3. BÖLÜM "SİLAH"

12.2K 506 20
                                    


Bölüm şarkısı ~ Mikky Ekko We Must Be Killers.

3. BÖLÜM "SİLAH"

Ensemi dürten görünmez ruhlar, bu duvarların birçok ölüme tanıklık ettiğini haykırıyordu adeta. Korkuyordum. Ondan intikamımı almak istiyordum.

Tıpkı kestane gözlü adam gibi olmak istiyordum.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Ardından gözlerimi açıp kendime güven aşılayarak ve adımlarımı sıklaştırarak garajın ilerisine doğru yürümeye başladım.

İçimdeki, buraya gelmek istemeyen iç sesim konuşmaya başlamıştı. Korku bedenimi esir alırken terleyen avuçlarımı pantolonuma silip onu dinlememeye çalıştım. Hayır, onun düşündüğünün aksine o kestane gözlü adama aşık olmamıştım. Silah sesleri yükselmiş eko yaparak kulaklarıma ulaşmaya başlamıştı. Görüş alanıma girdiklerinde korkuyla titredim. Aniden bacaklarım beynimin komutlarına uymayarak ileriye atıldı. Hızla ona doğru koşmaya başladığımda silah seslerinin içine düşüyor, ölüme bir kat daha yaklaşıyordum.

Tam yanında durduğumda, nefes nefese buz kesmiş ellerimi yumruk haline getirdim ve ona baktım. Silahı tutan biçimli parmaklarıyla, düz bir çizgi halini alan dudaklarıyla ve çatık kaşlarıyla tekrar çok güzel bir adam olduğunu düşündüm.

Ona aşık olmamıştım, bunu biliyordum. Sadece.. sadece hem intikamım hem de o birleşmiş, beni ona çekiyordu.

Kestane rengi gözleri silahı terk edip bana döndü. Tam o anda gözlerinden şaşkınlık pırıltıları geçtiğinden yemin bile edebilirdim. Ancak şaşkınlık pırıltılarını gözlerinden acımasızca sildi ve yerine kızgınlık ekledi. Çok fazla öfkeli görünüyordu ve yanında durduğum için her an silahın kafamı patlatacağından emin oldum ve biraz geriye doğru adımladım.

Ancak eli kolumu tuttu ve burun buruna geleceğimizi bile bile beni kendine çekti ve kulağıma doğru yaklaştı. Sert nefesleri boynuma çarpıyordu. Korkmadım. Ben de tıpkı onun gibi kaşlarımı çattım ve o boynuma doğru konuşurken, ilerideki duvarlara gözlerimi çevirdim. "Seni öldürürüm demiştim değil mi mavi? Demek ki ölmeyi kendin istiyorsun. İsteğini gerçekleştireceğime dair emin olabilirsin."

Titreyen ellerimi göğsüne yerleştirdim ve onu itmeye çalıştım ancak aniden arkadan gelen sesle irkilerek ellerimi göğsünden çektim. Onun da elleri beni serbest bırakmıştı. "Çok kötü şeyler oluyor burada, Mehmet öldü. Yeniliyoruz."
Kumral saçlarını karıştırıp kaşları çatılırken devam etti. Bu Erim'di. "Sen işi hallet." Çenesiyle beni gösterdi. "Ben bununla dururum. Dert etme."

Kestane rengi gözleri kararsız gibi görünsede başını sallayıp çenesiyle beni gösterdi ve "Tamam. Şu çatışma bittikten sonra buna da ne yapacağımızı kararlaştıracağız," dedi.

Soğuktu, umursamadım. Ondan intikam almak için bana ne yaparlarsa yapsınlar vazgeçmeyecektim.

Erim dizlerinin üstünde yürüyerek saklandığı duvardan çıktı. Nefessiz bir şekilde onun dizlerinin üstünde gelişini ve elindeki silahla, kıstığı gözleriyle herhangi bir canlının izini sürüşünü izliyordum. Her an onu görecek ve öldüreceklermiş gibi.. Ancak ne onda ne de arkamdaki acımasız adamda korku denilen tek bir kırıntı yoktu.

Saklandığımız duvarın arkasına geçip ayağa kalktı ve kolumu tutup beni yanına çekti. Ardından ona bir baş selamı verip arkasını döndü ve beni de kendisiyle beraber yürütmeye başladı. Yeni yeşermiş sakallı yüzü, dolgun dudakları ve sarıya yakın kumral saçlarıyla güzeldi ve hiç karanlık bir adama benzemiyordu.

Onu incelediğimi fark etmişti ama bir yorumda bulunmadan önüne bakmaya devam etti. Ben de utançla gözlerimi kaçırmıştım. Duvara doğru ilerledik ve tam önünde durunca duvarın aslında bir kapı olduğunu fark ettim. Kolumu bırakmadan kapının tokmağını aşağı çekti ve kapıyı açıp ilk benim, daha sonra da onun girmesini sağladı.

