"Claire, kendine gel!"
Omuzlarımın şiddetle sarsıldığını hissedince görüşümü çevreleyen karanlıktan kurtulacak gücü kendimde bulabildim. Uzun süre çığlık atmaktan olsa gerek boğazım çok acıyordu.
Clock karşımda diz çökerek benim yüz hizama gelmiş hızla omuzlarımı sallıyordu. Birkaç dalgın bakışla odayı taradığımda onun arkasında Toby'nin de beklediğini gördüm.
"İyi misin? Ne oldu? Çığlığını duyunca geldik, aslında ilk başta Offender'ın odanı bastığını düşündüm." derken hafifçe kıkırdadı. Bir açıklama yapacak halim olmadığını anlayınca bakışları ciddileşti.
"Ne olduğunu anlatacak mısın Claire?" Açıkçası anlatmayı canım pek fazla istemiyordu. Diğer yandan zaten konuşamayacak kadar korkmuştum ve yorgundum. Sadece kafamı iki yana sallamakla yetindim.
Clock ayağa kalkarken "Bir şeye ihtiyacın olursa koridorun sonundaki kapı bizim tamam mı?" dedi.
Yine hiçbir şey söylemeden başımla onayladım. Onları rahatsız edeceğimi düşünmüyordum, tek isteğim biraz uyumaktı.
İkisi kapıyı arkalarından kapattığında hissettiğim saf dehşet ile gelen adrenalin yerini iyice yorgunluğa bıraktı.
Emekleyerek yatağa tırmandım ve aynaya tek bir kez bile bakmadan gözlerimi kapatıp kendimi bir sonraki kabusa hazırladım.
Fakat garip bir şekilde herhangi bir kabus görmedim bu gece. Sanki Sam'in hayaleti ve zihnimdeki tıslayan ses işkenceme bir geceliğine mola vermişti.
Güneşin doğduğunu bilmeme rağmen gözlerim kapalı bir şekilde yatakta uzanıyordum. İçimde eğer gözlerimi açarsam seslerin geri geleceğini söyleyen bir his vardı.
Yavaşça uykuya dalmak üzere olduğumu hissediyordum ki birisi kapıyı hızla ardına kadar açtı. Yatak başlığında sallanan bıçaklardan birine gitti elim fakat kapıdaki kişilerin tanıdık olduğunu görünce rahat bir nefes alarak elimdeki bıçağın kabzasını bıraktım.
Toby ve Clock.
"Seni uyandırmaya geldik!" diye bağırarak amaçlarını ilan etti Toby.
Clock başını sallayarak devam etti. "Aslında geç bile kaldık. Jeff çoktan yola çıktı, bizi hedef ağaçlarında bekliyor."
"Ama ilk önce kahvaltı çünkü ben çok açım." diyerek sözünü kesti Toby.
Onları daha fazla bekletmemek adına yataktan çıkıp sarsak adımlarla banyoya gidiyordum ki aklıma banyoda da ufak bir ayna olduğu geldi. Bundan sonra ayna görmeye katlanabileceğimi sanmıyordum.
Clock'a dönüp benim için banyodaki aynayı kırıp kıramıyacağını sordum. İlk başta nedenini sorgulasa da fazla üstelemeyerek kabul etti.
Clock aynayı kırdıktan sonra içeriye girdim. Çeşmenin her yanına kırık ayna parçaları saçılmıştı. Bir yerlerimi kesmemeye dikkat ederek yüzümü yıkadım.
İşimi bitirip dışarı çıktığımda Toby ve Clock dün elbise dolabı olduğu yönünde tahmin yaptığım dolabı açmış inceliyorlardı.
Bir dolabın içinde incelenebilecek ne olduğunu merak ederek yanlarına gittim. (Narnia'yı buldular bence :D)
Dolabın içindekilerin elbisielerle en ufak bir alakası yoktu. Dolabın iki kanatlı kapaklalarında baltalar ve kılıçlar asılmıştı. Dolabın zemininde her türlü cins kurşunlar kutu kutu sıralanıyordu. Dolabın içindeki raflarda da yaklaşık on beş tane silah duruyordu.
Gördüğümüz manzara en az beni etkilediği kadar onları da etkilemişe benziyordu. "Slender neden böyle bir odanın varlığından bize haber vermedi ki?" dedi Toby. Aslında haklıydı. Bu odada ciddi bir silah zulası vardı sonuçta.
"Aslında benim bu odadan haberim vardı." diyerek cebinden bir hançer çıkardı Clock. Hançeri dolabın sağ kapağında ki boş askıya asınca yanındakiler ile aynı tasarıma sahip olduğunu fark ettim.
"İyide Slender herkese buraya girmenin yasak olduğunu söylemişti." dedi Toby. Kız arkadaşı için gerçekten endişeleniyordu.
"Sen ne zaman benim Slender'ın emirlerine uyduğumu gördün Toby? Buranın yasaklandığı gün soluğu burada aldım ben."
Her ne kadar Clock bunu göremese de Toby'nin bakışlarında oldukça derin bir endişe vardı. Onun başına kötü bir olay gelmesindense kendi hayatını seve seve verebileceğini anladım.
"Her neyse, burayı daha sonra iyice inceleriz, hem bu odadaki her silahın oldukça sıkı bir bakıma ihtiyacı var. Şimdi kahvaltıya, hadi!" diyerek Toby'i ve beni odanın dışına sürükledi.
Merdivenden indiğimizde vakit kaybetmeden mutfağa girdik.
Mutfak masasında oturan kahverengi saçlı çocuk bir şeyler yiyordu. Onu dün akşam görmediğime emindim. İçeri girdiğimizi görünce elindekini tabağa bırakıp maskesini taktı. "Sen Claire olmalısın değil mi? Ben Eyeless Jack." diyerek kendini tanıttı fakat gözüm hala tabağa bıraktığı 'yiyecekteydi'. Tabaktaki minik kan gölünün içerisinde neredeyse yarısı yenmiş bir kalp duruyordu. Tabağa baktığımı görünce "Evet, bir yamyamım bu yüzden dünkü yemeğe gelmedim." diyerek açıklama yaptı. Sanırım alışmıştım. Bu evdeki insanlar arasında normal olan yoktu ve bu benim çok hoşuma gidiyordu. Fakat yine de içimden beni yememesini umdum.
Bu sırada Clock buzdolabını açmıştı. Fakat halinden pek memnun olduğunu söyleyemezdim. "Jack sana kaç defa organlarını kendi buz dolabına koy demem gerekiyor? Zalgo aşkına bütün yiyecekler kan kokuyor!"
Jack'e döndüğümde sadece omuz silkmekle yetindi. Kahve makinesinin yanında olan Toby makine ötmeye başlayınca kahveyi bardaklara doldurdup masaya geldi. Onun ardından da Clock elinde üç sandiviçle aramıza katıldı.
Hızlıca yemeği yerken Toby bana herkesin anlaşarak benim için yaptığı planı açıkladı.
Aslında dün buradaki ilk günüm olmasına rağmen bugünü ilk gün olarak saymışlar planı yaparken. Bugün Jeff ve Clock bana bıçakları ve hedefi vurmayı öğreteceklerdi. Yarın da Masky ve Hoodie ile silahlar hakkında birkaç şet öğrenecektim. Ondan sonraki gün Jack bana insan anatomisini öğretmeye çalışacaktı çünkü kurbanları öldürmeden işkence yapabilmek önemliydi. Bu özellikle bilgi öğrenmem gerektiğinde işime yarıyacaktı. Haftanın geri kalanını henüz planlamamışlardı fakat Toby ve Clock bana biraz kendini savunma taktiklerini gösterebileceklerinde hem fikirdiler.
Masky ve Hoodie de mutfağa indiklerinde kahvaltımız bitmişti. Söylediklerine göre Masky, Hoodie ve Toby ormanda bizden ayrılacaklardı biz de Clock ile birlikte Jeff'in yanına gidecektik.
Herkes silahlarını ve bıçaklarını yerlerine yerleştirdiklerinde ormanın içine daldık.
Aslında pazar günü döneceğimi biliyordum fakat dayanamadım. Telefondan yazmak da zor işmiş hani. Hikayenin devamı evde olduğundan dolayı bu sefer maalesef pazar günündem önce yeni bölüm gelemeyeceğinden emin olabilirsiniz. Ama olur da hatırlayabilirsem, ki beynim patlamak üzere hatırlamaya çalışmaktan, derhal yeni bölümü anında yazmaya başlayıp en kısa zamanda da yükleyeceğimden (İnternet ara sıra çekmiyor) kesinlikle emin olabilirsiniz. Herkese iyi okumalar. ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...