Batu'nun güçlü kolları onu kucağına doğru çekerken Lale'nin kalbi göğüs kafesinden çıkmakta kararlı olduğunu göstermek istercesine deli gibi atıyordu. Ne istediğini açıkça anlatan bakışları, tanıştıkları günden beri olduğu gibi yine içini titretiyor, biraz sonra olacakları anlatmak ister gibi bütün vücudunda dolaşan ellerinin teninde bıraktığı izler onunla olmak için her şeyi göze alabilecekmiş gibi hissetmesine neden oluyordu. Dudakları Batu'nun dudaklarının altında ezilirken bile daha fazlasını istiyordu. Söz konusu Batu olduğunda hep biraz daha fazlasını istiyordu zaten. Onun o iri elleri bluzunun içine girip belini okşamaya başladığında daha şimdiden gözlerini açık tutamaz hale gelmişti. Biraz daha sarıldı ona. Şimdi Batu'nun başı göğüslerinin arasındaydı. Her zaman olduğu gibi yine yaptığından büyük bir haz alarak parmaklarını onun saçlarının arasından geçirdi. karşılığında Batu'dan sabırsız bir inilti geldi. Lale başını biraz daha bastırdı kendine doğru. Şimdi Batu'nun nefesi göğüslerine çarpıyor, çarptıkça da içinde baş döndürücü titreşimler yaratıyordu. Batu üstündeki bluzu yukarı doğru çekiştirmeye başlayınca kollarını onun boynundan çekerek yukarı doğru kaldırdı ve bluzu üstünden sıyırıp çıkarmasına izin verdi. Öpücükleri boynunda, omuzlarında, köprücük kemiklerinin üzerinde dolaştıktan sonra yeniden göğüslerini bulduğunda, varlığından yalnızca Batu'nun yanındayken haberdar olduğu o tuhaf inleme döküldü yine dudaklarından. Batu'nun işini bilen elleri sutyenini de çıkarıp kendisini kanepeye yatırdığında, o da kollarını uzatarak onu üstüne çekti. Batu'nun tüm ağırlığını kendi üzerinde hissetmeyi öyle özlemişti ki. Bir kez daha gözlerini kapatıp büyük bir zevkle kendini tamamen ona bırakıyordu ki...
Birden titreyerek uyandı. Gözlerini açtığında Batu'nun kollarının arasında değildi. Batu da üstüne uzanmış değildi. Hatta ve hatta Batu'nun İstanbul'daki evindeki o kanepenin üstünde de değildi. Arkadaşı Gabriel'in Paris'teki 35 metrekarelik küçücük dairesindeki odasındaydı. Oda demeye bile bin şahit isterdi çünkü Gabriel'in dairesi iki odalı değildi, stüdyoydu. Lale iki buçuk aydır kendine kalacak doğru düzgün bir yer bulamadığı için normalde depo veya kiler olarak kullanılması gereken bu küçük bölmeyi ellerinden geldiğince oda haline getirmeye çalışmışlar ve sonunda Lale'ye içinde iki adım bile atamadığı daracık bir yaşama alanı oluşturmuşlardı. En son işten geldikten sonra kendini bu depodan bozma odanın içine zar zor yerleştirdikleri çekyatın üzerine attığını hatırlıyordu. Sonra uyuyakalmış olmalıydı.
Derin bir iç geçirdikten sonra yüzünü buruşturarak yattığı yerden doğruldu. Bu çekyat fena halde sırtını ağrıtıyordu. Zaten bütün gün ayakta olduğu için her yeri ağrıyordu, üstüne bir de gece gelip bu korkunç rahatsız şeyin üstüne yatınca her tarafı tutuluyordu. Söylene söylene kalkıp bornozunu alarak banyoya doğru yürüdü. En iyisi sıcak bir duş almaktı yoksa bu gece de kas gevşetici almadan uyuyamayacaktı. Hem gördüğü şu rüyadan sonra onu anca duş paklardı zaten! Başka türlü kendine gelebileceğini sanmıyordu.
Birkaç dakika sonra sıcak suyun altında dururken yine Batu'yu düşünüyordu. Batu askere gideli tam tamına yetmiş altı gün olmuştu ama bu yetmiş altı günde bir kez bile konuşmamışlardı çünkü Batu onu aramıyordu. O aramadıkça Lale de ona ulaşamıyordu. Batu'nun birliğine teslim olduğunun ertesi günü Paris'e geldiği için Türkiye'deyken konuşmaları mümkün olmamıştı. Cep telefonunu yanında götürebildiğini ve arada kullanabildiğini biliyordu ama Batu'nun telefonu hep kapalıydı. Ona ulaşamıyordu. Aramaları cevapsız kalıyordu. Mesajlarına yanıt gelmiyordu. Daha sonrasında mecburen komutanlığın da telefonunu bulup defalarca aramasına rağmen ona yine bir türlü ulaşamamıştı. Adını ve telefon numarasını bırakmasına rağmen Batu onu aramıyordu işte! Ve Batu aramadıkça ona ulaşması da çok zordu. Ailesini düzenli olarak aradığını, Turgut ve Selçuk'la da en az haftada bir defa konuştuğunu biliyordu. Konuştuklarında Paris'te kullandığı telefon numarasını Batu'ya iletmeleri için Turgut'la Selçuk'un beynini yemişti. Ama aramıyordu işte Batu. Sonunda Turgut'tan, Batu'nun telefonunu açamadığı zamanlarda onları aramak için kullandığı numarayı almıştı mecburen. Turgut'un söylediğine göre komutanlıktaki çay ocağındaki telefona aitti bu numara ama Lale ne zaman arasa meşgul çıkıyordu. Komutanlıktaki herkes bu telefonu kullanırsa olacağı buydu zaten. Ama Lale yine de pes etmiyor, fırsat bulduğu her an o numarayı çevirmekten vazgeçmiyordu. Telefon kırk yılda bir meşgul olmadığında ise açan kişiye kısa dönem Batu Yöreoğlu'nun orada olup olmadığını sorunca aldığı yanıt hep aynı oluyordu. Telefonu açan her kimse bas bas bağırarak "Kısa dönem Batu Yöreoğlu burada mı?" diye kendini yırtıyor, birkaç saniye bekledikten sonra "Yok bacım. Sonra bir daha ararsın." deyip çat diye kapatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomansaBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.