Bir odayla karşılaşmayı beklerken merdivenlerle karşılaşınca boşluğa düştüm. Zemine vardığımda ayağımın ciddi bir hasar aldığından kesinlikle emindim. Aşağıya baktığımda bir sıra daha merdivenin sonunda ki kapının ardından beyaz bir ışık yayıldığını fark ettim. Ayağa kalkıp bileğim haricinde bir sorunum olup olmadığına bakmaya niyetlenmiştim ki Matt yanımda belirdi ve sol kolumdan tutup ayağa kalmam için beni çekiştirdi.
Kapı açılınca parlak beyaz ışık gözümü aldı. Fakat ellerim arkamda sıkıca tutulduğu için gözlerimi kısmaktan başka bir şey yapamadım.
Gözlerim sonunda ışığa alışınca odayı taradım. Odanın merkezinde iki sedye vardı ve üzerleri kurumuş kanla kaplıydı. İki sedyenin arasında üzerinde gelişigüzel dizilmiş paslı eski ameliyat malzemeleri vardı. Sedyelerin karşısında eskimiş tahta bir masa duruyordu. Üzeri karmakarışık yazılarlar dolu kâğıtlarla kaplıydı. Masanın önündeki adam arkasını dönmeden önce daha fazla şok yaşayamayacağımı düşünüyordum. Adamın gözlüklerindeki kan damlaları her şeyi daha korkunç hale getiriyordu. Karşımda duran kişi müdürümüz Mark'dı.
''Bunu niye getirdiniz ki? Sizden sadece cesedi gömmenizi istemiştim. Bunu bile mi beceremiyor sunuz?!'' diye bağırdı. Arkamdan gelen ses yerimden sıçramama neden oldu. Mark'a o kadar odaklanmıştım ki arkamda Matt'tin olduğunu unutmuştum.
''Kızın cesedini bahçeye götürürken bizi gördü, onu orada bırakamazdık ya?'' Mark kafasını aşağı yukarı salladı ve karşılık verdi. ''Onu sedyeye yatırın ve diğerini getirin.''
Bu cümleyi duyduğum anda kaçmak için çırpınmaya başladım fakat belime dayalı olan tabancanın emniyetinin açılma sesini duyunca tekrar durdum. Matt bu sefer beni ilk sedyeye doğru itekledi, ayağım zemindeki karolara takılınca tökezleyip kafamı çarpamamak için ellerimi önde tutmayı başardım. Matt arkamdan gelerek beni sedyeye iteklemeye çalışınca bir tekme darbesiyle onu geride tuttum fakat kafamın arkasına geçen silah darbesi görüşümü birkaç saniyeliğine yitirmeme neden oldu.
Çırpınmama ve az daha sedyeyi düşürecek olma rağmen ellerim ve ayaklarım bağlandı. Sonra geldiğimiz kapıdan çıkıp Mark'la beni yalnız bıraktı Matt. Koluma giren iğnenin acısıyla gözlerimde yaşlar birikti. Kolumdan damlayan kanı hissedebiliyordum. Serum hortumunu takip ettiğimde poşetin içinde yeşil vıcık vıcık sıvı bir madde olduğunu gördüm.
Burada ölüp ölmeyeceğim sorusu kafamda dört dönerken demir kapı bir tekme darbesiyle açıldı ve içeriye kucağında Sam olan Matt girdi. Sam.'in ayakları geniş darbelerle havayı, kolları da ola gücüyle Matt'in kendisini tutan kollarını dövüyordu. Çığlık atamasa da boğuk sesler çıkartıyordu. Ağzına tıkılmış bezin arkasından duyabildiklerimin hepsi küfür içeriyordu. Sam'i tehdit eden bir silah yoktu. Etrafa biraz dikkatli baktığımda silahın yerde olduğunu gördüm.
Sam beni görünce gözleri sonuna kadar açıldı, o panik duygusunu çok iyi biliyordum. Adımı bağırmaya çalıştıysa da Matt ona aldırış etmeden yanımdaki sedyeye yatırdı. Bu sırada yanımıza gelen Mark onun da ellerini ve ayaklarını benimkiler gibi bağlayıp bana taktığı serumdan taktı.
Göz ucuyla görebildiğim kadarıyla benim serumum bitmek üzeriydi. Aslında oldukça yoğun kıvamlı bir serumdu, nasıl bu kadar hızlı bitebildiğini anlayabilmiş değildim.
Mark eline paslanmış neşterlerden birini alıp benim olduğum sedyenin başında dikildi. Elimden geldiğince çığlık atıp yardım için yalvarıyordum fakat kimse gelmiyordu. Sağ koluma giren neşterin koluma saplanmasıyla acı içinde bağırdım. Gözlerimden döküle yaşlar ve keskin acı görüşümü bulanıklaştırıyordu.
Neşter daha derine inerken damarlarımın ve tendonlarımın yırtıldığını hissedebiliyordum. Neşter kemiğe dayandığında hızlı bir hamleyle neşteri geri çekti. Acı çok fazlaydı fakat beni kestiği neşter elindeyken Sam'in sedyesine döndüğünde içimde köpüren öfke acıyı katlanılır kılıyordu.
Neşteri bana yaptığı gibi koluna saplayacağını düşünürken Mark Sam'in yüzüne doğru eğildi. Oldukça dikkatli bir şekilde Sam'in yüzünü inceledikten sonra kafasını biraz geriye kaldırdı. Elindeki neşteri Sam'in yüzüne doğru tuttu ve içimde bir şeylerin parçalandığını hissettim. Neşter Sam'in sol gözüne girerken Sam'in attığı çığlıklar nefretimi daha da körüklüyordu. Bir şu bantlardan kurtulabilirsem... O şerefsizi öyle bir parçalayacaktım ki...
Serumların durumu gözüme çarptığında arada çok büyük bir fark vardı. Benim serumum bitmişti fakat Sam'in serumu yarısına ancak gelebilmişti. Mark Sam'le olan işini bitirdiğinde geri çekilip durumumuzu inceledi. Gördüğü bir şey onu feci sinirlendirmiş olacak ki bağırmaya başladı.
''Neden işe yaramıyor!? Hiçbir hatam yok! Onu kurtarmam lazım!'' Çığlıkları arasında ağladığını duyabiliyordum. Tepsiden bir makas aldı ve titreyen ellerinin arasındaki makasa baktı. Mark bir sinir dalgasıyla içten gelen bir çığlık attı ve makası Sam'in öteki gözüne sapladı.
Artık ben de Sam'le birlikte çığlık atıyordum. İkimiz de avazımız çıktığı kadar durması için yalvarıyorduk. Kolumdaki acı tamamıyla yok olmuştu şimdi. Bunu yerine karşı konulamaz bir öfke ve öldürme dürtüsü gelmişti.
Fakat Mark attığım çığlıkları ve ölüm tehditlerini umursamıyordu, makası sürekli darbelerle Sam'in bedenine geçirmeye devam ediyordu. Nefes nefese dizlerinin üstüne düştüğünde kafasını Sam'in neredeyse açık karın boşluğuna gömdü.
''Üzgünüm Molly, yine başarısız oldum. Bir gün başaracağım ama sana yemin bu. Söz veriyorum kurtaracağım seni.'' diye sayıklamaya başladı. Zihnimin parçalandığını hissediyordum. ''Neden?!'' diye bağırdığımı duydum. Yine aynı his, bedenimi kontrol edemiyordum.
''Molly'le küçükten beri arkadaştık ve ben hep onu sevmiştim.'' Kafası hala Sam'in bedenine gömülü olduğu için boğuk çıkıyordu. '' Sonra bir gün Molly'nin rahim kanseri olduğunu öğrendik. Onun yoğun bakıma kaldırıldığı gün kendi kendime yemin ettim. Onu ne pahasına olursa olsun kurtaracaktım. Araştırmalar yapmaya başladım. İlerleyen dönemlerde evlendik. Fakat çocuğumuz olmuyordu, onun bu lanet kanseri yüzünden. Ben de araştırmalarımın bir kısmını satıp evimizi yetimhaneye dönüştürdüm. Birkaç aydır Molly'nin durumu gittikçe kötüleşiyor, ben de araştırmalarıma kaldığı yerden devam etmek zorunda kaldım. Onu kurtaramaya yemin ettim...'' Bu lanet halatlardan kurtulduğum anda onu gebertecektim. Ben de buna yemin ettim o anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safkan Canavar (CreepyPasta OC)
FanfictionEtrafımı çeviren aynalara baktım. Önümde duran yansıma benim yerime kız kardeşime aitti. ''Hepsi senin suçun.'' Tüylerimi ürperten bir kahkaha yankılandı aynaların arasında. Kız kardeşim bir aynadan silinip diğerinde belirirken ona yetişebilmek için...