Odanın içinde tok ve ürkütücü bir ses yankılandı. Çarpmanın etkisiyle kafası sağ tarafa döndü. Gözümü kırpmadan yanağına odaklandım. Teninin her geçen saniyeyle nasıl kızardığına şahit oluyordum. İtiraf etmem gerekirse, bu içimdeki yangına iyi geldi. Koca bir bardak suyla eşdeğerdi.
Elimi ondan uzaklaştırıp bedenimin yanına bıraktım. Dişlerimi birbirine bastırıp sessiz fakat derin bir nefes aldım. Birkaç saniye sonra yüzünü yavaşça çevirdi ve gözlerini gözlerime çevirdi. İfadesizdi fakat artık bu bile canımı yakmıyordu. Onun ifadesizliği onun suratına yapışmıştı. Bir türlü kurtulamıyordu. İster istemez kafamı yavaşça sağ sola salladım. Siyahlarında bir şeyler çatlıyor gibi olsa hemen kamufle edebildi. Etmese şaşardım zaten.
Değmezdi. Karşımdaki adam, gözlerimin içine gurursuza bakmaya devam eden adam hiçbir şeye layık değildi. Bu adam hiçbir şeye değmezdi. Hata bendeydi. Gözündeki değerimi yeterince yüzüme vura vura ispatlamıştı. Ne düşünmüştüm ki? Bana değer verdiğini mi? Aptal kafam bunu algılamakta zorluk çekmişti. Fakat şimdi zihnimin acıyla açılmasına karşılık artık her şeyi kavrayabiliyordum. İçimdeki tarifi olmayan acıya göz yummak zorundaydım. Korkunçtu.
"Senden başka bir şey ummadım zaten..." diye mırıldandım, ardından tüm sessizliğimle birlikte ona arkamı döndüm.
"Sen bana inanmıyorsun. Ben de sana inanmıyorum. Anladın mı şimdi?" demesiyle adımlarım duraksadı. Anlamayarak ona döndüğümde kendinden emin bir ifadeyle bana baktığını gördüm.
Ve o gözlerde beliren ifadeyle yavaşça omuzlarım çöktü. Bana ihanet etmemişti, sadece bununla bir ders vermek istemişti. Göktuğ meselesinde bana inanmıyordu ve bunu güzel bir oyunla göstermişti.
"Tokat için özür dilemeyeceğim..." diye mırıldandım uzun bir sessizliğin ardından. Alay dolu bir gülümseme doğuyor gibi oldu yüzünde, "Bunu çok uzun zaman önce yapman gerekiyordu zaten," dedi. Onun gözlerine öylece bakarken aklıma bir anda yalnız olmadığımız geldi. Diğer ikiliye bakmamla onların dehşet içinde bizi izlediğini fark ettim.
"Siz ikiniz de kafayı yemişsiniz!" diye mırıldanan Baran'la istemsizce güldüm. Bir de bizi birleştirmek için uğraşıyorlardı.
"O konuda..." diye mırıldanırken yeniden ona döndüm. Zaten beni izliyordu. "Bana inanmıyorsun değil mi?"
"Bana inanmıyorken, sana inanmamı bekliyorsun. Sana asla ihanet etmediğimi ve etmeyeceğimi söylememe rağmen az önce seni aldattığımı düşündün," demesiyle kafamı salladım ve "Haklısın," dedim. Kaşları havalandı. İnkâr edeceğime öyle emindi ki, kabullenmemle şaşkınlıkla kalakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE KARASI
RomanceTek bir gece iki yabancının hayatını birleştirdi. Gece karası gözlerin büyüsüne kapılmaktan ölesiye korkan masum ve kırılgan bir kadın... Zümrüt yeşili gözleri gördüğü ilk andan beri aklından silemeyen acımasız ve öfke dolu bir adam... Geçmiş onları...