Arsuz'un tek caddesinin üzerinde yan yana sıralanan kafelerden birine oturdular. Oturdukları kafenin adının Cafe Turgut olduğunu görünce gülmüştü Batu. "Sahi Deryalar nerede?" diye sordu Lale'ye."Oteldeler. Tavla oynuyorlarmış Turgut'la. Melis'le Selçuk da aileleriyle beraber İskenderun'a gitmişler, akşama doğru dönecekler."
İskenderun denince Batu'nun aklına biraz önce Hilda Hanım'ın söyledikleri gelmişti. "Babanın işi İskenderun'da değil mi?" dedi birden.
"Evet gemi taşımacılığıyla falan ilgileniyor. Neden sordun?"
"Hiç. Neden babanla çalışmak istemediğini merak ettim sadece. Buraya geri dönmek istemiyorsun galiba?" Esasında bundan sonra Lale'yle nasıl görüşebileceklerini düşünüyordu kara kara. Lale burada kalmak istemediğine göre İstanbul'a dönecekti herhalde. Kendisi için ise iki seçenek vardı; ya Adana'ya dönmek ya da askere gitmek. Ve ne yazık ki iki seçenek de Lale'den çok ama çok uzaktı.
"İstemiyorum tabii. Baksana herkes her adımımı takip ediyor. Takip etmekle kalsalar yine iyi, bir de devamlı hesap soruyorlar. Ben de gelemiyorum böyle şeylere, liseden beri yalnız yaşıyor sayılırım ben. Tekrar ailemle yaşamaya başlarsam her şeyime karışırlar artık. Hele anneannemi düşünemiyorum bile! Altı aya evlendirir beni herhalde." dedi mutsuz bir ifadeyle.
Batu sadece gülümsedi, bir şey demedi. Öyle bir durumda Hilda Hanım'ın Lale'yi altı aydan bile önce evlendirebileceğinden korkuyordu zaten!
"Peki sen? Sen ne yapacaksın şimdi?" dedi Lale merakla.
"Ya askere gideceğim ya da Adana'da babamla çalışmaya başlayacağım. Bir inşaat şirketimiz var da... Ama herhalde benim önce askere gitmem gerekecek, bir an önce aradan çıksın diye babam baya baskı yapıyor."
Bunları duyunca Lale'nin yüzü düşmüştü. Farklı bir şehirde yaşaması başka şeydi, askere gitmesi başka şey. "Hemen mi gideceksin askere?"
"Aslında öyle olacak gibiydi ama..." diyerek Lale'nin gözlerinin içine baktı. Artık gidemezdi ki... Bir-iki gün içinde tüm dengesi alt üst olmuş, ne düşüneceğini şaşırmıştı artık. "Sanırım master yaptığım için iki yıl daha tecil ettirme hakkım var, herhalde hemen gitmem ama kesin bilemiyorum tabii."
Lale arkaya yaslanarak rahatlamışçasına gülümsedi. "E iyi o zaman." derken o kadar tatlı görünüyordu ki Batu kendine daha fazla engel olamayarak oturduğu sandalyeden hafifçe doğrularak uzanıp Lale'yi yanağından öptü.
Lale hazırlıksız yakalanmış, kendini geri çekmeye fırsat bulamamıştı. Batu tekrar yerine oturduğunda yüzünde ukala bir sırıtmayla baktı Lale'ye.
"Ya Batu n'apıyorsun?" dedi etrafa kaçamak bakışlar atarak.
"Seni öpüyorum." derken gayet olağan bir şeyden bahseder gibi rahattı.
"Kesin biri görmüştür şimdi ya..." diye söylenerek etrafa bakınmaya devam ediyordu.
"Görseler ne olur ki, gayet masum bir öpücüktü." derken söylediklerinin aksine Lale'nin dudaklarına kilitlenmişti bakışları. Ani bir hamleyle yine Lale'yi hazırlıksız yakalayabilir miydi acaba, onun derdindeydi.
Lale onun ne düşündüğünü anlamış gibi biraz daha geriye çekti sandalyesini. "Hadi çok konuşma da yemeğini ye!" derken hala gören biri oldu mu diye etrafa bakıyordu.Yemekten sonra Lale caddenin biraz daha aşağısındaki künefeciye götürdü Batu'yu. Yağmur şimdilik durmuştu ama her an tekrar bastıracak gibiydi, denize giremezlerdi artık. Otelde de zaten yapacak fazla bir şey yoktu, zaten otele gitmeyi teklif ettiğinde Batu şiddetle karşı çıkmıştı. Buna neden olarak Turgut'la Derya'nın yalnız kalmak istiyor olabileceklerini öne sürmüş olsa da, aslında yalnız kalmak isteyen kendisiydi... tabii Lale'yle. Şu anda midesi ağzına kadar dolu olmasına rağmen Lale'yle biraz daha vakit geçirebilmek için künefe yemeye razı olmuştu. Doğal olarak ikisi de önlerine gelen bol şerbetli künefeyi bitirememişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.