Burada direk ahşap merdivenler vardı. Koridor gibi bir şey beklediğim için düşme kazası yaşasamda, beni tuttu ve aşağı doğru inmeye başladık. Merdivenlerden aşağı her inişimizde buranın ne olduğunu kavrayabilmiştim. Burası onların saklanma yeri olabilirdi ya da burada yaşıyorlardı?

Son basamağı da inip kolumu ellerinden kurtardım ve fazla sıktığı kolumu ovalayarak büyük salonun ortasına doğru adımladım. Siyahla boyanmış duvarlar ve bordo renk veren aydınlatmayla burası daha ne kadar iç karartıcı olabilir yarışmasına girmiş gibiydi.

Alt dudağımı hafif dişlerken gözlerimi biraz çekinerek etrafta gezdirmeye başladım. Erim de merdivenlerin başında kaşları çatık bir şekilde beni izliyordu.

Merdivenin hemen yanında mutfak vardı ve hem ayrı bir oda gibi görünüyordu hemde dışarıya doğru gibiydi. Mutfağın içerisini buradan gördüğüm için gözlerimi kıstım ve mutfağı da en ince ayrıntısına kadar izledim. Mutfak da buranın havasına uygun olarak döşenmişti. Kapakları siyahtı ve lavabo, fırın, bulaşık makinası ve buzdolabı gri renkteydi.

Salonda büyük bir çift kişilik yatak vardı ve onun hemen köşesinde de bordo renkte koltuk vardı. Yatağın hemen karşısında ise büyük bir LCD vardı. O da merdivenlerin sağ tarafında kalıyordu. Yatak ve koltuk ise merdivenlerin sağ çaprazındaydı.

Salonun tam ortasında siyah bir halı vardı ve yatağın önünde ise uzun bir koridor vardı. Burası farklı bir yere ait gibiydi. Koridora doğru ilerledim ve tam başında durarak koridora göz attım. Uzun ama dar olan koridorda sadece bir oda vardı. Ve koridorun ışıkları çapraz olduğu için güneşin denize vurduğu zaman çıkan ışıklar gibi olmuştu.

Arkamdaki varlığını hissetmemek elde değildi. Omzumun üstünden ona baktım ve konuşmak için bir şeyler bulmaya çalıştım. Burası çok sessizdi ve istemeden de olsa korkmaya başlamıştım; "Onun ismi ne?"

"Bartan." Kaşları çatılırken ekledi; "Bartan Şah."

Tam o sırada bir adam bağırdı. Silah sesleri kesilmişti. Bu endişelenmeme sebep oldu. "Bartan Şah! İşte şimdi seni öldüreceğim!"

Erim'e irileşen gözlerimle döndüm ve korku dolu bir çığlık dudaklarımdan dudaklarımdan intihar ettiğinde merdivenlerden hızla çıkmaya başlamadan önce elindeki silahı kaptım. Küfürleri bana ulaşıp, arkamdan çevik hareketlerle merdivenlerden çıkmaya başladığında kapıyı itip korkuyla çakılıp kaldım. Her yerdeydiler.. takım elbiseli bir sürü adam kanlar içerisinde öylece yatıyorlardı. Onlar.. Onlar ölmüştü! Korkum gördüklerimle ikiye katlanırken dudaklarım aralanmış, sık nefeslerim beni terk ediyordu. Simsiyah giyinmiş, mavi gözlü ve siyah saçlı bir adam Bartan'ın alnına silah dayamıştı ve Bartan'ın silahı yoktu.

"Benim kadınımı öldürdün. Senin de bir kadının olmadığına göre ölmeyi sen hak ediyorsun Bartan. Ah! Benim tek sevdiğim oydu. Seninde tek sevdiğin şey kendin sonuçta," dedi ve tam o anda tetiğe giden eliyle kalbim kapakçıklarını zorladı.

Onu öldürecekti! Ona beslediğim bu saçma his ve intikamım öyle ağırdı ki altında eziliyordum.

Silahı adama doğrulttuğumda tüm sesler yok olmuş, geçmişim geleceğimin üstüne devrilmişti. Beyaz bir kağıda dökülen kan lekeleri gibi suçlar kalbime işlemişti. Korkuyla tetiği çektim. Yere yığılan bedeniyle gözlerim kararsada, zorlukla gözlerimi irileşmiş gözleriyle beni izleyen Bartan'a çevirdim. Ellerim titrerken silahın yere düşüşündeki o ses ne yaptığımı beynime vuruyordu. Günahımı bana gösteriyordu. Dünya dönmeye başladığında göz kapakçıklarım gözlerimi kapanmak için zorlarken fısıldadım; "Senin için birini öldürdüm. Beni yanına almalısın.."

Bir kol beni kendine çekip "Nevra!" Diye bağırırken bu sesin Erim'e ait olduğuna yemin edebilirdim.

Ve karanlık beni içine hapsetti.

TEHLİKELİ İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin