Kitabın kapağını açmamla birlikte bütün evin karanlığa gömülmesi bir olmuştu. Yan odadan kız kardeşim Sam'in çığlığını duyunca çekmecemdeki el fenerini aldığım gibi odamdan çıktım. Sam'in kapısına vardığım sırada fenerin çalışmadığını anlasam da kapıyı bütün gücümle açıp içeri girdim. Bir yandan da Sam'i sakinleştirecek sözler söylemeye çalışıyordum.
Yatağında bir insanın ne kadar küçülebileceğini kanıtlamak istercesine top gibi oturmuş elindeki feneri çalıştırmak için uğraşıyordu. Kapının sesini duyunca irkilerek kafasını kaldırdı ve gözlerimiz buluştu. Sam küçüklüğünden beri karanlıktan korkardı. Küçükken birisinin karanlıkta onu beklediğini, hiç kimse yokken onu alıp götüreceğinden bahsedip durmuştu. Benim aksime annem pek fazla önemsememişti fakat daha sonra Sam bırak uyumayı, gözünü kırpmayı bile reddedince durumun ciddi olduğunu anlamıştı. Sonrasında da Sam tedavi görmeye başladı.
Sam'in yanına varıp yatağa oturduğumda arkamdan gelen ışığı göz ucuyla yakaladığımda sırtımı Sam'e dönüp ışığın nerden geldiğine baktım. Birkaç saniye sonra annem kapının arkasından bir elinde mum diğer elinde bıçakla çıktı. Sam annemin elindeki bıçağı görünce daha fazla yerine sinip arkama saklandı. Bense kocaman olmuş gözlerimle bir anneme bir elindeki bıçağa bakıyordum. ''Anne elindeki ne öyle?!''
Annemse elinde duran bıçağı yeni fark etmiş gibi bıçağa baktı ve ardından omuz silkerek ''Yemek için sebze doğruyordum, önemli değil.'' Dedi. Ardından tek kelime daha söyleyemeden elindeki mumu masaya bırakarak ''Her şey yolundaysa ben mutfağa geri dönüyorum. Clarie lütfen Sam'in yanında kal.'' Dedi ve kapıyı arkasından kapatarak odadan ayrıldı.
Ben de masaya uzanıp mumu aldım ve Sam'in yanına döndüm. Onu sakinleştirmek artık benim için rutin halini almıştı. Ama Sam bu sefer bana değil pencereden dışarıya bakıyordu. Pencereden süzülen zayıf ay ışığı garip bir şekilde sakin bakan zümrüt yeşili gözlerini aydınlatıyordu. Sam sol elini hafifçe kıpırdatarak pencereyi gösterdi ve ''O geri geldi Clarie, bak hala bizi izliyor.'' Dedi. Sesi transa geçmiş gibiydi. Gözlerini pencereden bir milim bile kıpırdatmadan tekrar konuştu,''O'ndan kaçamayız Clarie, isterse hepimizi öldürebilir ama yapmıyor neden sadece bu işkenceye bir son vermiyor... Neden?''
Sam'in bu tarz kendisiyle konuşmaları beni hep ürkütmüştü. Bir süre onunla konuşmaya çalıştım fakat tepki vermeyince onu kendi haline bırakıp odamda elektrikler kesilmeden önce başladığım kitabımı getirdim. Geri döndüğümde Sam kendi kendine şarkı gibi bir şeyler mırıldanıyordu. Mumu ikimize de eşit uzaklıkta olacak şekilde tuttum ve okumaya başladım..
Kitabı annemin kitaplığında alt raflardan birinde bulmuştum. Oldukça eski bir kitaptı hatta defter bile denebilirdi. Siyah yıpranmış bir cildi, sarı el yazması yaprakları vardı. Kitabın hiçbir yerinde yazarın ismi yazmıyordu. Anneme sorduğumda ise kitabın babama ait olduğunu söyleyip konuyu kısa keserdi.
Kitap genel olarak doğaüstü yaratıklarla ilgiliydi. Kitabı defalarca okumuştum fakat hala tekrar tekrar okuyordum. Sanırım bu kitabı okumak benim için bir çeşit alışkanlık halinde gelmişti.
Ayracın olduğu sayfayı açmamla beni en çok ürküten yaratıkla karşılaştım. Sağdaki sayfada canavarın görüntüsünü betimlemek için kullanılan bir çizim vardı. Ne zaman bu sayfaya baksam canavarın beni izlediği hissine kapılıyordum. Oysaki bu sadece bir çizimdi. Sadece bir efsaneydi.
Canavarın kolları gereğinden uzun resmedilmişti. Siyah bir takım elbise giymişti. Aynı zamanda suratında olması gereken hiçbir şey yoktu. Gözler, ağız, burun, hiçbir şey...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...