#Rauf Faik - детство
Sonra irkilip uzaklaşmasına rağmen susmadı, "Bana neden öfkelisin?" diye sordu. Onun sessiz fısıltısıyla anında kendime geldim ve onun göz bebeklerini ele geçiren korkuyu gördüm. Tekrar yanına yaklaştım ve "Bana böyle bakma demedim mi sana?" diye sordum. Bu sefer ses tonum biraz daha alçaktı.
"Gitmek istiyorum..." diye mırıldandı. Onun yüzünün her bir santimini incelerken dudaklarımdan, "Tamam. Gidelim o zaman..." diye karşılık verdim. Sonra onu buradan götürmek için elini avcuma kaydırdım.
Avcumun içinde eli küçücük kalmasına rağmen sıkıca tuttum ve kapıdan çıkmaya yeltendim fakat onun beni durdurmasıyla ona döndüm. Sendelemesiyle onu yakaladım. "Dokunma bana..." diye huysuzlandı.
"Sen hep bu kadar konuşur musun?" diye sorarken gerçek anlamda bunu merak ettiğimi fark ettim. Olumlu cevabıyla kafamı iki yana salladım. İçime çektiğim havanın ciğerlerime yetmediğini hissediyordum. Bu içimdeki neydi?
Beline kolumu sardım ve onu buradan çıkarmak için harekete geçtim. Saniyeler sonra ikimiz de asansörün içinde yukarı kata çıkarken bakışlarının ağırlığını yüzümde hissediyordum. Yüzünü buruşturduğunu görmemle onu kucağıma aldım. Bu sefer benden kaçmadı, bana sokuldu. Yeşillerini benden saklayıp yanağını göğsüme bırakırken boğazım düğüm düğüm oldu. Ben düşüncelerimin içinde boğulurken birden irkildi. Kolları buz gibi olmuştu. Zaten neden böyle açık bir kıyafet giymişti ki?
Cebimdeki kartı çıkardım. Fazla dağıtıp kendimi tanıyamadığım geceler eve gitmektense direkt buradaki odama çıkıyordum. Onu bırakmadan kapıyı açtım, ardından içeriye girdim. Gece lambasını yakıp onu yatağa bırakmak istememle gömleğinden sıkıca tutarak gitmeme engel oldu. Onun korkmaması için yavaşça bıraktım, sonra yanağını parmaklarımın tersiyle okşadım.
Doğruldum ve gitmeye yeltendim fakat içimde bir şey durmam için ısrar ediyordu. Dakikalardır onu izlediğim gerçeği beynime bir balyoz gibi indiğinde irkildim ve gözlerine odaklandım. Onun tuhaf bir ifadeyle bana baktığını fark etmemle ifadesiz kaldım.
"Beni buraya neden getirdin?" Ona cevap vermedim. Fark ettim ki, gerçekten çok konuşan bir kadındı. Ve itiraf etmem gerekirse, ilk kez konuşan bir kadını dinlemek işkence gibi gelmiyordu. "Gitmek istediğimi söylemiştim!" diye homurdanırken dudaklarını büzmüştü. İster istemez gözlerim oraya kaydı. "Ben bana bir şeyler dayatılmasından nefret ederim. O yüzden iki de bir sana bakmamamı söyleme çünkü zaten bakmıyorum. Sen bütün gece o simsiyah gözlerini gözlerime dikip durdun ve zihnimi zehirledin! Yetmiyormuş gibi bana dokundun! Ben... Ben..."
Zehirlemek... Bu hikâyede zehirlenen bendim. Onun gözlerini ilk gördüğüm andan beri tarif edemediğim duygu buydu işte. Beni zehirlemişti.
Başparmağım onun alt dudağını buldu. Sessizleşti. Başka bir adamla öpüşen ama gözlerini benden çekmeyen kadına ne demem gerekiyordu? Başına giren ağrıyla derin bir iç çektim ve parmaklarımı saçlarının arasına daldırdım. Kafasını, alnını okşarken rahatladığını hissedip tebessüm ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE KARASI
RomanceTek bir gece iki yabancının hayatını birleştirdi. Gece karası gözlerin büyüsüne kapılmaktan ölesiye korkan masum ve kırılgan bir kadın... Zümrüt yeşili gözleri gördüğü ilk andan beri aklından silemeyen acımasız ve öfke dolu bir adam... Geçmiş onları...