-Bölüm 8- SAHİL (2)

17.6K 656 79
                                    

Karşımda sıkıntıdan kıvranan aptal kıza kaydı bakışlarım. Adı Simya'ydı galiba. Ya da Simay'dı. Açıkçası ne olduğu umrumda da değildi. Tekrar elimdeki telefona döndüğümde sıkıntıyla nefesini dışarı bıraktı. Telefonla bu kadar uğraşmamı sağlayacak şeyi merak ettiğini biliyordum. Ama bu da umrumda değildi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu.

"Sanane," dedim ona bakmayarak.

"Hımm," dedi anlamışçasına. Kafamı kaldırıp ona baktım. O zaten bana bakıyordu. Koyu lacivert gözleri bana O'nu'italik"  hatırlatıyordu.

O gece büyük derbi de bana masum gözlerle bakmasaydı, bizzat o kılıkla Galatasaray stadında olduğu için onu saçlarından tutup dışarı sürükleyebilirdim.

Tabii o gözlerle bakmasaydı.

Başta gözleri içimde, onu öldürme isteği yaratsa da, şu an sadece bakmak istiyordum. Ama bakamıyordum. Bakarsam ona değer vereceğimi biliyordum. Güzel kızdı. Düzgün fiziği aynı zamanda çekiciydi de. Ama eminim o bunun farkında bile değildi. Tabii bütün bunlar aptal olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Gerçekten aptaldı. Telefonum çaldığında ona bakmayı kesip telefona döndüm. Doruk arıyordu. Acaba yine ne saçmalaycaktı?

"Ne var?" dedim sert bir sesle.

"Abi ne yapıyorsun?" diye sordu alayla.

"Ebenin..." diye başlayacakken karşımdaki aptalın gözlerini irice açıp bana bakmasıyla bütün kelimeler kayboldu.

Şuan o kadar masum duruyordu ki, ayrıca gözleri... Bakma isteği uyandırıyordu.

"Ne oldu niye sustun?" diye sordu telefonun ucundaki Doruk.

"Ne istiyorsun?" diye sordum sabır dilenerek.

"Bütün tayfa hep bir aradayız bir sen eksiksin aramıza teşrif edebilir misiniz Sayın Meriç?" diye sordu gülerek. Telefonu suratına kapatıp cebime atıp ayaklandım.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu merakla.

"Sanane," dedim bir şey söylememesini umarken.

"Ben de gelebilir miyim?" diye sordu meraklı gözlerle bana bakarken. Bakışlarımı başka tarafa çevirip ona bakmamaya çalıştım.

"Seni yanımda istemiyorum," dedim umursamazca. O'na bu kadar kötü davranmamın sebebi kendimden uzaklaştırmaya çalışmamdı. Ama o bir türlü uzak durmuyordu.

Tekrar ona baktığımda dolu gözlerle bana bakıyordu. Bunu yapmamalıydı. Aptal işte aptal! Bileğinden tutup çekiştirmeye başladım. Başta zorlansa da bu hareketime ayak uyduruyordu. Arabanın önüne geldiğimiz de bileğini bırakıp kendi tarafıma bindim. Kendisi halledebilirdi değil mi?

"Teşekkür ederim," diye fısıldadı. Sesi ince ve güzeldi. Zaten beni ona iten diğer şey ise sesiydi. O gece bahçeye açılan kapıda durup onu dinlemiştim. Ta ki ağlayana dek. Fazla kırılgandı. Hemen ağlayabiliyordu. Fakat bu çok saçmaydı. Ağlamak zayıflıktı, acınasıydı. Güçsüzlüktü.

Ben O'ndan sonra bile ağlamamıştım. Çünkü ağlarsam güçlü gardımın ineceğini, acımın hafifleyeceğini biliyordum. Ama ben bunu istemiyordum.

Parmaklarıyla oynayarak oyalanmaya çalışıyordu. Tırnaklarının kısa ve ojesiz olması hoşuma gitmişti. Çünkü ben oje ve uzun tırnaktan nefret ederdim. Arabayı durdurup, kapıyı açıp dışarı çıktım. İnmediğini fark ettiğim de onun tarafına geçip tek kaşımı kaldırıp baktım. Gözleri parlarken, telaşla eliyle kapıyı işaret etti.

Kapıyı açamadığı için mi bu kadar telaşlıydı?

Gözlerimi devirip, kapının koluna uzanıp, kapıyı açtım. Açar açmaz dışarı çıkıp nefes nefese arabaya yaslandı. Anlam vermeye çalışarak ona bakmaya başladım. Nefes alış verişleri düzene girdiğinde doğrularak bana baktı.

Aptal KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin