Tabakların üstündeki kapaklar açıldığında odada bir karmaşa başladı. Herkes tabaklardan yiyecekler alıp kendi tabaklarına istifliyordu. Verdiğim büyük savaştan sonra anca bir pizza dilimi ve bir elma kapmayı başarmıştım. Masaya şöyle bir göz attığımda Toby'nin Clock'un tabağından patates kaçırdığını gördüm. Oraya doğru baktığımı görünce bana dönüp gülümseyerek sus işareti yaptı. Ama Clock arkasını döndüğünde onu fark etti, sonra birlikte bir şeyler konuşmaya başladılar.
Yemeklerini bitirenler kapıdan çıkıp gidiyorlardı. Benim de yemeğim bitmişti, doyduğumu söyleyemezdim ama sonuçta bitmişti. Biraz öylece oturduktan sonra aklıma oturma odasında ki kitaplıklar gelince onlara bakmaya karar vererek ayağa kalktım.
Fakat kalktığım anda yaptığım seçime pişman oldum çünkü kalkar kalkmaz Offender'ın dikkatini çekmiş oldum, maalesef oldukça yüksek sesle ıslık çalmıştı. Hem sinirden hem de utançtan kulaklarıma kadar kızararak arkamı dönüp masadaki bıçaklara doğru bir hamle yapmıştım ki Slender'ın sesi yerimde donmamı sağladı.
''Offender, bu konuyu kaç defa konuşmamız gerekiyor? Yeni gelen herkese yürüyemezsin!'' Sesi hayal kırıklığına uğramış gibi çıkıyordu.
''Ama Slender... kız gayet güzel.'' Dedi Offender itiraz etmeye çalışarak. ''Sana göre herkes güzel Offender. Lazari'ye bile yürümüştün kızın seni öldürmesine az kalmıştı hatırlasana!'' Bu olaya daha fazla katlanamayacağımı anlayınca onları tartışırken bırakıp hızlı adımlarla oturma odasına gittim.
Oturma odasında sadece Sally ve Lazari vardı fakat üst kattan gelen sesler oldukça fazlaydı. Lazari yana kayıp eliyle yanındaki mindere vurdu. Yapacak başka bir işim olmadığı için yanlarına oturmaya karar verdim. İzledikleri siyah beyaz eski korku filmi tanıdık gelmişti ama adını çıkaramamıştım. Yorgunluktan gözlerim kapanıyordu. Tam uykuya dalacaktım ki filmden yükselen yüksek sesli çığlık yüzünden yerimden sıçradım. Sally gülerken koltuktan düşmüştü. Korku filmi onlara komedi gibi geliyordu sanırım.
Nefesim düzene girdiğinde omzumda bir el hissettim. Panik içinde arkamı döndüğüm zaman sanki aşırı tepki vermişim gibi bana bakan Jeff'le karşılaştım. Aşırı tepki vermiş olabilirdim ama az önceki olay cidden sinirlerimi germişti. ''Sakin ol bağırsaklarını deşmeye gelmedim, sadece odanı göstereceğim.''
Jeff söyleyene kadar nerede uyuyacağım hiç aklıma gelmemişti açıkçası. ''Tamam.'' Diye mırıldanıp hala gülmekte olan Lazari'nin üstünden atlayarak onu takip ettim.
Üst kat yetimhanede olduğu gibi sağlı sollu kapılarla doluydu. Tahminen otuz kadar kapı vardı bu koridorda. Yanlış saymadıysam soldan on birinci kapıya gelince durduk. Jeff elindeki anahtarlarla uğraşırken benim de kapıyı iyice inceleme fırsatım oldu. Kapı cidden eskiydi ve üstündeki minik levhada 'Storm' yazıyordu. 'Storm' yazısının üstüne da keçeli kalemle 'Claire' yazılmıştı.
İçeriye girdiğimizde bizi oldukça yoğun bir toz kütlesi karşıladı. Jeff öksürerek elini duvara atıp ışığı açtı. Ve hayatımda gördüğümden en eski ve en güzel odayı gözler önüne serdi.
Karşımdaki köşede çift kişilik bir yatak vardı, yatak başlığından çeşitli bıçaklar sarkıyordu. Yatağın hemen yanındaki pencereden gökyüzü ve ay görünebiliyordu. Manzara kesinlikle harikaydı. Yatağın karşısında elbise dolabı olduğunu tahmin ettiğim çift kanatlı büyük bir dolap vardı. Yatağın ayakucunda büyük üçlü bir çekmece vardı. Çekmecenin aynında bir boy aynası vardı. Yansımamı gördüğüm anda bakışlarımı yere çevirdim. Aynadan bana bakan kendi yansımam değil, kız kardeşim Sam'di.
Zihnimi düşünmemesi için başka bir şeyle meşgul etmeye karar vererek aynanın sağında olan kapıyı açtım. İçeriden minik bir banyo vardı fakat herhangi bir duş yoktu. Ne kadar küçük olursa olsun odadan pek çıkmam gerekmediği için sevinmiştim.
Minik banyodan çıkıp ''Peki, duş nerede?'' diye sorduğumda Jeff oldukça dikkatli bir şekilde pencereden dışarı bakıyordu. Elinde nereden geldiği hakkında en ufak bir fikrim olmadığı bir mutfak bıçağı vardı. Hafifçe kafasını bana çevirdi ama gözleri hala pencereye sabitlenmişti. ''Koridorun sonunda ortak bir banyomuz var.'' Diye mırıldandı. Odaklanmış olduğu için sesi oldukça alçak çıkıyordu.
Ona ne olduğunu sorduğumda ise ''Sanırım dışarıda birisini gördüm, önemli bir şey değil. Sana iyi uykular.'' Diyerek beni geçiştirdi.
Odayı incelerken fark ettiğim üzere, duvarlarda birkaç kitap dolu raf vardı. Kitapların isimlerine baktığımda genellikle 'Öldürme Sanatı' veya 'Elli Kullanışlı Bıçak Tipi' gibi başlıklar gördüm. Bu evi ve içinde yaşayanları dikkate aldığında o kadar da garip kaçmıyordu doğrusu.
Aslında başımdan geçen o kadar olayı göz önüne aldığımda biraz tepkisiz kaldığımı fark ettim. Teknik olarak kaçırılmıştım ama isteğimin dışında burada tutulduğumu söyleyemezdim. Sonuçta buraya gelmeden önce yiyecek sıkıntısı çekiyordum, yatacak yerim sadece yosunlar ve kayalardan oluşuyordu ve yaptığım tek şey kıçımı polislerden kurtarmaya çalışmaktı. Ancak buradakilerin polislerle oldukça garip bir şekilde bir alıp veremediği yoktu sanırım. Normal bir insanın şuanda yalnız kaldığı tek anı fırsat bilip deli gibi kaçış planları yapması gerekirdi ama... ben de pek normal değildim hani. Kendi kendime beni burada tutan tek şeyin Slender'ın geçmişime dair çok şey bildiği gerçeği olduğunu söyleyerek panik duygusunu biraz olsun bastırmayı başardım.
Raftan bir kitabı çekip ışığı kapattım. Yatağın yanındaki gece lambasını açtım. Gece lambasının ışığı odayı aydınlatınca aklıma Sam geldi. Karanlıktan nasıl korktuğunu ve Mark'ın onu nasıl dakikalarca karanlıkta bıraktığını hatırladım. Damarlarımdaki kan nefretle donduğu sırada gözlerim aynaya takıldı. Sam oldukça üzgün görünüyordu. Yere oturmuş kollarını bedeninin etrafına sarmış ileri geri sallanarak bir şarkı mırıldanıyordu.
Karşısına oturup elimi aynaya koydum. Elimi koyduğumda aynanın yüzeyi sanki ince bir buz tabakasıymış gibi çatlaklar oluştu. Sam kafasını hızlıca kaldırarak bana baktı ve gözlerimiz buluştu. Dehşetten dilim tutulmuştu. Sam'in gözlerini parçalayan onlarca cam kırıklarının altından yavaşça kan sızıyordu.
''Beni bu hale sen getirdin Claire. Nasıl benden korkabiliyorsun?'' Ayağa kalktığında göğüs kafesinin açık olduğunu fark ettim. Yarık karın boşluğundan organları sarkıyor oldukça rahatsız edici bir görüntü sunuyordu. O aynaya yaklaştıkça ben geriliyordum.
''Beni koruyamadın, bunu bana sen yaptın! Sen suçlusun Claire!'' Çok yüksek sesle bağırıyordu. Kulaklarımın çınladığını hissettim. Sam hala durmaksızın onu benim öldürdüğüme dair bir şeyler bağırıyordu. Elime geçen ilk nesneyi aynaya fırlattım. Aynadan kırılan parçalar yere düşerken kafamı dizlerime gömüp seslerin geçmesini diledim.
I'm back bitches :D Üşengeçlikten kurtulma terapisi almam gerektiğini düşünmeye başladım ciddi ciddi. En son Claire boğazıma bıçak dayayıp hikayeye devam etmemi şiddetle önerdiği için buradayım. Umarım bu bölümü sevmişsinizdir. Bundan sonra daha sık , mümkünse haftada bir veya iki kez bölüm atmak en büyük hedefim. Dua edelim de Claire beni öldürmesin :D Her neyse, herkese iyi okumalar ^^
(Ufak not: Sadece saçmalıklar içeren bir kitap yapmak istiyorum, günlüğüm gibi olacak sanırım. Büyük olasılıkla hiç kime bu notu okumuyor ama eğer okuyan varsa lütfen bana bu konu hakkında fikirlerini belirtir misin güzel insan?)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...