-Bölüm 36-

11.4K 420 17
                                    

Bölüm şarkısı: Emrah Karaduman & Murat Dalkılıç - Kırk Yılda Bir Gibisin (multiye ekledim).

İyi okumalar :')

"Gol! Goool! Goal!" diye bağırdı Savaş coşkuyla.

Elimde ki oyun konsolunu koltuğun üzerine fırlatıp sinirle soludum. Savaş alaycı bakışlarını yüzüme çevirdiğinde ona dil çıkardım.

"Şunu aklına sok prenses; Savaş Akgün'le play station oynanmaz," deyip kibirli bir tavırla sağ gözünü kırptı.

"Hile yaptın Savaş," deyip üzerine bok atmaya çalıştım, umarım gurur yapardı.

"Ne? Hayır tabii ki," dedi şaşkın bir tavırla. Sinirlendiğini sezebiliyordum. İşte bu işime gelmişti.

"Tabii canım, aptal olabilirim ama salak değilim bas baya hile yaptın," diyerek kollarımı göğsümde bağladım. Tanrım! Kesinlikle çok iyi rol kesiyordum.

"Bir kez daha oynayalım?" diye teklifte bulundu tam da tahmin ettiğim gibi. Kafamı olumlu anlamda sallayıp az önce fırlattığım oyun konsolunu elime aldım. Savaş maçı başlatırken düşüncelerim ister istemez Furkan'a kaydı. O da çok iyi pes atardı.

Burun kıvırıp tırnaklarımı avcumun içine batırdım. Onu elbette ki unutmamıştım. Ben sadece vazgeçmiştim. Aklıma geçen gün sosyal medya da gördüğüm bir söz geldiğinde ister istemez suratım asıldı.

O gemi sığındığı limanı özleseydi, bütün dalgalara dayanır, yine de gelirdi.

Yanlış bir düşünceydi belki ama Furkan için bir şeyler ifade ettiğimi düşünüyordum. En azından benden hoşlandığını... Ama eğer öyle olsaydı yine de gelirdi değil mi? Her ne olursa olsun yine de gelirdi.

Ama O, attığım hiçbir mesaja geri bildirim bile yapmıyordu. Beni görmezden geliyordu, sanki hiç var olmamışım gibi... Bu acı veriyordu ama artık bunu kabullenmeye başlamıştım. En azından hayat devam ediyordu ve benim bir yerden başlamam gerekti.

Mesela seneye gireceğim, bütün hayatımı değiştirecek o büyük sınav? YGS.

"Hadi prenses, başlıyor." Savaş'ın sesiyle düşüncelerimden ayrılıp dikkatimi oyuna verdim. PES oynamayı daha yeni öğrenmiştim ve bence kötü oynamıyordum. Peki... Berbattım, tam bir umutsuz vakaydım. Savaş öğretmeye çalışırken başıma aldığım birkaç darbe aklıma gelince sırıttım. Haklıydı ama ben biraz beceriksizdim.

Oturuşumu düzeltip gözlerimi kısarak ekrana bakmaya başladım. Mod'a girmiştim bile, bu sefer maçı ben alacaktım. Savaş'tan topu kaptığımda heyecanlanmaya başlamıştım. Yerimde huzursuzca kıpırdandım, elimde ki oyun konsolunu sıkıca tutarken çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum.

Top hâlâ bendeydi ve ben kaleye doğru yaklaşıyordum. Son bir hamle yapıp topu kaleye gönderdim ve gol oldu. Hızla yerimden kalkıp çığlık atıp ellerimi çırparak zıplamaya başladım.

"Gol! Gol! Gol!" İçim içime sığmıyordu resmen, gol atmıştım, ben! Olduğum yerde durup soluklanmaya başladım. Dağılan saçlarımı düzeltip derin nefesler alarak nefes alış-verişlerimi düzene sokmaya çalıştım. Bakışlarımı Savaş'a çevirip kibirli bir tavırla sırıttım.

Hala oturuyordu sağ dirseğini dizine, elini de yanağına yaslamıştı. Ve şey alaycı bir tavırla sırıtıyordu. Gülümsemem yüzümde soldu ve kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Ne gülüyorsun Savaş? Gol attım ya," dedim anlamayarak.

"Evet attın ama kendi kalene attın." Gözlerimi irice açıp şaşkınlıkla ona baktım ve hemen ardından televizyon ekranına çevirdim. Şey sanırım haklıydı...

Aptal KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin