Duvardaki saat altı buçuğa yaklaşırken Simon'la oturma odasında kitap okuyorduk. Yorucu bir gece ve sabahın ardından kimse bize yapılacak bir iş vermek istememişti. Hâlihazırda Jane tehdidi olmasına rağmen böyle bir ayrıcalık tanımaları gerçekten incelikti.
Aklımdan bu düşünceler geçiyordu ki Ann merdivenlerden neredeyse yuvarlanarak indi. ''Claire sana saat dörtte evde olman gerektiğini söylemiştim!'' diye bağırmayı da ihmal etmedi tabii. Ann'in hoşuma gitmeyen bir özelliği varsa o da biraz burnu büyük olmasıdır.
''İyi de ben sabahın beşinden beri buradayım.'' dedim ki haklıydım. Nereden baksan garip gözükse de Simon'la ormandan geldiğimizden beri kitap okuyorduk. Ann'in suratı oldukça nadir görebileceğiniz bir ifadeye büründü. Eğer kafatası şeffaf olsaydı çarkların döndüğünü görebilirdim bile!
Aradan geçen sessizlik dolu birkaç saniye de Simon'ın dikkatini çekmişti. Şimdi ters ters Ann'e bakmakla meşguldü. ''Konumuz bu değil hazırsan gidelim!'' dedi oldukça sabırsız bir ifadeyle. Anlaşılan çarklar pek iyi sonuç vermemişti.
Neyse ki böyle yapacağını bildiğimden yanıma alacaklarımı çoktan ön kapının önüne yığmıştım. Eşyaları Smile'ın altından almamız yaklaşık iki dakika sürdüyse bile sonunda dışarıdaydık.
Ann kesinlikle Masky'den daha hızlı ve kontrolsüzce sürüyordu. Slender'ın en iyi proxysi olabilirdi fakat iyi bir sürücü olduğu söylenemezdi.
Sonunda onun deyişiyle ''teslimat noktasına'' geldiğimizde saat yediye geliyordu. Ann elime oldukça geniş deri bir çanta tutuşturdu. ''Birkaç dakikaya onlar da burada olur.''
''Onlar dediğin kim? Bir açıklama yapmadan beni oraya göndermeyi planlamıyorsun herhalde?'' diye sordum başımla konteynırları işaret ederek.
''Hayır, tamamen öyle planlıyorum. Sadece sana verecekleri çantada silah olduğuna emin ol.'' diyerek sorumu savuşturdu. Biz tartışmaya, Ann sinirlenmeye devam ederken tam karşımıza bir araba durdu.
Karartılmış camdan görebildiğim kadarıyla içeridekiler ufak çaplı bir atışmadan sonra arka koltuktaki kızın eline bir çanta tutuşturdular. Kız çantayı alırken ben de maskemi takıp Ann'in bana verdiği çantayı alıp kapıyı açtım.
Her ihtimale karşı Ann silahlarını hazırlıyordu. Karşımdaki kızın ilk adımı atmasına izin vererek onun arabadan inmesini bekledim. Ardından tedbir amaçlı etrafımda kullanabileceğim şeyleri gözden geçirerek ona doğru yürüdüm.
Tam olarak iki arabanın ortasında karşı karşıya durduk. Karşımdaki arabanın penceresinden sarkan kızıl saçlı bir kız omzuna koyduğu tüfekle bana nişan almıştı. Bunu gayet açık bir tehdit olarak algılayan Ann'in testeresini çalıştırdığını duydum.
Testereye karşılık olarak diğer pencereden beliren bir elin tuttuğu şey pimi çekilmemiş bir el bombasıydı. Arkamızdakiler bütün kozlarını öne sürerken garip maskeli kız ve ben hala birbirimize bakıyorduk.
Yağmurda kalmış gibi kıyafetleri sırılsıklamdı. Kağıttan yapılmış gibi görünen maskesinin üzerinde okuyamadığım iç içe geçmiş yazılar ve iki mercek vardı. Gözleri neredeyse benim sol gözümle aynı yeşil renkteydi. Maskesinin kenarlarından taşan kızıl saçlarını görebiliyordum.
Benim hakkımda ne düşündüğünü merak etmeye başlarken kız aniden kolunu kaldırarak çantayı bana uzattı. Çantanın havada süzülmesi sırasında çıkan sese bakılırsa içi ağzına kadar silah doluydu. Bu ani hareketi her iki tarafı da tedirgin etmişti. Pencereden sarkan bomba tutan el hafifçe havaya kalkmış, nişan alıyor gibi görünüyordu.
Aynı şekilde çantayı ona uzattım, ikimiz de çantaların sapını kavradık ve aynı anda diğer çantayı bıraktık. Çantanın içini açtığımda tahminimin doğru olduğunu anladım. Çantanın içi her türden bıçak silah ve mermilerle doluydu. Karşımdaki kız da çantayı kontrol edip parayı saydığında ikimiz de gardımızı indirmeden geldiğimiz arabalara geri döndük ve her iki taraf ta silahlarını geri çekti.
''Silahlar?'' diye sorduğunda çantayı neredeyse Ann'in suratına atıyordum. Maskeyi hışımla çıkartıp derin derin soluklanırken bir yandan da terden sırılsıklam olmuş yüzümü kurulamaya çalışıyordum.
Şimdiye kadar asla bu kadar gergin bir ortamda bulunmamıştım. Genelde avantaj bende olurdu, saldıran ben olurdum. Kaçsam bile en azından hareket ediyor olurdum. Çok fazla düşünmem gerekmezdi. Bedenim çoktan ne yapacağını biliyor olurdu. Karşı karşıya durup kimin ne hamleyi yapacağını düşünmek, nereye kaçabileceğimi veya hayatta kalma olasılığımı hesaplamak düşündüğümden çok daha gerici bir işti.
''Üstüne çok mu geldim yeni yetme?'' diyerek dalga geçmeye başlayınca Ann'i bile öldürebileceğimi hissettim. Dina'nın Ann'Den nefret etmesine şaşmamalı. Normalde iyi birisi gibi duruyor ama görevlerde listenin başında olduğu için patron olmaya çabalıyor. Yapabildiğim kadar Ann ile göreve gitmekten kaçınmayı zihnime not ettim.
Ann ufak bir kahkaha atarak arabayı çalıştırıp eve sürmeye başladığında nefes alış verişim biraz olsa da yavaşlamıştı. Açık olan pencereden gelen soğuk hava biraz daha iyi hissetmeme neden olmuştu. Simon'ın iyi olup olmadığını düşünürken tekrar endişelenmeye başladığımı hissedebiliyordum.
Eğer Slender fikrini değiştirirse kim bizim tarafımızda olurdu? Kim bizi avlardı? Evdekilere ailem gibi davranıyordum fakat kimsenin sakladıklarını bilmiyordum. Bu evdekiler kendi canlarını kurtarmak için gözlerini bile kırpmadan diğerlerini öldüren insanlarla dolu, neden bize ihanet etmesinler ki?
Öhöm öhöm bayağı gecikmiş bölümle karşınızdayım. Üzücü ve aynı zamanda biraz sevindirici haber, yakında final var. Ama ne kadar yakın olduğunu bilmiyorum sorun orada :D Final yapmak istememin sebebi; diğer kurgularım üzerinde de çalışmak istiyorum. Herkese iyi okumalar! ^^
PS: Ayrıca Laywa123456 'nın verdiği fikirle harika bir fikrim var. (Cümle kuramıyorum sanırım.) Aslında pek bir fikir sunmadı direkt yaptı ama olsun konumuz bu değil :D Panoma yazarak şimdiye kadar herhangi bir kitabımda okuduğunuz herhangi bir karaktere soru sorabilirsiniz! (Yine Laywa haricinde kimse sormayacak çaktırmayın.) Ve ayrıca her on bölümde yaptığım gibi Laywa'ya teşekkür ediyorum. Beni destekleyen ilk ve tek kişi olduğu için :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...