Şimdi normalde bölümün sonunda olması gerektiğini biliyorum bu notun. AMA! Bölümü okumadan önce söylemem gerek aşırı önemli bir şey var. Bu bölüm herhangi bir ship içermiyor, aslında gerçek karakterlerin OC'ler ile shiplenmesine de karşıyım zaten. Yani bu bölümde olacaklar herhangi bir ship belirtisi değil yakın bir arkadaşlığın başlangıcının göstergesidir. Ona göre okursanız çok mutlu olurum. Herkese iyi okumalar! ^^
Bütün bedenim yorgunluktan sızlarken bir an önce uyumak dışında başka bir şey düşnemiyordum. Hele Jeff yarın sabah beşte kalkmamı 'emredince' kendimi olduğumdan daha yorgun hissettiğime yemin edebilirdim. Sonunda merdivenlerden çıkmayı başardığımda sürünerek kapımın önüne geldim. Anahtarı takmış içeri giriyordum ki duyduğum kırılma sesi ile yerimden sıçradım.
''Kendimde değildim! Lanet olsun benim yüzümden zarar görecekler...'' Konuşma sesleri gittikçe azalırken darbe sesleri gittikçe yükseliyordu. Ses tahminimce yan odadan geliyordu. Zaman kaybetmeden kapıyı açmaya çalıştım ama içeriden kilitliydi. ''Git buradan!'' diye bağıran öfke dolubir ses duyguğumda istemsizce kapıdan bir iki adım geri çekildim. Ses sanırım Jeff'indi.
''Jeff içeri girmeme izin ver lütfen!'' sesimi duyurabilmek için kapıya yapışmıştım. ''Hayır anlamıyorsun ve kimse de anlayamaz! Benim yüzümden-'' Sanki bana söylemek istemediği bir şeyi söylemiş gibi cümlesini yarıda kesmişti.
''Jeff, kız kardeşim Sam benim yüzümden öldü! Suçluluk duygusunu anlayabilecek birisi varsa o da benim, içeri girmeme izin ver lütfen!'' Açıkçası sanırım kendine zarar vermesinden korkuyordum.
Kilidin açıldığını duyduğumda yere yapışmamak için kapıdan çekildim. Kapı açıldığında karşımda ağzı kan içerisinde kalmış bir Jeff ve karanlık bir oda vardı. İçeriye girip kapıyı arkamdan kapattım.
Jeff, içeriye ışık girmesini sağlayan tek pencerenin önünde oturunca karşısına geçip isyan eden kaslarıma aldırmadan ben de yere oturdum. ''Şimdi anlat bakalım, neden kendini suçluyorsun?''
Yaklaşık bir buçuk saat kadar bana buraya nasıl geldiğini anlattı. Doğrusu ona acımadan edemiyordum. Kendi anne babasını öldürmek... Gerçi benim yaptığımın da bir farkı yoktu değil mi?
''...ve sonra Jane elimden kaçtı. Yangından kurtulmayı başarmış. O günden beri beni avlamaya çalışıyor. Ama Clock haklı biz ondan kat kat fazlayız değil mi?'' Jeff'i ilk defa bu kadar çaresiz görüyordum. Hala onu tam olarak tanımasam da bu yanını çok göstermediğinden emindim.
''Jane tek başına ve biz bir orduyuz Jeff. Bir ev dolusu piskopatı tek başına yenemez.'' Bu sözlerim karşısında Jeff sadece başını sallamakla yetindi. Anladığım kadarıyla kendisine bir şey olmasından değil yeni bulduğu ve onlar yanındayken mutlu olduğu yeni ailesinin başına bir şey gelmesinden korkuyordu.
''Neden ağzını tekrar kestin?'' diye sordum. Ellerini yanaklarına götürerek kapattı. Parmaklarının arasından kan sızarken konuştu. ''Ne zaman kendimi kaybetsem istemsiz bir şekilde kesiyorum. Nasıl kestiğimi hatırlamıyorum yani kendime geldiğimde böyle buluyorum suratımı. Epilepsi nöbeti gibi düşün.''
Birkaç saat daha öylesine konuştuk Jeff'in sakinleştiğine ve yeniden nöbete girmeyeceğinden emin olana kadar orada kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...