kaç uzmanda önermişti. Birde onun bağlarını görmek isteyip istemediğimi sormuştu. Sanırım bu adımın devamının o bağların arasında gezinmek olduğunu hissediyordu. İşin gerçeği bana da öyle geliyordu evet sonunda kabul ettiğim bu yeni bağı geliştirmek için en azından bir kaç kez şans vermek gerekiyordu hem bir kardeş fikri beni heyecanlandıran bir durumdu.
Konumdan gelen ses ile iyice yaklaştığım evin bir kaç metre gerisinde arabamı park edip geniş bahçeyi yürüyerek ilerledim her tarafı süsleyen bitkilerin arasında saklı bir yere giriyormuşum gibi bir his veren kapıya ulaştığımda tek katlı binayı süzdüm. Demek onun kaçış noktası buraydı. Çaldığım kapı açılana kadar etraftaki çiçekleri izlemeye devam ettim. Kapının açılış sesini takip eden şaşkınlık dolu ses ile uzun bir aradan sonra annem ile göz göze geldim.
'Helin'
'Anne'
Beni beklemediği her halinden belli olan kadın bana içeriyi gösterdiğinde açtığı yoldan eve girdim. Onun yönlendirmesi ile salona geçtiğimde etraftaki bir kaç parça eşya dışında oldukça sade olan salona şaşkınlık ile baktım. Genelde gösterişli şeyler seven Hülya hanım için oldukça sade seçimlerdi. Ben odayı izlerken önüme bırakılan çay ve kurabiye ile anneme baktım. İkimizin sözsüz anlaşması devam ederken yüzünün doğal hali yorgunluğunu gözler önüne seriyordu. Onun bu halini ilk kez gördüğüm için içimde sızlayan o yer ona koşmak istiyordu ama yine de yerimde kalıp ikram ettiği çayı aldım. Gözlerim en sevdiğim elmalı kurabiyenin üzerinde gezinirken yüzüme yayılan gülümseme ile çayımdan bir yudum aldım.
'Gelirsin diye sürekli yapıyordum'
'Demek geleceğimi biliyordun'
'Sen benim kızımsın Helin sonunda buraya geleceğini biliyordum'
'Doğru'
Çayımı yudumlamaya devam ederken benim için yapılmış olan kurabiyeleri izlemek durumumuzu garip paradoksa sokuyordu. Garip hisler ile baktığım kurabiyelerden kopup anneme baktım. İkimizde çok uzun zaman sonra karşılaşan iki insan gibiydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Açelya
General Fiction' Bazen benim bile fark edemediğim anlarda beni düşünüyor. Öyle ki henüz kendimi bile fark edemediği sorunlarımı ben görmeden çözmüş oluyor. Nasıl olurda inanmam'