Toby ve Masky Slender'a haber verdiler bu sırada Ben otelin yerini haritaya işaretledi. Aynı haberin gazatede de olduğunu fark etti Ann. Slender geldiğinde olayı kısaca özetledik. ''Törenden sonra gidiyorsun. Masky, Hoodie ve Toby.'' Jeff elini kaldırınca bir şey söylemesine bile gerek yoktu. ''Tamam sen de gidiyorsun.''
''O gidiyorsa ben de gidiyorum!'' diye bağırdı Clock. Toby bir anda paniklemişti. Slender umrunda değilmiş gibi omuz silkti. ''Sen de gidebilirsin.''
Masky'nin yanıma geldiğini fark ettiğimde koltukta yana kayıp ona yer açtım. ''Sen de bizimle gelmek ister misin?'' diye sordu. Açıkçası Slender'ın pek izin vereceğini sanmıyordum. ''Böyle bir ihtimal var mı?'' diye sorduğumda başıyla onaylayıp ''Ben onu ikna ederim.'' Dedi ve Hoodie'nin yanına döndü.
''Peki, hazır buraya gelmişken Claire, hazırsan gidebiliriz.'' Dedi Slender. İşte korktuğum an gelmişti. Başımla onaylayıp ceketimi giydim. Slender beni dışarıda bekleyeceğini söyleyip odadan ayrıldı. Hissettiğim kadar endişeli görünüyor olmalıydım ki Ann sakin olmamı söylemeye başladı.
Derin bir nefes alıp ona idare edebileceğimi söyleyerek dışarı çıktım. Slender beni kapının yanında bekliyordu. Ellerinden birini bileğime dolayıp ''Nefesini tut.'' Dedi. Ardından gözlerimin önünde beyaz ışıklar çaktı ve kendimi taştan geniş bir odanın içerisinde buldum.
Odanın ortasında dev bir ateş yanıyordu. Ateşin solunda ise bir sedye vardı. Odayı incelemeye devam ettiğimde duvarların aslında çekmecelerle kaplı olduğunu gördüm. Çekmecelerin üstünde isimler ve semboller kazılıydı. Slender tam karşımda duruyordu ve aramızda hiç de hoş görünmeyen bir sedye vardı.
Sesini zihnimde her hissettiğimde olduğu gibi hahifçe yerimde sıçradım. ''Otur lütfen.'' Dediğine uyup sedyeye geçtiğimde hatıralar yüzünden zihnim karman çormandı.
Slender hafifçe sola doğru kaydığında bana göstermek istediği şeyi gördüm. Tam göz hizamda iki çekmece yan yana duruyordu. Üstlerinde diğerleri gibi isimler kazınmıştı. ''Tina Storm.'' Ve ''Marcus Storm.''
''Slender bu da ne demek oluyor?'' Sesim ister istemez titremişti. Annem ve babamın isminin burada olması mantık dışıydı. ''Seni bu eve getirmemin nedeni ailen Claire. Burası gelmiş geçmiş bütün proxylerin anısına yapılmış bir anıt mezar. Senin annen ve baban da benim en yetenekli proxylerimdendi.''
Gerçek suratıma soğuk bir su gibi çarparken anılar gözlerimin önünde uçuşuyordu. Salonun duvarında asılı olan parlak baltalar, Sam ile birlikte annemin çekmecesinde bulduğumuz tabanca ve mermiler, kitaplıkta sergilenen annemin dokunmamamız konusunda defalarca ikaz ettiği keskin ve güzel bıçaklar. Demek bunca zamandır bizi koruyordu.
''Sam'in sürekli gördüğü canavarı hatırlıyor musun Claire?'' diye sordu yavaşça. ''Sen bunu nereden biliyorsun?!'' Sesim olduğundan daha yüksek çıkmıştı çünkü aklımı kaçırmak üzereydim. (Sen zaten manyaksın Claire otur oturduğun yerde.) ''O yaratık bendim Claire. Her zaman sizi izledim. İkinizin büyüyünce işime yarıyacağınızı biliyordum. Yangının çıktığı gün uyumanın sebebi bendim Claire. Elektrik kesintisinin de öyle.''
''Annem neden bu evde kalmıyordu ve babam nasıl öldü?'' Sakinliğime ben bile şaşırmıştım ki Slender'ın ortalığı yıkacağımı düşündüğü her halinden belliydi. ''Her şeyi öğreneceksin ama sırayla. İlk önce mühür.'' Dediğinde bedenimin kontorlü bende değildi.
Sessizce sedyeye yattığımda zihin kontrolüne lanetler okuyordum. Slender elindeki metal çubuğun ucunu ateşe tuttuğunda az çok neler olacağını kestirebilmiştim.
Kızgın metal bana yaklaşıken zihnim çığlık atıyor kaçmak için yer arıyordu fakat bedenim terlemek dışında bir şey yapamıyordu. Metal etime gömüldüğünde oluşan acı patlamısıyla kendi kulaklarımı bile uğuldatan bir çığlık attım ve görüşüm karanlığa karıştı.
Gözlerimi açtığımda kendimi bir çam ağacının birkaç metre üstünde buldum. Panikle aşağıya baktığımda havada süzüldüğümü fark ettim. Önümdeki ev benim şuan diğerleriyle birlikte kaldığım evden biraz daha küçük olsa da aynı ev olduğu anlaşılıyordu.
Yere nasıl ineceğimi çözmeye çalışrken kendimi evin önüne doğru hafifçe uçarken buldum. Evin verandasının hemen önünde bir fotoğraf makinesi duruyordu. Kapı açıldığında içeriden kahkahalarla gülen bir çift çıktı. Kucaklarında birbirinin aynısı iki bebek vardı. Kadının kucağındaki bebeğin bir gözü doğa üstü bir şekilde kırmızıydı. Adamın gözleri de öyleydi. Karşımdakiler annem ve babam olmalıydı. Ve kucaklarındakiler de Sam ve bendim.
Kitaplığın üstünden düşen ve ondan sonra kitabımın arasından çıkan fotoğrafı çektirmek üzerelerdi. Tanımadığım birisi kameraya geçti ve herkes gülümsedi. Tam flaş patlamıştı ki yanlarında Slender belirdi.
Elinde bir defter tutuyordu ve oldukça sinirli görünüyordu. ''Marcus Storm! Bana bunu açıkla hemen!'' diye bağırdığında adamın suratında ki gülümsemeden eser kalmamıştı. Babam açıklama yapmaya girişmişti fakat kekelemekten konuşamıyordu.
Slender onu kolundan kavradığı gibi başka bir yere ışınlandı. Bu sırada fotoğrafçı içeri girmiş kamerayı da götürmüştü. Birkaç saniye sonra babamın çığlığıyla bütün orman ineken birkaç metre ötemizdeki bütün kuşlar ağaçları terk etti. Demek annem bize babamın ölümü hakkında yalan söylemişti.
Annem Sam'i ve beni bebek arabasına yerleştirdi ve ön bahçedeki arabaya doğru gitti. Anahtarı yerleştirip bütün hızıyla arabayı bahçeden çıkarttı ve şehre doğru sürmeye başladı. Bense arkasından bakmak dışında bir şey yapamıyordum.
Gözlerimi açtığımda boynumun hemen altı cayı cayır yanıyordu. Başımı eğip neyin bu kadar canımı yaktığına baktığımda derime kazınmış bir proxy işareti öldüğünü gördüm.
Slender hala başımda dikiliyordu. Uzuvlarını başımdan çektiğinde gözlerim kararır gibi olsa da bu dalgayı atlattım. ''Proxy işareti tüm proxyleri bana bağlar. Benim gücümden de faydalanarak daha hızlı ve çevik olurlar. Bu özellikler gelişirken DNA'larındaki bazı kodlar da değişir. Normal insanlardan daha iyi görürler, duyarlar. Daha hızlı olurlar. Senin annen ve babanda bu işaretleri taşıyordu. Onların genetikleri sana aktarıldı ve sen de şimdi kendi mührünü aldın. Üç katı güce sahipsin Claire. Seni ve kız kardeşini her daim korumamın sebebi buydu. Yangının olduğu gece yanında olan hemşireyi hatırlıyor musun? İşte o Masky'di ben de arkanızdaydım gerçi.''
''Peki neden bizi Mark'dan korumadın?'' diye sordum. Madem bizi hayatımızın her anında takip edip korumuştu neden bizi o manyak heriften korumamıştı?
''Siz o yetimhanedeyken Zalgo sürekli yetimhanenin etrafındaydı. Yanına yaklaşmak istemedim.'' Dedi sanki Sam'in ölümü ona hiçbir şey ifade etmiyormuş gibiydi. Büyük olasılıkla da etmiyordu.
Sedyeden inerken ''Babamı niye öldürdün?'' diye sordum. Başım dönmeye başlayınca sedyeye tutundum. ''Bana ihanet etti.'' Dedi kesin bir dille. ''Zalgo hakkında benden izinsiz araştırma yapıyordu.''
Ateşin karşı tarafına geçti. ''Şimdi dediklerimi tekrar et.'' Dediğinde başımla onayladım.
''Hizmet etmek için buradayım. Efendime itaatsizlik yapmayacağım veya yalan söylemeyeceğim. Beğensem de beğenmesem de eşimle birlikte çalışacağım. Ben bir proxyim. Ve efendime hizmet etmek için buradayım.''
Sözleri bitirdiğimde mührün daha çok yanmaya başladığını hissettim. Sanki gittikçe etime gömülüyordu. Ama kanamıyordu. ''Umarım bu sözlerini babandan daha iyi tutarsın.'' Dedi ve kapıdan dışarı çıktı.
Arkasından dışarı çıktığımda gecenin soğuk havası yüzüme çarptı. Ormanın başladığı yerde iki tane insan figürü dikiliyordu. Daha fazla yaklaştığımızda o iki figürün Masky ve Hoodie olduğunu fark ettim. ''Tebrikler.'' Dedi Hoodie.
''Aileye hoş geldin.''
Simon'a adım adım yaklaşıyoruuuz. Bu kadar heyecanlanan bi benim herhlade la. Zaten benden normal bir şey beklemeniz garip ama neyse :P Herkese iyi okumalar! ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...