Batu yanlarında duran arabanın içinde Seymur'u gördüğü andan itibaren yakıp kavuran o öfkeyi içinde yeniden hissetmişti. Yanındaki Hilda Hanım'ı görmek ise öfkesini daha da şiddetlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Hilda Hanım'ın yine o imalı lafları, hiç esirgemediği aşağılayıcı bakışları... Tüylerini diken diken ediyordu bu kadın. Yine yaşından beklenmeyecek kadar atak davranarak bir dakikayı bile bulmayacak kadar kısa bir süre içinde Lale'yi alıp götürmüştü yanından. Arabanın arkasında oturan diğer yaşlı kadın kimdi bilmiyordu, Hilda Hanım'ın arkadaşıydı herhalde. Zaten birkaç saniye içinde görebildiği kadarıyla o da tıpkı Hilda Hanım gibi botokslu tuhaf bir ifadeye sahip, gayet şık giyinmiş, buram buram parfüm kokan süslünün tekiydi. Aksi olsa Hilda Hanım onu kendisine arkadaş olmaya layık görmezdi zaten mutlaka!
Peki ya Lale'ye ne demeliydi? Neden kendisine tek bir kelime etmeden Seymur'un arabasına binmişti? Ayrıca Seymur yine nereden çıkmıştı? Dün gece Lale'yi onun kollarında dans ederken gördüğü yetmiyor muydu? Başını omzuna yaslaması, elinden tutarak dans etmesi, o kadar insanın içinden sadece onunla konuşması... Sanki biraz önce olmuş gibi hepsi hala gözünün önündeydi. Oysa birkaç dakika öncesine kadar her şey ne kadar farklıydı. Yanlarında o canavar yeğenleri olmasına rağmen Lale'yle ilk defa baş başa kalabilmişti. Lale ilk defa söylediklerini dikkatle dinleyerek terslenmeden düzgün cevaplar vermişti. Bu sayede biraz olsun ilerleyebileceğini, ona bir adım yaklaşabileceğini ummuştu ama o Seymur denen herif yine birdenbire ortaya çıkıp her şeyi mahvetmişti. Alıp götürmüştü Lale'yi yine. Lale'nin onun arabasına bindiğini gördüğü an sinirleri öyle gerilmişti ki ağzından ters bir laf çıkmasına engel olamayacağını çok iyi bildiğinden orada daha fazla beklemek istememiş ve nereye gittiğini bile bilmeden arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Hilda Hanım'ın bir kez daha "au revoir Bartu!" diye bağırdığını duymak istemiyordu zaten! Lale'nin hiçbir şey olmamış gibi kendisine el sallamasını da görmek istemiyordu! Hele o sinir bozucu sırıtmasıyla Seymur'u görmeyi hiç! Hiçbirini görmek istemiyordu.
Etrafına bakmayı akıl ettiğinde otele doğru değil, tam tersi istikamette yürüdüğünü fark edince içinden bir küfür savurdu kendine. Otelden baya uzaklaşmış olmalıydı, öğlen sıcağında nasıl yürüyecekti şimdi bakalım! Sorun değildi aslında, içinde kaynayan öfke öğlen güneşinden çok daha sıcaktı nasılsa, tel tel yakıyordu her bir yanını. Seymur'un şu an Laleler'in evinde olduğunu düşündükçe içi cız ediyordu. On-onbeş dakika öncesine kadar yanında olan Lale'nin şimdi o fasulye sırığıyla birlikte olduğunu düşünmek çok canını yakıyordu. En kötüsü de hiçbir şey yapamamaktı. Lale'nin o aptalın arabasıyla uzaklaşmasını görmemek için ne tarafa gittiğini bilmeden yürümeye başlamıştı zaten ama bunun pek bir faydası olmamıştı, içinde bir şeyler kaynıyordu hala.
O sıcakta otele yürümesi sandığından da uzun sürdü. Attığı her adımla beraber Lale'ye duyduğu öfke de artmış ve sonunda otele ulaştığında öfke nöbeti geçirecek noktaya gelmişti. Odaya çıkmak için merdivenlere yönelmeden önce lobide Turgut'la burun buruna gelince durdu.
"Oğlum kaç saattir nerdesin sen ya? Telefonunu da açmıyorsun! Ne kadar merak ettim biliyor musun ya?""Dışarıdaydım, biraz yürüdüm." dedi kısaca.
"Telefonunu niye almadın?"
Batu daha yeni fark etmişti yanında telefon olmadığını. Odasının balkonundan Lale'yi görünce fırlamış gitmişti, aklına bile gelmemişti şarjdaki telefonunu yanına almak. "Ne bileyim unutmuşum işte." diyerek omuzlarını silkti umursamazca.
"Bu sıcakta ne yürüyüşü bu? Ayrıca niye bu kadar uzun sürdü? Kaç saattir ortada yoksun."
"Turgut uzatma ya sorguya çektin resmen!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.