Duvardaki Yazı

282 31 25
                                    

Boynum tutularak yattığım yerden kalktım. Ben bir gün normal uyanamayacak mıydım ya? Uyku sersemliğine söverek yavaşça üst kata doğru gittim. Saçlarım kandan ve terden birbirine yapışmış, berbat olmuşlardı.

İlk gün Jeff'in banyonun yeri hakkında birşeyler söylediğini hayal meyal hatırlıyordum. Sanırım koridorun sonunda demişti. Ki koridorun sonuna yaklaştığımda tabelada kocaman harflerle banyo yazdığını fark ettim.

İşim uzun sürmüş olsa da sonunda saçlarım birbirinden ayrılıyordu. Islak saçlarımı bir at kuyruğu şeklinde toplayarak tekrar aşağı indim.

Mutfağa girdiğimde Ann sosis haşlıyordu. Dün buzdolabında bir şey bulamadığımı hatırlayarak sosislerin nereden geldiğini sorguladım. Önüme bir sosisli sandviç koyduğunda ona törenin bugün yapılacağını söyledim. ''Canım acıyacak mı Ann?'' diye sorduğumda bana annemiş gibi baktı.

''Belki biraz ama aileden olmak istiyorsun değil mi?'' diye sorduğunda kafamı salladım. ''Güzel o halde acıya katlanmak zorundasın. Slender akşama kadar anca gelir herhalde. Yani tören hep güneş batarken yapılıyor.'' Dedi. Demek bütün gün boştum.

''Programın boş sanma Claire. Bugün benimlesin. Bizi aşağıda lezzetli bir şeyler bekliyor.'' Konuşan kapı eşiğinde dikilen Jack'di. Harika, bu evde korktuğum bir kişi varsa o da Jack'di ve benim bütün günümü onunla geçirmem gerekiyordu. Aç olmadığını umarak sosislinin son parçasını da ağzıma atıp onu takip ettim.

Bodruma indiğimizde benim ilk gün kendimi bulduğum kafeste bir kız duruyordu. Elleri ve ayakları duvardaki parangalarla bağlanmıştı. Jack kafesin kapısını açıp içeri girdi. Kafesin içinde bir malzeme tepsisi olduğunu fark ettim.

Çeşitli türde neşterler ve makaslar dizilmişti üstüne. Aklıma Mark geldiğinde ister istemez sinirlendim. Jack masadaki neşterlerden birini aldı ve kızın önüne diz çöktü.

Kızın perçemlerinden tutup kafasını havaya kaldırdığında kız canın acıdığını belli etmemek için çenesini çok sıktığını fark ettim. Jack neşteri kızın boynuna tutarak konuştu. ''Şah damardan ve bütün atar damarlardan uzak durman lazım. Boyun bilekler veya bacaklarının içi gibi.''

Kızın kafasını geri bıraktığında konuşmaya başladı. ''Neden ben? Bunları hak edecek ne yaptım? Önce ağabeyim şimdi ben! Neden?'' Sesinden ağladığı açıkça belli oluyordu. ''Eve yakın bir yere kamp kurmuşsunuz sadece o kadar. Önüme çıkan ilk insan sizdiniz.'' Jack'in sesi oldukça normal çıkıyor, sanki yemekte pizza var der gibi konuşuyordu.

Kız çabalamaktan vazgeçti. Jack ayaklarını duvara sabitleyen parangaları açtı. Kızın sol ayak bileğini eline alarak ayağını ters çevirdi. Kızın eleri hala duvara sabit durumda olduğu için bedenini çevirememişti. Kızın bileğinden oldukça yüksek bir kırılma sesi duvarlarda yankılandı.

Kızın çığlığı da arkasından geldi. Daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamıştı. Acıya tahammülü pek yüksek değildi anlaşılan. Jack bileğimi tutup beni karşı tarafa doğru çekti. Kızın bileğini daha rahat bir açıyla görebiliyordum. Jack elindeki neşteri kızın ayak bileğinin arkasındaki tendona sapladı ve kesti.

Kız kemiğinin kırıldığı zamandan daha çok bağırmıştı. ''Bu aşil tendonu. Eğer bunu kesersen, iki ayağındakileri de, kaçmak için sürünmesi gerek ki bu onları acayip yavaş yapar.'' Diğer ayağını eline aldığında aynı tendonu kesti. Kız tepki vermeyince ağrı şokuna girmiş olabileceğini düşündüm.

Bodrum kapısı açılınca ışık ikimizin de dikkatini çekti. Gelen kişi Toby'di. ''Millet şuna bir bakmanız gerekiyor.'' Dedi ve geldiği gibi merdivenlerden geri çıktı. ''Eh gerisini sana bırakıyorum o halde, sadece boğazını kes ve yukarı gel tamam mı?'' diyip kafesten çıktı.

Elimdeki bıçağı kadının boğazına saplamak üzereyken kadın hareket etti. ''Lütfen... Yardım et.'' Daha fazla konuşacak hali yok gibiydi. Normal bir zamanda olsak kadınla oynayabilirdim ama Toby'nin neyden bahsettiğini çok merak etmiştim. ''Burada olmanın tek suçlusu sensin biliyorsun değil mi?''Kadın bana ne dediğimi anlamamış gibi bakınca açıklamaktan vazgeçip ''Buna zamanım yok. Gitmem gerek.'' Diyerek bıçağı hızla kaydırarak eti kestim. Kanın akışını izleyecek vaktim bile yoktu.

Üst kata çıktığımda herkes bir koltuğun etrafında toplanmıştı. Koltuğun ortasında Ben oturuyordu ve kucağında da bir laptop vardı. Siyah bir sayfa açıktı. Herkes pür dikkat ekrandaki haberi okuyordu.

'Otelde yaşanan vahşetin görüntüleri.' Başlığı altında birkaç fotoğraf sıralanmıştı. Duvarlar kanla boyanmış gibiydi. Sanırım odanın içinde üç ceset vardı. Hepsinin karınları deşilmiş organlar dışarı çıkartılmıştı. Son fotoğraftaki yazıyı görene kadar olayın bizimle olan ilgisini anlamamıştım. Kanla yazılmış yazı ekranda belirdiğinde benim gibi diğerlerinin de nefesini tuttuğunu hissedebiliyordum.

''Babam ve Lordum Zalgo için. O geliyor.''

Dırırım dırırm dırırm *gerilimli müzik* Devamı yarın karşınızda olur! Herkese iyi okumalar! ^^

Safkan Canavar (CreepyPasta OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin