Eve vardığımızda Clock koşup Toby'e olanları anlattı ve diğerlerini toplamasını istedi. Toby de herkesi mutfağa çağıracağını söyleyerek evden çıktı. Açıkçası bir kürk ve kumaş parçasını neden bu kadar dert ettiklerini anlamıyordum. Ayrıca sayı olarak Clock'a katılıyordum, koskoca malikanedeki sayısız katil ve canavar tek kıza karşı ha? Mantıksız.
Akşam yemeği konusunda birisinin bir şeyler söylemesini beklerken kendimi kitaba kaptırmıştım. Yanıma birisinin oturduğunu hissetmemle kemerimden bıçağı çekmem bir olmuştu.
Fakat yanımda oturan kişinin tanıdık olduğunu anlayınca derin bir nefes alarak geri yerine koydum. Dün geceden adını hatırlamaya çalışsam da çıkaramamıştım. Mavi gözleri ve siyah saçları bana Simon'ı hatırlatmıştı, kitaplığın altında oturmamız da sahneyi güçlendiriyordu tabii.
''Sen şu yeni gelen kızsın değil mi? Hakkında bir şey bilmediğimiz?'' Başımla onayladım. Şimdiye kadar sadece Clock, Toby, Lazari, Sally, Jeff, Masky, Hoodie ve... Jack'le konuşmuştum. Diğerleri ya beni görmezden geliyorlardı ya da hiç karşılaşmamıştık.
''Ben Helen Otis, diğer bir değişle Bloody Painter. Dün tanışma fırsatımız olmamıştı.'' Dedi sağ elini uzatarak. ''Claire Storm.'' Diye karşılık vererek elini sıktım. ''Seni evde hiç göremiyorum yani dün gece ki yemek hariç. Yanında sarışın bir kız vardı, gözleri yıldızlı gece gibiydi. Adını hatırlayamıyorum...''
''Dina Clark. Diğer bir değişle Judge Angels. Sevgilim olur.'' Diyerek gülümsedi. Sanki Dina'dan bahsetmek onu mutlu ediyordu. ''Bizi pek bu civarlarda göremezsin çünkü Dina, Ann'le pek anlaşamıyor, hatta geçen yıl ormanın kuzeybatısında ki terk edilmiş hastanede kavga etmişlerdi, onunla bir nevi o kavga aracılığıyla tanışmıştım aslında yanlış hatırlamıyorsam bunu yemekte söylemiştim.''
''Haklısın unutmuşum. Sen buradaysan Dina nerde?'' diye sordum. Eğer Dina'dan bahsetmek onu mutlu ediyorsa yanından pek sık ayrılmadığını tahmin ediyordum ve Dina ortalıkta görünmüyordu.
''Akşam yemeğini almaya geldim. Büyük olasılıkla sana hiç kimse söylemedi fakat her akşam toplu yemekler olmaz. Eğer birisiyle çok samimi değilsen seninle ilgilenen pek fazla kişi de olmaz. Bu yüzden eğer bu evde kalacaksan sadece oturup birisinin yanına gelmesini bekleyemezsin. Mutfak orada.'' Dedi eliyle karşımızdaki kapıyı işaret ederek. ''Buzdolabını karıştır veya kendine bir şeyler hazırla tamam mı?''
Başımla onayladığımda ayağa kalkıp iyi geceler gibi bir şeyler mırıldanarak evde çıktı. Karnım henüz o kadar acıkmadığı için ayrıca elimdeki kitap da çok heyecanlı gittiği için yerimde oturmaya devam ettim.
Kitaba kendimi sanki Helen ile hiç konuşmamışız gibi kaptırmıştım ki tam önüme büyük bir kütle düştü. Sanırım huzurla kitap okumak için illa odama çıkmam gerekiyordu. Kitabı kapatıp neler olduğuna baktığımda önüme düşen şeyin bir kütle değil siyah saçlı ve gri bereli bir adam olduğunu fark ettim.
Adam ikinci kata bakarak ''Zero bunu ödeyeceksin! İnsan sevgilisine böyle yapar mı?'' dedi. Bir yandan da ensesini ovuşturuyordu.
Biraz boynumu eğerek ikinci kata baktığımda beyaz dalgalı saçları olan bir kız karnını tutuyor, gülmekten yerlere yatıyordu. Kızın adını duyduğumda olay netleşti. Karşımda hala yerde oturan çocuğun gözleri ve ağzı sanki kafatasının içinde turuncu bir ışık varmış gibi parlıyordu. Gözleri ve ağzı dışında geri kalan her yeri griydi. Puppeteer.
Ve yukarıda gülmekten kendinden geçmiş olan kız da sevgilisi Zero'ydu. Sanırım bugün etrafta sevgili mıknastısı olarak dolaşıyordum.
Zero sonunda gülmeyi kesebildiğinde gözlerindeki yaşları silerek trabzanlardan sarkıp konuşmaya başladı. ''Ama bayağı eğlenceliydi. Ayrıca biz seninle çıkmızyoruz ip beyinli anlaşmamız var unuttu-'' Kızın elindeki bıçak birden aşağıya çekilince sözü yarım kaldı. Zero bıçağı yakalamak için biraz eğilmişken kendisi de aşağı düşmeye başladı. Birkaç ışık huzmesi havadaki iplere yakalanınca Zero'nun düşüşünden Puppeteer'ın sorumlu olduğun anladım.
Zero birkaç saniye içerisinde yerdeydi. ''Eğelenceli miymiş bakalım?'' diye sordu Pupputer kaşlarını havaya kaldırarak. Zero ise kafasını ovuşturarak oflamakla meşgulü. ''Kim sana beni aşağıya çek dedi? Bunu sakın bir daha yapma! Ya bıçağımın üstüne düşseydim?''
''Kim sana ben havadayken iplerimi kes dediyse bana da seni aşağı çekmemi o söyledi. Ayrıca sana zarar verecek bir hareketi asla yapmam, senin aksine.'' Derken eliyle neredeyse giriş kapısının önüne kadar fırlatmış olduğu bıçağı gösterdi.
Zero ''Seninle uğraşamam.'' Gibisinden bir şeyler mırıldanarak öfkeyle ayağa kalktı. Kapıya en yakın koltuğun arkasına eğilip kocaman bir balyoz aldı. Kapının önündeki bıçağı görünce bir saniye kadar duraksadı fakat ardından bıçağı topuğunun altına alıp Puppeteer'a doğru fırlatarak dışarı çıktı.
''Ben gidip ona göz kulak olsam iyi olur. Sinirlenince kanıtları pek umursamaz oluyor.'' Diyerek ayağa kalktı. Birkaç adım gitmişti ki beni şaşırtarak arkasını döndü. ''Bu arada benim adım Puppeteer, uzun geliyorsa Pup diyebilirsin. Gerçi dün akşam zaten tanışmıştık ama neye.''
O sözlerini bitirdiğinde elime bir şeyin dolandığını hissettim ve elim aşağı yukarı tokalaşır gibi sallandı. ''Ben de Claire.'' Diye cevap verdiğimde elimi serbest bıraktı ve Zero'nun arkasından koşarak dışarı çıktı.
Her bölümün altına not yazmak zorundaymışım gibi hissediyorum kendimi. Bir ben mi böyleyim la? :_: Her neyse geçen bölümde yazdığım şu karakterlerimi (arkadaşlarımı) tanıtacağım kitabın ilk bölümünü yayınladım! İlginizi çekerse bir göz atarsanız sevinirim! Herkese iyi okumalar! ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...