40. Bölüm: "Evlat Acısı"

46K 2K 273
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


#Emre Aydın - Hoşça kal


Neden herkes geçecek diyordu? Bu acının geçmeyeceğini biliyordum. Hiç kimse bana huzur vermiyordu.

Yaprak ile Çağla'nın odadan dışarı adımlarını attıkları an ağrılarımı umursamadan üstümdeki örtüyü yere savurdum ve ayağa kalktım. Üzerime baktığımda üstümde hasta kıyafeti vardı. Bakışlarım odanın içinde dolandığında dikkatimi sandalyenin başlığında asılı duran bir ceket çekti. Üzerime ceketi geçirdim ve yalın ayak kapıya yöneldim. Hızlı adımlarla parmaklarımı karnıma bastırarak koridorları geçiyordum. Merdivenlerden aşağı inmemle kimseyi umursamadan dış kapıya yöneldim. Başımın dönmesine aldırmadan hastaneden çıkıp taksi durağına doğru yürüdüm. Boş bir taksiye atlayıp adresi verdim ve kafamı derin bir nefes vererek arkaya yasladım. Taksici bana şaşkınlıkla baksa bile gözümdeki yaşları gördüğünde hüzünlü bir şekilde kafasını sallamış ve arabayı sürmeye başlamıştı.

Başka bir dünyadaydım. Kendimi başka bir boyuttan izliyor gibiydim. Gerçekleri bilmeme rağmen kabullenmek istemiyordum. Acımasız bir gerçek olduğunu düşünüyordum.

Suçu olmayan biri neden yok olacaktı? Hata yapanlar hâlâ etrafta dolanabiliyorken, neden her şeyden habersiz olanlar kaybediyordu oyunu? İçimde patlamaya hazır bir bomba vardı. Titreyen bedenimi hissedemiyordum. Akan gözyaşlarıma yetişemiyor ve nefes alamıyordum. Kabullenmek istemediğim gerçeği düşündükçe nefes almak zorlaşıyor, hatta imkânsızlaşıyordu. Sanki tüm duygularımın ince bir cımbızla alındığını hissediyordum.

İçim boş ama dolu gibiydi. Duygulardan arınmış fakat her duygu seline kapılacak gibiydim. Var ile yok arası bir yerdeydim. Karmakarışık...

Arabanın durmasıyla ceketin cebinde bulduğum parayı şoföre verdim ve üstünü beklemeden arabadan kendimi soğuk havaya attım. Temiz havaya ihtiyacım vardı. Boğazımdaki yumru git gide büyürken, kalbime nefes göndermek zorlaşıyordu. Dengesiz adımlarla yürürken sadece ortadan kaybolmak istiyordum. Kimseyi istemiyordum. Sadece herkesten uzaklaşıp, gitmek istiyordum.

Onsuz üşüyordum... Onsuz güçsüzdüm... Onsuz kimsesizdim...

Kendimi boş bir bankın üzerine bıraktım ve yüzüme esen rüzgâr hissederken gözlerimi yumdum. Göz kapaklarımı kapatmamla her şeyi tekrar yaşadım. Her şey bir bir gözümün önüne geldi.

"Bebeğim..." deyip elimi karnıma bastırdım fakat bir şeyler hissedememek gözlerimden birkaç damlanın düşmesine neden oldu. "Neden gittin?"

İçten içe bildiğim ama sesli dile getiremediğim sözler dilimden dökülür dökülmez hıçkırıklara boğuldum. Bebeğim gitmişti. Benim bebeğim ölmüştü. Gitmişti. Artık benimle değildi. Onu asla kollarıma alamayacaktım. Onun kokusunu asla soluyamayacaktım. Onun minik ellerini, ayaklarını öpemeyecektim. Onun yumuk gözleriyle bana baktığını göremeyecektim. Ağlamalarını duyamayacaktım. Ben bebeğimi kaybetmiştim. Ben bebeğimi kaybetmiştim. Ben bebeğimi, benim kızımı kaybetmiştim.

GECE KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin