Bölüm şarkıları;
Sertab Erener - Olsun
Beth Crowley - Red25. BÖLÜM "SIZI"
●
Ucu kör ateş beni küllerimden yakıp rüzgâra savurduğunda, rüzgârın gücü artmıştı.
Acı kalbimi eşeliyor, sızlatacak bir delik daha arıyordu ve ben sadece bitmesini bekliyordum. Başka çarem yoktu. Gökyüzüm bu dünyaya gözlerimi açtığımdan beri karanlığa gebeydi. Gökyüzümü yok eden canavar, asla gitmeyecekti. O hep orada duracak, acıdan kıvrılışımı izleyecekti.
Hayatım ilk gördüğüm insanlarla parça parça kopmuştu. Hayatım mutluluğa özlem duyuyordu. O özlem öyle ağırdı ki o parçalar kendini taşıyamıyor, beynimde dört dönüyordu. Asla kalbime ulaşmıyordu. Asla kalbimin sessizlik esen boşluklarını dolduramıyordu.
Anne ve baba.
Anne ve baba o kadar ağırlık yapıyordu ki dilimde, aitlik ekini bile yanına getiremiyordum. Hayatımda var olan ama asla görünür olmayan o insanlar, ruhumu kanatmıştı. Yılların yaşlandırdığı küçük Nevra, ruhunu toplayamıyordu. O intikamını alamadan, mutlu olamadan bu dünyadan gitmeyecekti. O ölü bir ruhtu ve hep olduğu yerde, tam da orada beni bekliyordu; sırtını beyaz duvara yaslamış, birkaç yıl sonra hayatından yok olacak annesine ve babasına bakıyordu. Annesinin bağıran sesi kapattığı kulaklarından içeriye sızıyor, babasının annesine kalkan eli gözlerinden tekrar tekrar geçiyordu.
Güzel şeyler sizi büyütmezdi. Merhamet sizi büyütmezdi, vefa büyütmezdi, vicdan sizi büyütmezdi.
Sizi acı büyütürdü. Farkında olmak büyütürdü. Gözyaşları hayatınızdan her gün biraz daha çalarken, büyürdünüz.
Ben büyümüştüm ancak içimde ruhunu, ruhuma ekmek isteyen küçük Nevra büyümemişti.
Bir tişörtü de almamla birlikte boşalan dolaba küçük bir bakış atıp onu da bavula yerleştirdim ve bavulu kapatırken, ellerimi bavulun üstüne bastırdım. Ayın ışığı yüzüme vurmaya devam ediyor, gözyaşlarımı saklamaya çalışıyordu. Yutkunmaya çalıştım. Yutkunmaya çalıştığımda aniden boğazımdan gelen hıçkırıkla yatağın üstüne oturdum ve elim dudaklarıma kapanırken, eğilip sıkıca gözlerimi kapattım.
Gözlerinizi ilk açtığınız anda sizi koruyup kollayan, küçük bedeninizi en değerli varlıkmışçasına tutan adam nasıl olurda, sizi uçurumdan kendiyle beraber atardı?
Gözyaşlarım kurudu soğuğun merhametsiz nefesiyle. Kalbim yakıp yıkıldı bir adamın elleriyle. "Evim" dediğim yer, gittiğimde ağladı sessizce. Kapının kapanma sesi ona attığım tokattı.
Karanlık beni sessiz suyuna daldırdığında, nefesimi çoktan kaybetmiştim. Arnavut kaldırımlarını ezip geçtiğim ayaklarım halsizdi. Ellerim bile aslında hafif olan bavulumu çekemiyordu. Soğuğun etkisiyle kuruyan ve yüzümü acıtan gözyaşlarını ellerimle sildim ve deri ceketimin içindeki telefonumu ellerimin arasına alıp belirli bir noktada durdum. İki yanımda uzayan binalar ve birçok çeşit dükkanla çarşının içindeydim.
Bir kitapçının önünde durduğumda, arayacağım taksinin kitapçıyı bilmese bile kitapçının karşısındaki kırtasiyeyi bileceğinden emindim. Çarşı öyle sessiz ve terk edilmiş görünüyordu ki titrediğimi hissettim. Sokaktaki tek ışık; sokak lambasından akan ışıktı ve açık tek bir dükkan bile yoktu.
Aniden duyduğum kahkaha sesiyle omzumun üstünden etrafa bakındım. Gözlerim eczanenin yanıp sönen ışıklarından içeriye çekildiğinde tek görebildiğim insan; nöbetçi eczaneci olmuştu. Sesli bir nefes verdim ve tekrar telefonuma baktım. Taksici gelene kadar telefonumu kapatamazdım ve şuan tek yapabildiğim Erim'in beni aramaması için dua etmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
Romanceİki adam. Biri karanlık bir buz, diğeri karanlığın kolları. Biri kızıl bir ateş, diğeri mavi okyanus. Bir kadın. Yaşadığı ihanetle, gözünü intikamın bürüdüğü bir kadın. Tüm bu yalanlar, ihanetler, karanlık ve suçlar var olurken kadın yanacak mıydı...