Selamlar canlarım. Kısa ve öz bir bölümle başlayacağız.
Umarım severek okunur. İyi okumalar dilerim 💙
...
Eldivenlerimi yandaki çöp kutusuna atarak ellerimi yıkamaya başladım.
Ameliyat başarılı geçmişti ve hastanın iyileşmesini umuyordum. Henüz çok genç, hayatının baharında üniversite öğrencisi bir çocuktu.
Onun yaşlarındayken bu tür bir ameliyata girseydim bu kadar güçlü kalır mıydım? Sanırım hayır.
Adımın aksine ürkek bir insandım. Berkay güçlü adam demekti. Korkusuz ve güçlü... Ben ise korku filmi izlediğim günün gecesi yorganın altından çıkamazdım. Hatta ilk ameliyatımda ellerim titremişti ve az daha bir hata yapıyordum. En azından hastanın içinde neşteri bırakmadın diye sevinen halinden şuanki Profesör Doktor Alkurt'a nasıl dönüştün? diye soranlarınız varsa, inanın bir süre sonra ayılarla dolu bir mağarada yaşamaya bile alışabilirsiniz. Zaman herşeyin ilacı derler ya hani, buna korku da dahildi.
Stajyerlik zamanlarımda birçok hakaret ve bağrışmanın nedenlerinden biri olan korkaklığımı hala bırakamamış olmam beni birazcık üzsede alışıyordu insan.
"Nasılsınız hocam?"
Yanımdaki muslukta elini yıkayan Ömer'i fark etmemle gülümseyerek elimi durulamaya başaldım.
"Nasıl olayım Ömer? Ameliyattan yeni çıktım işte. Odama geçeceğim şimdi."
"Bende Taner Hocanın ameliyatındaydım. Hastayı kaybettik."
Sonlara doğru alçalttığı sesiyle bitirdi cümlesini. Taner hoca kanserle yüzleşen hastalara bakıyordu, belkide aramızda hastasını en çok kaybedende oydu. Her ne kadar kaybettiği hastaları olsada hayata geri döndürdüğüde birçok kişi vardı. Sevinci kadar hüznüde olan bir meslekti doktorluk...
Her ne kadar Taner hocanın farkında olduğunu bilsemde suçsuz olduğunu bile bile kaybettiği hastalarından kendini suçlu hissettiğinide biliyordum. Elinden geleni yapıyordu ama yinede içindeki 'acaba'lar bitmiyordu. Acaba daha hızlı olsam kurtulur muydu?Acaba daha erken ameliyata alsaydım daha iyi olur muydu?Acaba ve acaba... Bu acabalar doktor olarak içimizi yiyordu.
"Geçmiş olsun. Mesleğimiz gereği ölümle her an burun burunayız."
"Evet hocam...Maalesef."
"Ben gidiyorum Ömer. Sanada iyi çalışmalar."
"İyi günler hocam"
Kolidorun sonundaki asansöre kartımı okutarak içeri girdim. Eksi katlarla birlikte 12 katlı bir hastaneydi. Şehrin en büyüğüydü ve yatak kapasitesi 400'e yakındı. Odamın bulunduğu kat olan 7 yazılı düğmeye tıklayarak beklemeye başladım. O ara cebimden çıkarttığım telefondan herhangi bir bildirimin gelip gelmediğine bakıyorudum. Yaklaşık üç saattir ameliyattaydım ve saat yediyi geçiyordu. Birazdan eve giderdim.
Trendyoldan gelen birkaç reklam, hava durumu ve tuttuğum takımın maç başladı bildirisi. Sonuca baktığımda hala 0-0 olduğunu gördüm. Maç Kayserispor'laydı ve kazanacağımızı düşünüyorudum.
Yanlış anlaşılma olmasın,pek fanatik sayılmazdım. Mesleğim gereği her maçı izliyemesemde mutlaka özetini izlerdim. İki tane formam vardı. Biri yeni sezon ve diğeri ise Cumhuriyetimizin 100. yılı anısına çıkan formalardandı. Kaybetsek üzülürdüm ama o kadarda kötü olmazdım. Kazanırsak ise oldukça sevinçlenirdim, zaten mevcud durumdada şen şakrak bir insandım. Sanırım hala tam olarak büyüyememiştim.
Asansör durduğunda inerek sağdan üçüncü odaya girdim. Koltuğuma oturarak yeni gelen bir hastamızın dosyasını bulmaya çalıştım. Sonunda diğer dosyaların arasından çıkartarak kapağını açtım. Birsüre inceledikten sonra diğer hastaların durumuna bakmak için kalan dosyaları kurcalamaya başladım. Yarın bir ameliyatım yoktu galiba, dosyaların hiçbirinde buna dair bir şey yoktu.
Biraz daha dosyalarla oyalandıktan sonra başımın ağrısıyla şakaklarımı ovmaya başladım. Hemen yanımda duran telefonu açarak saate baktım. Sekize gelmişti. Yerimde gerinerek kalktım ve gerekli eşyalarımı toplayarak odadan çıktım. Kilitlemeyide unutmamıştım. Hastanedeki ilk iş günlerimden aldığım deneyimler sağ olsun.
Asansöre binerek düğmeye bastım. Biraz sonra asansörün kapılarının açılmasıyla indim. Birkaç stajyer, nöbeti olan hemşireler ve rastgeldiğim temizlik personellerinin selamlarına gülümseyerek karşılık vererek çıkış kapısının yanına geldim.
Derken acil kapısından sedyeler gelmeye başladı. Ambulans sesleri hastaneden içeri firar ederken sedyelerdeki hastalar dikkatimi çekti. Hızla elimde ne var ne yok yandaki danışmana vererek içeri giren sedyenin yanına koştum.
"Alp Hocam?"
"Durumu nedir?"
"Sağ böbrek. Kurşun yarası. Nabız düzensiz."
Gözlerim hastadan bir an olsun ayrılmazken nabzını kontrol ediyor. Diğer yandan vurulan bölgeye bakıyodum. Askerlerdi... Koskoca bir grup asker...
"Ameliyathaneyi hazırlayın. Taner hocanın bugün nöbeti vardı. Benim ekibede haber verin."
Hastaların taşındığı asansöre binerek dahada düşen nabızla sedyenin üzerine çıktım. Hastanın kalbi durmuştu.
...
Eeee nasıl buldunuz???
Sizce hastamız kim?
Bildiniz!
Gelecek bölüm görüşelim tamam mı? Okuyup okuyup kaçmak yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serotonin -Asker & Doktor-
RomanceYüzbaşı ve Profesör Doktor ... Vatanı uğruna şehit olmayı kafasına koymuş, bu hedef uğruna acı da dahil olmak üzere hislerinden vazgeçmiş, varını yoğunu ailesine adamış, oldukça başarılı ve katı olmasıyla bilinen kadın bir asker. Yüzbaşı Kübra Ayla...