B-bu gerçek miydi?
Simsiyah gözleri ben tehlikeyim diye çığırıyordu adeta. Keskin bakışları, keskin yüz hatlarına ayak uydurarak gözlerimin tam içine bakıyordu. Siyah dağınık saçları vardı ve bu insanda parmaklarını saçlarına daldırıp dokunmak, dahası karıştırıp okşama isteği yaratıyordu. Buradan görebildiğim kadarıyla biçimli burnu ve düzgün kaşları vardı. Asıl odak noktası ise hafif dolgun dudaklarıydı. Gözlerimi kırpıştırıp bakmaya devam ettim. Umarım salyalarım falan akmıyordu.
Bana ters ters bakmaya başlamıştı. Zorla yutkunup, kendine gelmesi için bilinçaltımı sertçe uyardım. Yerden destek alarak ayağa kalkarken sert bakışlarını üzerimde hissediyordum. Aynı sertlikle konuşunca bana olan öfkesini net bir şekilde hissettim. "Önüne bak," diye tısladı. Aklım ses tonunda ki zerafete giderken, kendimi toparlama çabalarına devam ettim. Bu kadar yakışıklı görünmesi aşırı tehlikeliydi. Sanki doğru olmayan bir şeyler vardı.
İçimde bir yerlere tuhaf bir özgüven otururken, "Asıl sen önüne bak! Görmüyor musun karşıdan geldiğimi? Hayır yani ufak tefek bir şeyde değilim ki," diye söylendim. Cidden sinirlenmiştim. Tamam arkama bakarak yürümem benim hatamdı fakat o dikkat edemez miydi? Ayrıca çok fazla kabaydı.
Sert bakışları üzerimdeyken, "Deli midir nedir? Manyak!" diye söylenerek yanından geçtim. Hayır yani yakışıklısın, hem de çok! Delici bakışların, muhteşem kasların felan var. Hoş çocuksun ama... bu kabalık neyin nesi?
Ne olduğunu anlamadan bileğime kelepçe misali sarılan parmaklarla çekiştirilmeye başlandım. O yakışıklı çocuk beni çekiştiriyordu. Birden içimi bir heyecan sararken, kalçam sertçe arabaya çarptı. Acıyla inlediğimde elini bileğimden çekip kolumu sıkmaya başladı. Tekrar inlediğimde daha da baskı uygulamaya devam etti.
Bu sefer ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Kessinlikle fiziksel acıya gelemezdim.
"Bir daha söylesene o lafı," diye tısladı. Sesi buz gibiydi. Gözlerinden ve yüzünden hiçbir ifade okunmuyordu. Ifadesizlik maskesi tam da karşımdaki güzel yabancıya göreydi. Bana biraz daha yaklaştı. Birbirimize fazla yakındık ve bu kalbimi olduğu yerde sarsmaya yetiyordu. Parfümünün kokusunu buradan alabiliyordum.
Bedenimi kollarıyla sarstığında sonunda sesimi bulup, "Sakin ol şampiyon," dedim gülümsemeye çalışarak. Tabii midem bu denli korkuyla kasılırken gülümsemek şöyle dursun, dudaklarım kıvrılmamıştı bile. Bu çocuk normal değildi gerçekten. Bu kadar yakışıklı olup, bu kadar kaba olmasına üzülmüştüm. İlahi bir güzelliği vardı fakat bir öküz kadar kaba ve sertti.
"Ya özür dilerim, lütfen kolumu bırak. Canım yanıyor," dedim acı içinde kıvranırken. Birazdan kan dolaşımım duracak ve kolumu tuttuğu yerden aşağıda kalan kısmını kaybedecektim. Neyse ki parmakları yavaş yavaş gevşemeye başladı. Anında kolumu çekip elleri arasından kurtardım.
"Hem sakarsın, hem Fenerbahçelisin, hem de aptalsın," diye tısladı. Sanırım o Galatasaraylıydı. Gerçi bunu üzerindeki Galatasaray formasından anlayabilirdimde neyse geçti artık.
"Sakın karşıma çıkma aptal kız," diye tısladı. Sesi buz gibi çıkmıştı ve arkama bakmadan kaçıp gitme isteğimi tetiklemişti. Bunlar geri plana çekilirken zihnim bana hitap etme şekline gitti. Aptal kız? İşte buna sinirlenmiştim ama ağzımı açıp bir şeyler söylemek gibi bir niyetim yoktu. Bana son kez bakıp arkasını dönüp gitti. İç çekip arkasından baktım, artık tek tük insanlar vardı.
Mesaj geldiğini fark edince arka cebimden telefonumu çıkarıp baktım. Derin mesaj atmıştı.
Ben içeri girdim. Seni aradım ama bulamadım. Nerdesin? Hadi gel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptal Kız
Teen FictionUmursamaz çocuk, masum kız hikayesidir. Kurguyu tamamiyle bilmeden ön yargılı davranma. Her hikâye bir şansı hak eder, sen de bu hikayeye bir şans ver. ;D Kapak Tasarımı: @BurhanAkgun