Ne yapacağını bilmez halde lobide oradan oraya volta atmaktan sıkılmış, biraz hava almak için dışarıya, otelin ana kapısının önüne çıkmıştı Batu. Otelin diğer salonlarında devam eden diğer iki düğünün davetlilerinden pek çoğu da sigara molası için oradaydı. Onlara bakarken sigara içiyor olmayı daha önce hiç bu kadar istemediğini düşündü. Canı öyle sıkkındı ki sigaranın vereceği keyifle birkaç saniyeliğine de olsa kafasındaki soru işaretlerinden uzaklaşabilmeyi çok isterdi. Artık Lale'yle devamlı kavga etmekten yorulmuştu. Böyle düşünmeye hakkı yoktu, biliyordu. Lale de en az kendisi kadar bıkmış olmalıydı aylardır sürüp giden bu durumdan. Hatta belki o daha da yorgundu çünkü askerdeyken onu gereksiz kıskançlıklarıyla ne kadar bunalttığının farkındaydı. Hadi askerdeyken neyse. Onun olduğu yerden kilometrelerce uzakta, başka bir ülkede, başka bir kıtada, her biri başka bir çeşit yüzlerce erkeğin arasında, devamlı ondan bundan emir aldığı ve kendini fare deliğine tıkılmış gibi hissettiği o günlerde; herhangi bir erkeğin Lale'ye baktığını düşünmek bile kıskançlıktan midesinin ağrımasına yetiyordu. Ama şimdi neden hala böyle hissettiğini çözemiyordu. Kendine engel olamıyordu. Lale'yi bu kadar kıskanmasının sebebini askerde olmasına bağlayarak hata yapmıştı galiba. Sebep askerlik falan değildi. Sebep kendisiydi! Lale'yi kıskanmasına engel olamıyordu. Kendine söz geçiremiyordu. Başka birinin ona bakması bile çıldırması için yeterliyken, onu beğendiği için kalkıp kilometrelerce yol gelen biriyle yan yana oturması işkenceden farksızdı.
Ama zaten tek sorunları bu değildi ki. Zaten Lale bütün kıskançlıklarını sakinlikle karşılıyor, tüm huysuzluklarını alttan alıyordu. Tabii her zaman değil ama.! En azından çoğunlukla bu böyleydi. Bunu inkar edemezdi. Ve bu anlayışı için de minnettardı ona. Ayrıca Lale de kıskançlık konusunda kendisinden farklı değildi. Belki de bu kadar anlayışlı olmasının nedeni buydu. Ama kıskançlığın yanında, ilişkilerinin tepesinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan bir sorunları daha vardı; Lale'nin her an vazgeçme ihtimali! İşte en çok bu korkutuyordu Batu'yu. Her an gelip 'Batu ben çok düşündüm. Aileme bunu yapamayacağım.' diyecek diye aklı çıkıyordu. Ne de olsa Lale'nin yapmadığı şey değildi. Belki de ona haksızlık ediyordu. Sonuçta en başından beri ağzından dökülen o olumsuz kelimelerin aksine, dokunuşları hep bu beraberliği ne kadar istediğini anlatmıştı açıkça. Dudakları önce "olmaz" demiş, sonrasında ise aynı dudaklar baştan çıkarıcı öpüşlerle "olmasını" ne kadar istediğini hem kendine hem ona açıkça göstermişti. Ve biliyordu, Lale'nin dokunuşlarında yalan yoktu. O an ne hissettiğini teninin dokunuşundan anlamak mümkündü. Ailesine yalan söylemekte ne kadar becerikliyse, ona yalan söylemekte de bir o kadar başarısızdı Lale. Zaten bu sayede biliyordu ağzından dökülen kelimeler ne olursa olsun bu ilişkiyi aslında ne kadar çok istediğini. Şu son iki gündür yaşadıkları, öpüşmeleri, gülüşmeleri, sevişmeleri sahte değildi. Lale gerçekten istiyordu kendisiyle beraber olmayı. Ama yine birdenbire vazgeçerse, teni bambaşka bir şey söylerken dili yine tam tersini söyler diye korkuyordu. Çünkü her ne kadar doğru olmadıklarını bilse de, ağzından çıkan o "hayır, olmaz, yapamam, istemiyorum" türevi sözcükleri duymaya artık daha fazla dayanamıyordu.
Epey sonra düğünün devam ettiği havuz başına döndüğünde Lale'yi Melis, Derya, Merve ve İrem'le beraber pistte dans ederken görünce, onun yarım saatten bile kısa bir süre önce yaptıkları kavgayı umursamayacak kadar vurdumduymaz olmasına deli oldu birden. Ama sonra Lale'nin istediği zaman duygularını saklamakta ne kadar başarılı olduğunu hatırlayınca içini çekti. En iyisi yerine geçip Lale'nin bu müthiş oyunculuk performansını (!) seyretmekti. Masaya doğru yürürken, gördüğü herkesi piste doğru çekiştiren Selçuk'a yakalanmamayı başardığı için rahat bir nefes alsa da bu kadar kolay kurtulacağını sanmakla hata yapmıştı. Onun sonunda ortaya çıktığını gören Selçuk hemen yanında bitmiş, "Halay çekeceğiz!" diye tutturarak koluna yapışıp zorla piste sürüklemişti. Ve bundan sonrası da pistte Lale'yle köşe kapmaca oynamakla geçmişti. Ona yaklaşmaya çalıştığı anda aralarına ya Melis'in ya Selçuk'un akrabalarından biri giriyor, Lale de bunu fırsat bilerek hemen pistin diğer ucuna kaçıyordu. Bir süre sonra Ayşe Hanım ve Filiz Hanım da tuhaf figürler sergileyerek pistte coştukça coşan kızlar grubuna katılınca Lale'ye yaklaşıp onunla konuşmayı denemek ihtimal dahilinde olmaktan çıkmıştı. Çünkü piste gelirken Ayşe Hanım yanında Hilda Hanım'ı, Filiz Hanım ise Leman Hanım'ı getirmişti. Lale'yle şimdi göz göze bile gelemiyorlardı çünkü Leman Hanım'ı gören Lale bir kez daha pistin öbür ucuna kaçmıştı. Bütün bu olanlardan sonra olabilecek en berbat şey ise annesinin bir süre sonra Başak'ı da kolundan tutup piste getirmesi olmuştu! Düğünün başında olduğu gibi yine bir an için Başak'la konuşarak Lale'yi kendince cezalandırmayı düşünse de onun o endişeli bakışlarını görünce bunu yapmaya gönlü el vermedi. Galiba kendisi nasıl Lale'nin her an vazgeçebileceğinden korkuyorsa, aynı şekilde Lale de her an onu Başak'la aldatacağından korkuyordu. Gerçi nasıl olup da bundan korkabildiğini Batu bir türlü anlamıyordu, ona nasıl aşık olduğunu Lale görmüyor muydu ya da görmek istemiyor muydu. Yoksa kendisi mi gösteremiyordu? Bilmiyordu. Bu gereksiz bir korku olsa da bunu Lale'nin içine yerleştiren kendisiydi. Ve o korkunun biraz daha kök salıp dallanıp budaklanması en son istediği şeydi. Sonunda, annesinin Başak'la onu yan yana getirmek için adeta kendini paralamasına rağmen, yorulduğunu bahane ederek masaya döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.