Mark'ın odasına girdiğimizde arkamızdan kapının oldukça gürültülü bir şekilde kapatıldığını duyunca hızla arkamı döndüm. Josh ve Matt'in arkamızda olduğunu gördüm. Josh bir kolunu Amber'ın boğazına dolayıp elindeki şırınganın içindeki sıvıyı enjekte etti. Bu sırada ben de Amber'a ulaşmaya çalışıyor olsam da şırınganın iğnesinin boynuma girdiğini ve sıvının damarlarıma yayıldığını hissetmeme engel olamamıştım. Görüşüm gittikçe bulanıklaşıyorken Matt'in beni tutan kolunu havaya kaldırmasıyla yere, Amber'ın yanına yığıldım.
Gözlerimi açmaya çalıştığımda direkt olarak yüzüme vuran beyaz ışık canımı yakıyordu. Az önce olanlar aklıma geldiğinde gözlerimin acımasını umursamadan hızla açtım ve her yerde Amber'ın aradım. Yanımdaki seyede baygın bir şekilde yatıyordu. Ayağa kalkmaya çalıtığımda ellerimin ve ayaklarımın sağlamca sedyeye başlı olduğunu gördüm.
''Amber! Amber, uyan lütfen uyan!'' Ne kadar bağırırsam bağırıyım uyanmıyordu. Ayaklarımın olduğu hizada olan kapı açıldı ve içeriden elinde bir tane serum tüpü olan Mark çıktı. ''Amber'a ne yaptın aşağılık herif?!'' şu sedyeden kurtulduğumda onu gebertecektim. Etini kemiklerinden ayırıp çiğ çiğ yiyecektim onu.
Mark ne kadar pislik birisi olduğunu kanıtlamak istercesine sırıtarak yanımıza yaklaştı. ''Daha bir şey yapmadım Simon.'' Serum torbalarını üstümüzdeki askılara astı ve birisinin iğnesini çıkardı. İlk önce iğneyi Amber'ın koluna geçirdi. Amber hafifçe inleyerek gözlerini açtığında ağladığını görebiliyordum. ''Senin için de bir şeylerim var Simon, hemen döneceğim. Uslu durun.'' Diyerek geldiği kapıdan geri çıktı.
''Amber! Amber beni duyabiliyor musun?!'' Bileği çok küçük olduğu için kayışlar onu tam olarak saramamıştı bir şansımız olabilirdi. Başını hafifçe bana çevirdi. ''Ağabey, neredeyiz? Ne oluyor? O.. o Mark mıyıdı?'' Amber Mark'a en az Molly'e güvendiği kadar güvenirdi.
''Sakin ol Amber seni buradan çıkaracağım tamam mı? Şimdi bileğini o kayıştan kurtarmanı istiyorum senden.'' Amber başıyla onaylayarak bileğini kurtarmak için mücadele vermeye başladı. Zorlu geçen birkaç saniyenin ardından sonunda sol bileğini kurtarmayı başarmıştı. Hızla sağ bileğini ve ayaklarını bağlayan kayışları çözdükten sonra sedyeden atlayarak yanıma geldi. Aynı hızla beni sedyeye bağlayan kayışları da çözdüğünde birlikte geldiğimizi düşündüğümüz kapıya doğru ilerledik. Kapının üstünde açmak için kocaman bir kol vardı. Kolu yana doğru çevirmeye çalıştığımda kulaklarımı tırmalayan tiz bir alarm bütün odada yankılandı.
Mark elinde yarısı dolu bir serum torbasıyla kapıdan çıktığında Amber'ı kapı ile kendi bedenimin arsına alarak bir nebze olsun onu korumaya çalıştım. ''Size uslu olmanızı söylemiştim değil mi? Yaptığınız çok yanlış.'' Bir yandan da başını iki yana sallayarak ''Cık cık cık'' diyordu. ''Ceza zamanı.''
Sanki planlanmış gibi arkamızda ki kapı açıldı ve Matt ve John'la burun buruna geldik. İkisi de bizi sedyelere geri taşırken olanca gücümle çırpınıyordum. Şu lanet gölgeler şimdi neredeydi? Neden hep en işe yaramaz durumlarda ortaya çıkmak zorundalardı ki?
İkimizi de sedyeye geri bağladıklarında Mark koluma elindeki serumu taktı. Damarlarıma hızla yayılan kimyasal geçtiği yerleri yakmaya başlayınca istemeden de olsa bir çığlık attım. Gerçekten acıtıyordu ama bunu belli ederek o manyağa zevk veremezdim. Ayrıca sürekli çığlık atarsam Amber'ın şuan olduğundan daha fazla korkması muhtemeldi. Onu buradan çıkarmak zorundaydım.
Mark eline masanın üstünde duran büyük makası aldığında keskinliğini incelemek istercesine bir kez açıp kapadı. ''Test zamanı.''
Eveeet! Yarısı gitti yarısı kaldı, belki o yarıyı da bu gece yayımlarım. Yetişirse. Bu makas olayı tanıdık geldi mi kanka :D Buradan Buddy'me selam olsun XD Herkese iyi okumalar! ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...