27. BÖLÜM "ŞEVKAT"

1.9K 72 11
                                    

Bölüm şarkıları;
The Cap - Angel With A Shoutgun
Gri - Korkak

27. BÖLÜM "ŞEVKAT"

Koştuğumu hissediyordum. Yolun sonu görünmesede, ben yinede gözlerimi kapatmış çığlıklar içinde uzun ağaçların arasından geçiyordum. Nefes nefese kalmıştım, vazgeçmedim. Ellerim yara bere içinde kaldı, hissetmedim. Korku boğazımdan dışarıya çığlık olarak aktı, duymadım.

Yinede nasıl Erim'in dokunuşları bu kadar gerçek ve somuttu? Hissetmemiştim, duymamıştım, dokunmamıştım ve.. yaşamamıştım. Gözlerimi zorunluluktan açıyor, dudaklarımdan çıkan kelimeleri soğuk duvarın tavanından asıyordum.

Peki o geldikten sonra?

Benden ayrıldığında ay güzelliğini kıskanıyor, yinede saklayamıyordu. Gözlerim aralıklıydı ve bunu onun güzel yüzünü görmek için yapmıştım. Ellerim avcumun içindeki kazağını daha sıkı kavrarken ellerini yüzümden kaydırıp omuzlarıma ulaştı ve ellerini biraz daha indirip belimi tuttu. Kollarını belime sarıp ona biraz daha yaklaşmamı sağladığında yüzünü ellerimin arasına alıp ona baktım. Alnını alnıma dayamıştı ve bu açıdan gözleri daha parlak ve koyu bir renge bürünmüştü.

"Benim Sarı'm." Yutkundu. "Sana zarar veren herkesi öldürmek istiyorum."

Yüzümün yandığını sandım; bu biraz yakınlığımızdan, biraz da söylediğinden kaynaklıydı. Kaşlarımı çattım ve yüzümü geri çekip alınlarımızın arasına büyük bir boşluk çektim. "Böyle bir şey yapmayacaksın."

Gözleri yüzümdeki yaralara dokundu ve tekrar gözlerime döndüğünde dişlerini sıktığına yemin edebilirdim. Bu sefer belimi tutuşu sıkıydı. Sanki tüm bu olanlardan intikamını alıyordu; "Etlerini kemiklerinden ayıracağım ve buna karışmayacaksın."

Arkamızdaki kapı sesiyle ondan ayrılmaya çalıştım ancak inatla beni tutmaya devam ediyordu. Bazen böyleydi, bazen onun farklı yönlerini keşfediyordum ve bu beni korkutmuyordu. "Erim artık mekâna gidelim mi?"

Benden ayrılmasıyla içime derin bir nefes çektim ve eve doğru dönüp kapının önünde duran Berat'a baktım. Gözleri bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi; pişmanlık. Sanırım bunun kelime anlamı buydu. Erim parmaklarını parmaklarımdan geçirip Berat'a cevap vermeden arabaya doğru yöneldiğinde gideceğimizi anlamıştım. Berat da anlamış olacak ki dışarıya çıktı ve kafasını içeriye doğru uzattı; "Gidiyoruz!"

Erim'in yüzüne baktım. Ellerim ellerinin içinde sıcaklamıştı ve ellerinin tutuşu sıkı olduğundan daha da nemlenmişti. Elimi tutmadığı diğer eliyle alnına düşen saçlarını geriye doğru taradı ve derin bir nefes alıp cebindeki anahtarı çıkarıp arabanın kapılarını açtı.

"Erim?"

Başını arabanın koltuğuna yaslamıştı ve yüzü cama doğruydu. Bana bakmıyordu. Çocuklar hâlâ gelmemişti ve on dakika çoktan geçmişti. "Hım."

"İyi misin?"

Uzun bir zaman boyunca sessizlik ellerini duvarlarımıza geçirdi. Sesini duyurmaya çalışıyordu ancak o doğuştan suskundu. Başımı onun gibi koltuğa yasladım ve ona bakmaya devam ettim. Göğsü dizginlikle inip kalkıyor, kumral saçları ayın ışığında daha da belirgin oluyordu. Saçları yumuşak ve gürdü.

En sonunda başını bana doğru çevirdiğinde elini beklemediğim bir anda yanağıma yerleştirdi ve baş parmağıyla yavaşça okşadı. "Yanımdaysan iyiyim."

"Değilsin."

Gözlerimi kaldırıp konuşan Berat'a baktım. Barın tavandaki ışıklandırmaları gözlerime vuruyor, gözlerimi kısmama neden oluyordu. Hemen yanımda Erim tıpkı bizim gibi Berat'a bakıyordu. Düşünceliydi, öyle ki gözlerindeki o mavinin herkesi yutacağını düşünmüştüm.

TEHLİKELİ İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin