Bir ay kadar sonra Muğla'daki Milas Havaalanı'nın bekleme salonunda, sabırsızlıkla bir sonraki Adana uçağının kalkış saatini bekliyordu Batu. Sonunda hiç gelmeyecek gibi görünen gün gelmiş ve terhis olmuştu. Askerlik bitmişti. Kurtulmuştu! Bundan sonra askerlik şubesine bir daha adımını bile atmasına gerek kalmamıştı artık. Hayatıyla ilgili aldığı her kararda bu konu ayağına dolanmayacaktı bundan böyle. Her dönemeçte karşısına çıkıp canını sıkamayacaktı. Askerliğini yapmış, kurtulmuştu artık. Eve dönüyordu. Adana'ya.
Askerliği bitmesine bitmişti ama bu beş ayın son bir ayında artık Batu da bitmişti. Yılbaşı akşamı koğuş çavuşuna akıllı telefonuyla yakalanmasından sonra olanları hatırlamak bile istemiyordu. İşlediği bu korkunç disiplin suçunun bedeli, askerlerin arasında "disko" diye kısalttıkları disiplin koğuşunda geçirdiği yedi gün olmuştu. Dört buçuk aydır sık sık kendini burada hapis gibi hissettiğini düşünmüştü ama bu yedi gün boyunca gerçekten de resmen hapis hayatı yaşamıştı. Neyse ki terhis olmasına az kaldığı için insaflı davranmışlar, daha ağır bir ceza vererek askerliğini uzatmamışlardı ama geri kalan iki hafta boyunca bir türlü kendini toparlayamamıştı. Yine de sonunda eve gidiyor olduğu için çok mutluydu tabii o ayrı.
Disiplin koğuşunda geçirdiği bir haftadan sonra kalan on beş günde Lale'yle rahat rahat konuşamamışlardı bir türlü. Telefonuna zaten el konulmuş olduğu için çay ocağındaki telefondan başka şansı kalmamıştı çünkü. Bu olayın tek iyi tarafı Lale'yle bir daha telefonda kavga etmeyişleri olmuştu zaten. Konuşabildikleri kısacık sürelerin değerini daha iyi anladıklarından olsa gerek, birbirlerine öfke içinde laf yetiştirmektense sakin sakin kaç gün kaldığını konuşuyor, Batu'nun en geç ne zamana Paris'te olacağının hesabını yapıyorlardı. Lale, Batu'nun psikolojisinin pek iyi durumda olmadığını anlıyordu ve konuşurlarken onu sinirlendirmemek için ağzından çıkanlara daha da dikkat eder olmuştu. Aklı kalmasın diye işten çıkar çıkmaz erkenden eve geliyor, Batu arada bir yine kıskançlık krizine girdiğinde hiç tepki vermeden alttan alarak konuyu kapatıyordu. Batu onun gösterdiği anlayışın farkındaydı ve bunun için ona minnettardı. Artık tek istediği buradan bir an önce çıkmak ve sonrasında bütün yorgunluğunu Lale'nin kollarında dindirmekti.
Ve istediğinin ilk kısmı sonunda gerçekleşmişti işte. Tezkeresini almış kurtulmuştu. Telefonuna da kavuşmuştu ama şarjı olmadığı için açamıyordu bile. Havaalanına gelip bir sonraki Adana uçağına biletini aldıktan sonra içini çekerek telefonunu şarj edebileceği bir yer aramaya koyuldu. Bundan sonra günün her saatinde istediği anda arayabilecekti onu. Yakalanma korkusuyla devamlı etrafı kolaçan etmesi, beş dakikalık bir telefon konuşması için dakikalarca sıra beklemesi, konuşurken arkadakilerin homurdanmalarına sinirlenmemek için kendini tutması da gerekmeyecekti. İstedikleri gibi rahat rahat konuşabileceklerdi. Söylemek isteyip de söyleyemediği onlarca şeyi aklına geldiği anda söyleyebilecekti artık ona.
Lale'nin Paris'te kullandığı numarayı hızla tuşlarken o kadar mutluydu ki Lale şu halini görse hiçbir şey söylemesine gerek kalmayabilirdi. Yüzündeki yorgun ama huzurlu gülümseme çok şey anlatıyordu çünkü. Birkaç sinyal sesinden sonra Lale'nin telefonu açılınca biraz daha derinleşti gülümsemesi.O daha bir şey söylemeye fırsat bulamadan Lale tek bir solukta "Alo Batu? Neredesin?" demişti bile.
"Muğla'da." dedi o muzip sesiyle.
"Ya o kadarını biliyorum herhalde de. Hani bugün terhis oluyordun? Bir terslik mi oldu yoksa? Neredesin sen? Nereden arıyorsun?" diye taramalı tüfek gibi soruları sıralarken Batu onun bu tatlı telaşına gülmeden edemiyordu.
"Havaalanındayım." derken ağzı kulaklarına varıyordu.
"Nasıl... nasıl yani? Çıktın mı?" diye heyecanla yutkunarak sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomansaBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.