Veda

260 21 20
                                    

Kendimi yataktan kalkmaya zorladığımda saat neredeyse bire geliyordu. Simon'ı yanımda göremeyince endişelensem de başının çaresine bakabileceğini bildiğimden endişenin kontrolü ele almasına izin vermedim.

Aşağıya indiğimde herkes hala dün geceki yerlerindeydi. Dün eve vardığımızda herkes kutlama yapmak için Jeff'e ısrar etmişlerdi. Ben kutlamaya katılmayıp dışarıda Simon'ı beklemiştim fakat dört saatin sonunda Clock gelip beni içeri girmeye ikna etmişti.

Elimdeki gevrek kâsesiyle oturma odasındaki kitaplığa gittim. Herkes hala uyuyordu, olabildiğince sessiz kalmaya çalışıyordum. İki gündür bitirmeye çalıştığım kitabı bulunduğu raftan aldım. Kaldığım sayfayı arıyordum ki içerisinden ufak bir kâğıt düştü.

O kâğıdın dünden önce orada olmadığına gayet emindim. Olsaydı mutlaka görürdüm. Beynimden hızla geçen düşüncelerin odak noktası Simon'ken kâseyi rafa bırakıp yere düşen notu aldım.

Beceriksiz hareketlerle notu açtığımda düşüncelerimin doğru olduğu ortaya çıktı. Not Simon'dandı;

'Ann hakkında haklıymışsın İkisi bir şeyler planlıyor. Üçte yetimhanenin önünde bekliyorum seni. Konuşmamız lazım. –Simon'

Eğer Ann hakkındaki düşüncelerimiz doğruysa Simon şuanda bile güvende olmayabilirdi. Olabildiğince hızlı ve olabildiğince sessiz bir şekilde yukarıdan ceketimi ve bıçaklarımı aldığım gibi dışarı çıktım.

Yetimhaneye giden yol bu ormandaki ilk günlerimin anılarını yüzeye çıkartıyordu. O günden bu yana değişen şeylerin sayısı gerçekten korkutucuydu. Veya bütün hayatımın yalanlarla dolu olduğunu öğrenişim. Annemi suçlamıyorum tabii. Kim çocuklarına böyle bir gerçeği söyler ki? Bu konuda sevindiğim bir şey varsa o da Sam'in bu gerçekleri öğrenmemiş olmasıydı.

Temellerine kadar yandığı için tanıyamadığım, şuan ki hali benim eserim olan yetimhanenin önüne geldiğimde Simon girişteki kayanın zerinde oturuyordu. Adım seslerini duymuş olacak ki büyük bir hızla bana döndü ve saldırmaya hazırlandı. Fakat gelenin ben olduğunu gördüğünde havadaki elini indirdi.

''Takip eden birisi var mı?'' diye sorduğunda başımı iki yana salladım. ''Burada olduğunu bilen birisi var mı?'' diye sorduğunda da cevabım aynı oldu.

''Slender Ann'e beni gözetlemek için görev vermiş. Zalgo hakkında tek bir şey bulursa işimiz biter.'' diyerek konuşmaya başladığında oldukça endişeli görünüyordu.

''İyi de senin Zalgo ile bir bağlantın kalmadı?'' diye sorduğumda benden bir şeyler sakladığını anladım.

''Seninle karşılaşmadan önce bilincim pek fazla yerinde değildi. Sürekli onun için öldürüyordum. Sahibine hayvan leşleri getiren bir köpek gibi düşün. Beni kontrol etmeyi bıraktığını düşünmüştüm. Ama yanılmışım.''

Yetimhanenin içine, daha doğrusu binanın iskeletine doğru yürürken bana dün gece nerede olduğunu anlattı.

''Dün Ann'i takip ettikten sonra eve dönerken bilincim kapandı. Ne kadar süre ormanda kaldığımı bilmiyorum ama uyandığımda bir odadaydım. Odanın zemini cesetlerle kaplıydı Claire. Duvarlar kandan geçilmiyordu. Hepsini parçalamışım. O kadar fazlalardı ki çoğunu yiyememişim bile. Görüntüyü kafamdan atamıyorum.''

Başka birinin kontrolünde olmayı hayal bile edemiyordum. Bunun gibi bir şeyi Slender'ın da yapabilecek güçte olması beni ölümüne korkutuyordu. Üstelik Zalgo'nun bunu yaparak Simon'ı sonsuza kadar benden alabileceğini bilmek en katlanılamaz kısımdı.

'' Eğer Ann'in görevi beni gözlemlemek ise dün ne yaptığımı görmüş olabilir. Kaçmak için ne kadar zamanımız var bilmiyorum. Üstelik daha ne kadar onu içeride tutabilirim bilmiyorum.'' Hissettiği duyguyu biliyordum. Kendinden korkmak bu dünyada yaşanabilecek en kötü duygulardan biriydi.

Ellerinin titremeye başladığını fark ettiğimde sakinleşmesi için ellerini tuttum. ''Merak etme, olanları açıklayabiliriz. Bilinçli olarak yaptığın bir şey değil sonuçta.'' dediğimde bile ikimiz de bunun biraz imkansız olduğunu biliyorduk.

''Hem Proxy mührü Zalgo'yu dışarıda tutabilir. Zihnine erişmesini zorlaştırır. Bir yolunu bulabiliriz.'' Hem kendimi hem de onu kandırmaya çalışıyordum boşuna bir çabayla. Slender'ın asla böyle bir şey yapmayacağını, Zalgoloid geninin de Proxy mührünü reddedeceğini ikimiz de biliyorduk.

''Claire onu içeride tutmak gerçekten büyük bir çaba istiyor. Zihnimi açık tutabilmek için çok fazla güç gerekiyor.'' Bu konuşmanın bir veda konuşmasına dönüşmeye başlaması beni tedirgin etmeye başlamıştı. ''Ne yaparsak yapalım babam vazgeçmeyecek. Bunu ikimiz de biliyoruz.''

Elini yanağımda hissettiğimde başımı kaldırıp ona baktım. ''Sana zarar verebileceğimi düşünmek bile istemiyorum. İkimiz de birlikte kalmanın artık imkansız olduğunu biliyoruz.'' Hayır. Bunun olmasına izin veremezdim. Tam anlamıyla güvendiğim tek kişinin çabalamadan beni bırakmasına kesinlikle izin veremezdim.

''Yani şansımızı denemeden vazgeçeceksin?'' diye sorduğumda gözlerinin korkuyla büyümesini izledim. Onun da korktuğunu biliyordum. Hatta benden daha fazla korkuyor bile olabilirdi. Ama her zamanki gibi mantığıyla hareket ediyordu. ''En az kayıp ancak bu şekilde mümkün. İkimizin de ölmesini istemeyiz değil mi?'' diye sorduğunda ise şu ana kadar her olasılığı iyice gözden geçirdiğini anlamıştım.

Gerçekten de öyleydi. Onun gitmesine izin vermekten başka bir seçeneğim yoktu. Ne kadar bulmak için çırpınırsam çırpınayım boşunaydı. Bu günün elbet geleceğini ikimiz de biliyorduk.

''Keşke.'' dedi Simon acı dolu bir sesle. ''Keşke her şeye en baştan başlayabilseydik.''

''Keşke,'' dedim ben de aynı sesle. ''Keşke kaderlerimiz daha normal yazılmış olsaydı.''

Bu sözüme güldü Simon. Onun kadere inanmadığını ikimiz de biliyorduk. Onu son kez gülerken gördüğümü bilmek canımın daha fazla yanmasına sebep oldu. Ama onun da beni gülerken hatırlayabilmesi için zorladım kendimi.

Hala bu kadar kolay pes ettiğimize inanamıyordum. Ama u gerçekti. Bu sefer o ucuz kabuslarımdan biri değil gerçeğin ta kendisiyidi.

''Gitmeden önce,'' Söylediğine kendisi de inanamıyormuş gibi biraz durakladı. ''Sana söylemem gereken bir şey var.''

Cümlesini tamamlamak üzereyken Simon'ın arkasından gelen ses dikkatimizi çekti.

''Size bir teklif sunayım...''

ÖHÖM! İlk önce mutlu ellinci bölümleeer! *Konfeti patlatır* Şaka maka ellinci bölüme geldik lan. Bana hala şaka gibi geliyor. Başlayıp bırakmadan -onlar minik(!) molalardı- bitireceim ilk kitap olacak. Heyecanlı mutlu ve üzgünüm -hiç sormayın-

Buraya kadar benimle gelenlere çok fazla teşekkür ediyorum! Bana ve hikayelerime nasıl katlandınız hiçbir fikrim yok ama olsun! 

Ayrıcaa özellikle Laywa123456'ya çok fazla teşekkür ediyorum. Sayamadığım kadar fazla kere beni öldürmekle tehdit edip yazmaya devam etmemi sağladığı için. Sen olmasaydın bu kitap olması gereken ama bir türlü kitap olmayı beceremeyen zımbırık bu bölüme ulaşamazdı!

Safkan Canavar (CreepyPasta OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin