Kaza (Simon&Amber)

360 33 18
                                    

Yaklaşık on dakikadır tahtanın üstünde asılı olan saate bakıyordum. Sonsuzluk gibi gelen sürenin sonunda yelkovan on ikiyi vurdu ve kulaklarımı sağır eden bir gürültüyle zil çaldı.
Öğretmen şuan çözdüğümüz soruyu çözünce çıkabileceğimizi söyledi fakat ben çoktan ayağa kalkmış kapıya doğru ilerliyordum. Arkamdan bağırmasını umuramayarak kapıyı sertçe çarptım ve dışarı çıktım.
İki kat aşağıya, okulda en küçük yaş grubunun olduğu sınıfa doğru ilerlerken önümdeki kapı açıldı. En uzun boylusu belimin hizasına gelen çocuk selinin ortasında kalmıştım.
Hissettiğim darbeyle arkaya doğru sendeledim. Bana kimin çarptığına baktığımda gördüğüm tek şey turuncu kabarık bir bulut oldu. Amber kafasını kaldırıp gülümseyince bir hafta önce düşen ön iki dişinin yerinde kalan boşlukları gördüm. Bu dişler düştükten sonra her zamankinden daha fazla tavşana benzemişti. Saçlarını her zaman iki kulak yapması da bu görünüşünü güçlendiriyordu.
Saçlarını karıştırarak "Merhaba Amber" dedim. "Merhaba ağabey bugün ne yaptığımızı tahmin edemezsin!..."
Her zamanki neşeli sesiyle bütün gün yaptıklarını anlatmaya başladı. Bu sırada ben de onun omzundan tutarak onu gideceğimiz yere yönlendiriyordum. Bir keresinde okul çıkışında ondan gözümü sadece bir dakikalığına ayırdığımda ortadan kaybolmuştu. Onu tam iki saat boyunca aramıştım ve sonunda bulduğumda okul bahçesinde gördüğü kediyi sevmek için yanına gittiğini ama sürekli kaçtığını bu yüzden onun peşinden gittiğini söylemişti. Eve geç kaldığımız için annem çok endişelenmişti. Onun endişelenmesi yetmiyormuş gibi bir de babam olacak iğrenç adamdan tokat yemiştim.
Babam, aslında ona babam demek bile istemiyordum. Her nedense benden iğreniyordu. İyi ki Amber'a iyi davranıyordu, yoksa şimdiye cesedini köpekler yiyor olurdu.
Amber önünde zıplayarak gidiyordu, bugün kuzenimin doğum günü olduğu için ilk önce ona hediye almak için çarşıya inmiştik. Amber bana alabileceklerimizi söylüyordu fakat bunların pek Josh için olduğu söylenemezdi.
"Pony!"
"Hayır."
"Bebek evi!"
"Olmaz."
"Kristal kolye!"
"Amber saçmalamaya başladın bence."
"Ne almayı planlıyorsun ya?"
Elimle karşımızdaki dükkanın vitrini gösterdim. En son çıkan kulaklık modellerinden biriydi ve şansımıza ikinci el dükkanının vitrinindeydi.
Amber heyecanla bir çığlık atıp dükkana koşmaya başlamasıyla benim de çantasının sapına atılmam bir oldu. Önümüzden geçen araba yüksek sesle korna çalarak hızla gitti.
"Amber sana kaç kere söylemem gerekiyor? Yolda önüne bakmalısın, her zaman yanında olamayabilirim."
Fakat Amber trafikteki açıklığı fırsat edinip çoktan karşıya geçmişti bile. Derince bir iç çekip yanına gittim.
Kulaklığı alıp güzelce bir hediye paketi yaptırdığımızda Amber'ın heyecanı tavan yapmıştı. Amber Josh'a tapıyordu ve onun doğum günü için en az kendisininki kadar heyecenlıydı. Sırf ilk kutlayan olmak içim gece yarısına kadar beklemiş ardından Josh'u arayarak onu ve bütün ailesini uyandırmıştı.
Kafamı sağa çevirmemle ara sokağı gördüm. Karanlıkta gölgeler şekil değiştirmeye başladığında kalp atışlarımın artık tanıdık bir şekilde hızlandığını hissettim. Gölge zeminin üzerinde kıvrılıp bükülerek bize doğeu ilerliyordu. Başımın üstüne çıkacağını anladığımda diz çöküp Amber'ın bütün dikkatini bana vermesini sağladım.
"Amber senden yapabildiğin kadar hızlı bir şekilde koşmanı istiyorum tamam mı?" Kafasını sallamasına rağmen nedenini sormasına engel olamamıştım. Hızlıca bir yalan bulmam gerekliydi. Zihnimde bir fikir belirdiğinde gölgeleri hemen arkamda hissedebiliyordum. "Josh'un doğum günü başlamak üzereymiş, annem mesaj attı." diyerek telefonumu gözünün önünde salladım. İçten içe yalanımla gurur duyuyordum. Amber bunu duyduğunda neşeli bir çığlıka atıp elimi çekiştirerek beni evimizin olduğu caddeye sürükledi.
Bu hız yeterli değildi, hala arkamda olduklarını hissedebiliyordum fakat Amber'ı daha fazla koşması için zorlayamazdım.
Sonunda ev göründüğünde biraz yavaşladık. Amber'ı kucağımdan indirdiğimde hafifçe sendeledi, omzundan tuttuğumda dengesini sağlamıştı. Yavaşça eve doğru yürümeye başladık. Annemin arabası evin önünde değildi, bu saatte evde olurdu oysa ki. Belki de babamı alması gerektiği için geç kalmıştı.
Kilit boşa döndüğünde ayağımla kapıyı açtım. Amber içeriye koşturak banyoya girdi. Yol boyunca saçını nasıl yapması gerektiği hakkkında konuşmuştu.
Mutfağa girip bize atıştırmalık bir şeyler hazırlarken farkında olmadan annemim şarkısını mırıldanırken yakaladım kendimi.
"Şimdi uyu canımın içi,
Sadece kapat gözlerini.
Her zaman yanında O'nun sesi,
Korur seni gölgeleri."
Geceleri kabuslarım yüzünden uyuyamadığımda annem her seferinde yanıma gelir, yatağımın başucuna oturur ve ben uykuya dalana kadar bu şarkıyı söylerdi. Hiçbir zaman şarkının sonunu görememiştim çünkü annem bu şarkıyı söylemeye başlar başlmaz hissettiğim huzur direkt uyumamı sağlıyordu.
Amber içeriye oflayarak girdiğinde elimde ikimiz için de birer sandiviç vardı.
"Olmuyor! Olmuyor ağbey! Yapamıyorum işte!" Kendisine oldukça sinirli görünüyordu, bu hali biraz komikti doğrusu.
"Neyin olmadığını söyleyecek misin Amber?"
"Saçım tabii ki başka ne olabilir?! Bir türlü istediğim gibi toplayamıyorum çünkü çok kabarıklar!"
"Bence Josh seni kabarık turuncu bir bulut olarak seviyor."
"Gerçekten mi?!" Şimdiden mutlu görünüyordu. Amber'ı mutlu etmek çok kolaydı. Benim aksime en ufak şeylere bile mutlu olabilirdi. Bazen benim mutluluğumun da Amber'ınkine eklenmiş olabileceğini düşünüyordum.
Sandiviçleri alıp koltuğa uzanmıştık ve televizyonda Amber'ın en sevdiği çizgifilm açılıydı. Kapının zilini duyduğumda koltuktan kalktım ama Amber çoktan soluğu kapıda almıştı, sanırım arkamı döndüğümde Amber'ın koltuktan atladığını görmüştüm. Amber yerinde zıplayarak kapıyı açtı fakat dışarıda gördüklerinden memnun olmamış olacak ki gülümsemesinin suratında solduğunu gördüm.
Kapıdakilerin kim olduğuna baktığımda karşımda Halam Stacey ve Amcam Paul vardı. Josh ise onların arkasında kafasını ellerine gömmüştü. Halamın gözleri ağlamaktan şişmişti ve amcam da bir o kadar çökmüş görünüyordu.
"Çocuklar içeri geçin." diyebildi halam zar zor. Amber'ın yüzünü ilk defa bu kadar asık görüyordum.
Halam sarsak adımlarla amcamdan destek alarak oturma odasındaki koltuğa oturdu.
"Çocuklar, anneniz ve babanız işten dönerken bir kaza geçirdi."
Amber'ın sertçe nefesini tuttuğunu duydum. Ne zaman üzülse veya endişelense böyle yapardı. Okuldaki çocuklar ona sataştığında da aynı şeyi yapardı.
"Annem nerde!?" diye bağırdığımı işittim. Hareketlerimi ben kontrol edemiyordum. Sanki kendi bedenimi dışarıdan izliyor gibiydim.
"Annen hastanede, kazadan çok ağır yaralarla kurtuldu fakat babanız hayatınını kazada kaybetti." Ellerini suratına bastırarak kocasından destek almak istercesine ona yaslandı.
Amber göz yaşlarına boğulmuş "Annemi istiyorum!" diye bağırıyordu.
Bense sadece öylece duruyordum. Tek elimle Amber'ın saçlarını okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştığımı hissettim sanki bedenim o elim dışında buz tutmuştu.
Halamın bir şeyler söyledikten sonra kapıya yöneldiğini görünce hala ağlayan Amber'ı kucağıma alıp onları takip ettim. Kesinlikle hiçbir şey duyamıyordum. Sadece tiz bir çınlama vardı. Etrafıma baktığımda güneşin çoktan battığını ve karanlığın hakimiyetini ilan ettiğini gördüm.
Gölgeler dalgalar halinde ayak bileklerime dolanıyordu fakat herhangi bir korku hissetme kabiliyetinde değildim. Arabaya bindiğimizde Amber'ın küçük yumrukları omzumu dövüyor,boğuk çığlıkları kulaklarıma zar zor ulaşıyordu. Pencereden bakmaya çalıştığımda gölgelerin bir sis gibi her yanımı kapladığını fark ettim. Karanlık dışında başka bir şey görmem imkansızdı.
Ve işte karşınızda Simon ve Amber! Ve ben bu kısa (!) hikayeleri dört veya beş parça halinde yazmayı planlıyorum. Bu kaza sonra annelerinin hastanedeki hali, halalarında geçirdikleri son günlerden biri ve en son yetimhane. Yetimhanede Claire'i gördükleri günü de yazmayı planlıyorum ama ortaya ne çıkacağından emin değilim eğer hoşuma giderse o bölümü de yayınlarım. Herkese iyi okumalar! ^^

Safkan Canavar (CreepyPasta OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin