Bazen diyorum ki kendi kendime; hayır pes etme, umutlarının peşini bırakma! Ama bazen de diyorum ki; sen umutlarının peşini bırakmadıkça, gerçekler de senin peşini bırakmayacak..
Derin bir nefes aldım ve son zamanlarda hep ziyaret ettiğim geniş pencere pervazında oturuşumu düzelttim. Bir saat önce başlayan yağmur, önüne poyrazı da katmış olağanca hızla yağıyordu. Cama vuran her damla, odanın içinde yankı bulurken, içimi tarifsiz bir huzursuzluk kapladı.
Rutin haline gelen e-mailleri kontrol etme işlemini gerçekleştirmek için dizlerimin üzerindeki bilgisayarda internet sekmesi açtım. Titreyen parmaklarımı tuşlar üzerinde gezdirmeye başladım. Bastığım her tuşta kalbim hızını arttırıyordu. Kuruyan dudaklarımı yalayıp giriş yaptım. Heyecanla gözlerimi gelen kutusuna çevirdim.
Mesaj falan yoktu.
Buna şaşırdığımı söyleyemezdim. Tam da bunu bekliyordum. Ama belki bir umut, bir umut cevap verirdi. Sinirle bilgisayarı kapatıp, yerimden kalktım.
"Mesaj yok mu?" diye sordu Derin. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp bilgisayarı yerine bıraktım.
"Kanka dönerse senindir lahmacunsa benim." Kaşlarımı çatarak koltukta yayılan Helin'e baktım. "Şey, Instagram'da caps okuyorum... Bakma öyle ya!" Kafamı olumsuz anlamda sallayıp önüme döndüm.
Helin elinde telefonuyla yatağıma uzanmış birşeylerle uğraşıyordu. Derin ise koltukta Güney'in yan tarafına oturmuş elinde ki dergiyi karıştırıyordu. Helin onlara ne söylemişti bilmiyordum fakat ona minnettardım. Çünkü ikisi de normal davranıyordu. Hiçbir şey olmamış gibi. Ve bu iyi hissettiriyordu. Normal davrandıkları sürece onları sevebilirdim.
"Yudum'lar gelecek birazdan," diye mırıldandım. Güney kafasını telefonundan hızla kaldırınca bakışlarımız buluştu. Ne var? dercesine başımı eğdim. Omuz silkip tekrar telefonuna döndü.
"Furkan'ın arkadaşları mı?" diye sordu Helin. Merak edip sorması doğaldı, çünkü onları tanımıyordu. Kafamı belli belirsiz olumlu anlamda salladım.
"Herkese merhaba!" Doruk coşkulu sesiyle kapıyı açtığında hızla o tarafa doğru ilerledim. Onları en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyordum. Ziyaretime gelmişlerdi fakat ben o zamanlar kimseyi görmediğim için farkında değildim.
Şuan ise bir şeylerin değiştiğinin farkındaydım. Mesela ben. Düşüncelerim, bakışlarım, dış görünüşüm değişmişti. Zayıflamıştım. Boş bakıyordum ve neredeyse yoktum. Değişmeyen tek şey hislerimdi. Bir tek onlar masum kalmıştı. Çocuksu yanım bile ölmüştü.
Fakat birkaç hafta öncesine göre daha iyiydim. Gülebiliyordum ve sanrı falan görmüyordum. Murat'ın acısı hala kalbimdeydi ama zamanla o da etkisini kaybediyordu. Etkisini kaybetmeyen tek şey Furkan'ın gidişi ve ona karşı beslediğim duygulardı. Bu bencilce idi ama zaman neleri unutturmuyordu ki?
"Seni çok özlemişim cadı," Doruk kafamı göğüsüne bastırıp şefkatle sarıldı. Ben de gülümseyip kollarımı beline sardım. Onları gerçekten özlemiştim.
"Sevgilimi rahat bırak Simay!" Derin sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çatarak bana bakarken,elimde olmadan güldüm.
"Beni ona verme Simay! Uzun zamandır görüşemiyoruz ve beni yemesinden korkuyorum." Doruk sesini bilerek alçatmadan gülerek bunları söylemişti.
"Ya Doruk!" Derin alıngan bir tavırla cırladığında Doruk'un kollarından sıyrılıp Onurcan'ın yanına gittim. Gülümseyip beni kolları arasına alıp sıkıca sarıldı.
"Daha iyi gibisin," diye mırıldandı.
"Evet. Toparlamaya çalışıyorum." Gözlerim Doruk ve Derin'e takılınca hızla bakışlarımı çevirdim. Bulundukları ortamı unutup öpüşüyorlardı. Onlara bu yüzden kızamazdım, birbirilerini özlemişlerdi. Ama bana Furkan'ı hatırlattıkları için kızabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptal Kız
Teen FictionUmursamaz çocuk, masum kız hikayesidir. Kurguyu tamamiyle bilmeden ön yargılı davranma. Her hikâye bir şansı hak eder, sen de bu hikayeye bir şans ver. ;D Kapak Tasarımı: @BurhanAkgun