Bir süre boyunca orada öylece oturup hıncımı Mark'ın cesedinden çıkardım. Küçük pencereden görünen gökyüzü mora çalmaya başladığında gitme vaktinin gelmiş olduğunu anladım. Kesinlikle burada kalamazdım, en azından izleri kapatmaya karar verdim.
Laboratuarda ki üzerinde yanıcı olduğuna işaret eden ne olduğu hakkında en ufak bir fikrimin olmadığı birkaç şişeyi kucağımda topladım.
Çevreme bakındığımda John ve Matt'in cesetlerinin ancak aç bir kurt tarafından yapılabilecek şekilde parçalandığını görünce gülümsememe engel olmadım. En sonunda ölmesi gereken herkes ölmüştü. Sam dışında...
Bakmamaya çalışsam da gözüm sürekli Sam'in cansız bedenine takılıyordu. Gözlerinin yerinde kanlı çukurlar vardı, göğüs kafesi açılıp paramparça olmuştu. Ölmeden önce ne kadar karanlıkta kaldığını düşünmeden edemedim, kim bilir ne kadar korkmuştur.
Düşüncelerimi geldiği gibi uzaklaştırdım. Şimdi dağılırsam kaçmaya yeterli vaktim olmayabilirdi. Güvenliğimin garantisini sağladıktan sonra istediğim kadar yas tutabilirdim. Şişelerden birsinin kapağını açıp odanın her yerine boşalttım ve şişeyi odanın içine fırlattım. Elimde hala üç şişe vardı. Diğer şişenin kapağını açarak ana odaya doğru arkamdan bir kuyruk oluşturdum.
Gözlerim her zaman oturduğumuz köşeye takıldı ve ilk geceyi hatırlamadan edemedim. Şansıma koltukta birisinin unuttuğu çanta ve ceket vardı. Sanırım Amber'ındılar ama onun olması için aşırı ciddi renkleri vardı. Bütün odayı dolaşıp şişeyi bitirince üçüncü şişeyi açıp yemekhaneye doğru yol aldım.
Yemekhaneden topladığım birkaç şişe su ve biraz yiyecekle birlikte birkaç bıçağı çantama tıkıştırdım. Elimdeki şişe bittiğinde sonuncunun kapağını açıp çıkış kapısına geri döndüm. Şişenin dibinde kalan maddeyi ayaklarımın dibine döktüğümde kafamı kaldırıp eve baktım. Herkes uyuyordu, kimsenin bütün gece olanlardan haberi yoktu. Üst kata yanıcı maddeden dökmemiştim, belki kaçma şansları olur diye. Ev gerçekten ski olunca çalıştırabileceğim bir yangın alarmı yoktu ben de sadece birsinin burnunun keskin olmasını dilemekle yetindim.
Elimdeki kibriti tutuşurdum ve kutusunu çantaya ger koydum. Elimde kalan son şişeyi de verandaya fırlattıktan sonra kibriti ayaklarımın hemen dibinde başlayan sıvıdan yola bıraktım.
Ateş kendisine bir yol oluşturduğunu görebiliyordum. Ateşten yol mutfağa varmış olacak ki yemekhane pencereleri alevlerle birlikte havaya uçtu.
Hafifçe yağmur çiseliyordu, ceketimin kapüşonunu gözlerime kadar indirip yürümeye başladım. Ayaklarım ağrıyana kadar, yürüyemeyecek hale gelen kadar yürüdüm ve sonunda açıklık bir alana çıktım.
Ağaçlarla çevrili olan açıklığın daraldığı köşede birkaç kaya üst üste binmiş ufak bir mağara oluşturmuşlardı. İyice şiddetlenen yağmurdan korunmak için küçük mağaraya sığındım.
Yorgun bedenimi kuru çimlerin üstüne bıraktığımda artık gözyaşlarımı serbest bırakabileceğimi anladım. Yağmurun sesi hıçkırıklarımı bastıramayıncaya kadar kendime ağlama izni verdim ve orada uyuya kaldım.
Selam! Bölüm geciktiği için kusura bakmayın bütün gün evde değildim ancak şimdi yazma zamanı buldum. Ayıca başarabilirsem yeni bölüm eklerim fakat çarşambaya kadar burada olamayabilirim. Çarşamba gününden sonra özgürüüm! Kendinize iyi bakın, iyi okumalar ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...