Yorganı tepemden kaldırıp ve kısık gözlerle sehpanın üzerindeki su şişesine baktım. Suyum yine bitmiş, şimdi mutfağa gitmek zorundaydım. Yataktan inip sersem adımlarla kapıya yürürken şüpheli gözlerle Sam'e baktım, suyumu çaldığından şüpheleniyordum.
Merdivenlerin yanındaki odada minik bir mutfak olduğunu söylemişti Amber, su doldurmak için oraya gitmeye karar verdim.
Suyun dolmasını beklemek işkence gibiydi. Pet şişe ağzına kadar dolduğunda çeşmeyi kapattım ve şişenin kapağını aldım. Tam kapıdan çıkacakken aşağı kattan gelen patırtı ve küfür sesleriyle yerimden sıçradım. İki kişi arasında geçen bir konuşma sonrasında sesler kesildi. Bir yetimhaneyi soyuyor olamazlardı değil mi?
Yavaşça gıcırdayan merdivenlerden olabildiğince az ses çıkartarak indim. Karanlıkta el yordamıyla ilerliyordum, damarlarımda dolanan adrenalin beni daha dikkatli yapıyordu. Gözlerim en sonunda karanlığa alıştığında giriş kapısının olduğu koridora girmek üzereydim. Adım seslerini net bir şekilde duyduğumda nefesimi tutup bedenimi duyara yasladım. İçimden cesaretimi toplamak için üçe kadar saydım ve kafamı uzatıp duvarın arkasında kimin olduğuna baktım.
İki adam bir sedyenin iki ucundan tutmuş kaldırmaya çalışıyorlardı. Birkaç adım daha attıklarında kapının üstündeki pencereden yansıyan ay ışığı baş kısmına vurdu ve gördüğüm şey kanımı dondurdu.
Gün batımı renginde kıvırcık saçlar sedyenin her tarafına yayılmıştı ve yere sarkan kanlı küçük elin üstü çillerle kaplıydı. Ağzımdan kaçan mırıltıya engel olamadım çünkü sedyede yatan kişi Amber'dan başkası değildi.
Çıkardığım sesleri duyan adam sedyeyi yavaşça yere bıraktı ses çıkarmamak için. Eğildiğinde ay ışığı yüzüne vurdu ve onun kim olduğunu anladım. Bizi iki ay önce hastaneden buraya getiren şofördü. Adının sonradan Matt olduğunu öğrenmiştim. Karşısındaki adama işaret verince adam arkasını dönüp bana baktı. Güvenlik şefi, John.
Korkudan kalp atışlarımın hızlandığını hissettim ve refleks olarak geriye bir adım attım. Matt kaçacağımı anlayınca beni elinden kaçırmamak için bana doğru bir adım attı. Adımlarım birbirini hızla takip etmeye başlayınca arkamı dönüp yukarı kata koşmaya başladım ve sessiz kovalamacamız başlamış oldu.
Üst kata ulaştığım anda sağa sapıp mutfağa daldım ve onu yavaşlatması belki de biraz ses çıkartması umuduyla kapıyı sertçe suratına çarptım. Fakat kapı pervazla buluşmadan Matt kapıyı yakalayıp sessizce açtı.
Bunun üzerine panikle bıçakların olduğu çekmeceyi açıp elime gelen ilk bıçağı kavradım. Kolumu öne kaldırıp dibime kadar gelmiş olan Matt'in boğazına dayadım. Fakat aynı anda tişörtümün sıyrıldığı yerde, tenimin üstünde bir namlunun soğuk tehdidiyle karşılaştım.
İçgüdülerim bana bıçağı ani bir hareketle çekmemi, kanın akmasına izin vermemi söylüyordu fakat bu sesi bastırdım çünkü bir silahın bir bıçaktan daha hızlı etki edeceğini çok iyi biliyordum.
Bana sonsuzluk gibi gelen saniyeler boyunca birbirimize baktık. ''Bıçağı indir yoksa seninle yetinmem, o çok sevdiğin kardeşini de öldürürüm.'' Bu tehdit pes etmeme yetti. Bıçağın kabzasına kenetlenmiş parmaklarımı serbest bırakıp bıçağın en gürültülü şekilde yere düşmesini sağladım. Amacım maksimum seviyede gürültü çıkararak yardımı dokunabilecek bilirlerini uyandırmaktı.
Matt arkama geçip bir eliyle ağzımı kapatırken diğer eliyle belime dayadığı silahı tutuyordu. İlerlemem için silahla ittirdi.
Merdivenlerden inip hole çıktığımızda girmemizin yasak olduğu elektrik odasının kapısını açıp beni karanlığa itekledi.
Bölüm kısa oldu farkındayım ama yarına yetiştirmem gereken bir sürü işim olduğu için bugünlük böyle olsun. Bu arada herkese desteği ve yorumları için çok teşekkür ederim arkadaşlar! Beni çok mutlu ettiniz^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...