Başarısızlık

310 33 8
                                    

Uyku sersemiyle mutfağa indiğimde şimdilik en çok muhattap olduğum kişiler (Toby, Clock, Jeff) de mutfaktaydı. Buzdolabını açıp soğuk kahvelerden birini aldım ve tezgahta başı boş görünen tostu aldım ve kendimi masaya bıraktım.

Uykum biraz daha açıldığında kafamı masadan kaldırıp Clock'a ''Ya siz ne yapacaksınız bugün?'' diye sordum. Toby ile birbirlerine bıçak atıp tutuyorlardı. Ağzım büyük bir parça tostla doluydu ki ne dediğimi anlamaları zor sürmüştü.

''Şehre iip biraz eğleneceğiz.'' Dedi Clock. Suratında devasa bir sırıtış vardı. Ondan sonra cebinden çıkardığı bir steril bir maskeyi taktı ve saçlarının bir kısmını saat olan gözünün önüne bıraktı. ''Gördün mü? Ben de normalim!'' Toby gülerek maskeyi aşağıya indirdi. ''Böyle daha güzelsin.''

''Sakın başınıza bir şey gelmesin Clock. Çok dikkat edin tamam mı?'' dedi Jeff. Onun da elinde bir kupa vardı ve saçları dağınıktı. Benim gibi az önce kalkmış olduğunu düşündüm.

''Merak etme Jeff. Küçük kız kardeşin benim korumam altında.'' Diyerek Clock'u kendine çekip alnından öptü Toby.

''Ben kimsenin küçük kız kardeşi değilim!'' Clock kollarını göğsünde kavuşturup burnunu havaya dikti. ''Ayrıca korumaya da ihtiyacım yok!'' Tek hameyle belindeki bıçağı çekip Jeff'e fırlattı. Bıçak Jeff'in sağ kulağının hemen yanına, duvara saplandı.

Ardından Toby'nin kolunu kavrayıp onu kendi etrafında çevirdi ve kendi kolunu onun boynuna dolayıp elindeki diğer bıçağını Toby'nin  boğazına dayadı. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra zafer kazanmış bir ifadeyle sırıtıp Toby'i serbest bıraktı.

Tabağımdakileri bitirip kahvemni son yudumunu da içtiğimde Masky ve Hoodie beni kapıda bekliyordu. Açıkçası ormana girtmeyi pek istemiyordum. Buraya geldiğimden beri her ormana girdiğimde bir şeyler olmuştu ve bu da beni ister istemez panikletiyordu.

Tanıdık gelen bir patikayı takip ederek yaklaşık yarım saat boyunca yürüdük. Bu sırada ben onlara olabildiğince yakın duruyor ve neredeyse her bir çıtırtıda bacağımdaki bıçağı çekiyordum.

Sonunda büyük bir ev görüş alanımıza girdiğinde derin bir nefes verdim.  Bu sefer ön kapıya giderek içeri girdik. Bu ev kaldığımıza oranla daha geniş ve şatafatlıydı. Küçük bir hole benzeyen kısa bir koridordan geçtikten sonra oldukça gniş olan ve oturma odası olduğunu tahmin ettiğim odaya girdik. Sağımdaki duvara monte edilmiş yüksek çözünürlüklü televizyon ve karşısında oldukça rahat görünen koltuk oldukça iyi bir seçenek gibi durmasına kaşın eğer denersem canımdan olabilirdim.

Solumuzdaki duvarda küçük bir bar tezgahı ve önünde üç tabure vardı. Etrafımı imcelemeyi bıraktığımda Masky ve Hoodie önümdeki merdiveni yarılamışlardı bile. Koşar adım onlara yetiştiğimde karşımızda beş kapı vardı. ''Sploenderman, Ally, Slenderman, Trenderman ve Offenderman.''

Hoodie elini havaya kaldırıp ''Kolu için bir şeyler getirip geliyorum!'' diye bağırdıktan sonra koridorun soluna sapıp gözden kayboldu. Masky de beni kolumdan tutup karşıt koridora sürükledi. Koridorun sonndaki kapıyı açınca nefesim kesildi.

Odayı çevreleyen camekanlar içinde sayılamayacak kadar çok silah ve mermi çeşidi vardı. Değişik kültürlere ait kombat bıçakları, fırlatma bıçaklar, ayin bıçakları ve dahaa nicesi sergileniyordu. Sağlı sollu duvara asılmış tüfekler ve baltalar göz kamaştırıyordu.

Masky sağdaki camlardan birini açıp içinden aynı iki silah çıkardı. ''Glock 18'' dedi ve sonra çok açıklayıcı bir şey söylemiş gibi kafasını silahlardan kaldırıp anlayıp anlamadığıma baktı. ''Doğru, pardon silahlar hakkında pek bilgin olmadığını unutmuşum.'' Dedi ve silahlaeı açıklamaya girişti.

''Bunlar diğerlerine oranla daha hafif ve daha hızlı kullanıma yatkınlar. Bu yüzden en çok sevilen silahlardan biri ve bizim de antremanlarda en çok kullandığımız silah.'' Sonra çalışma mekanizmasını, şarjörün nasıl değiştireceğimi ve bunun gibi birkaç şeyi daha sıralarken içeriye Hoodie girdi.

Elinde kocaman bir sağlık çantası vardı. Çantayı camın üstüne bırakıp Masky'nin çantayı karıştırmasına izin verdi. ''Hangisinin ne işe yaradığını bilmiiyorum. Ben de bütün çantayı getirdim.'' Dedi ve arkamızdaki sandalyeye oturdu.

Bu sırada çantanın üstüne üşüşmüş olan Masky ilaçalrı bir bir çantadan çıkartmakla meşguldü.  Bir yandan da camın üstüne dizdiği ilaçların isimlerini sayıyordu. Zaher kazanmışçasına başını çantadan kaldırdıında elinde yeşil bir şişe vardı.

Ceketimin sol omzunu dönüp Masky'e kolumu uzattığında kolum cidden az ağrıyordu. Masky ilecı pamuğa damlatığ koluma sürecekti ki şaşkın bir surat ifadesiyle elli havada kaldı. Onu neyin bu kadar şaşırttığını görmek için kolumu havaya kaldırıp yaraya bakmaya çalıştım. Anahtar  kelime çalıştım. Çünkü ortada yara filan yoktu. Sadece yaranın olması gereken yerde sararmaya başlamış bir morluk vardı.

Tabii ya, eğer Mark'ın 'hücreleri yenileme' zımbırtısı beni öldürmemişse işe yaramış olmalıydı.

Güneş çam ağaçlarının tepesinde batana kadar bana silahlar hakkında bildiklerini öğretmeye çalıştılar. Tekrar söylüyorum anahtar kelime, çalıştılar. Çünkü Hoodie sinir krizi geçirmenin eşiğine geldiğinde silahlar hakkında bu kadar yeteneksin birsini hayatında ilk defa gördüğünü söylemişti.

Sürekli nişan almakta sorun yaşyordum. Herkesin sinirleri daha fazla gerilemeyecek hale geldiğinde bırakmaya karar verdik.

Safkan Canavar (CreepyPasta OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin