Ne kadar zamandır önünde külçe gibi yığıldığı o kapının dibinde oturduğunu bilmiyordu. Çökmüş kalmıştı buraya. Hareket edemiyordu. Kıpırdayamıyordu. Orada öylece oturuyordu. Kim bilir ne zamandır buradaydı? Bilmiyordu. Bilmek istemiyordu. Buradan kalkmak istemiyordu. Yukarı çıkıp o bomboş odayla terası görmek istemiyordu. Bu ilk değildi, aynı şeyi daha önce de yaşamıştı. Kim bilir kaç defa kalbi korkuyla gümbür gümbür çarparken girmişti bu eve. Lale gitti diye kafasında binbir türlü şey kurarak, cevap alamayacağını bile bile "Lale?" diye diye evin içinde onu arayarak, titreyen ellerle giyinme odasındaki dolap açıp kıyafetlerini görünce rahat bir nefes alarak, her şeyi yanlış anladığı için, boş yere korkuya kapıldığı için defalarca şükrederek kaç sinir harbi yaşamıştı böyle. Aynı korkuyu kaç kez yaşadığını hatırlamıyordu artık. Ama şimdi bu yaşadığı hepsinden farklıydı. O korku bile aklını başından almaya yeterken şimdi birebir gerçeğini yaşıyor olmak, 'acaba gitti mi' diye acıyla kıvranmaktan bin kat daha beterdi. O zamanlar yaşadığı o korku bile ona ağır gelmiş, böyle bir şeye asla dayanamayacağını, bunu kaldıramayacağını düşünmüştü. Lale giderse o da biterdi. Ölürdü. Hep böyle hissetmişti. Ama ölmemişti işte... Yaşıyordu. Yine nefes alıyordu. Ama bunu yapmak burada kapının önünde yığılıp kalmışken bile öyle zordu ki... Nefes almak falan istemiyordu! Bu acıyı yaşamak istemiyordu! Hep bundan korkmuştu zaten. Bu korkusunu yaşamamak için her şeyi yapmaya hazırdı. Lale olmazsa hayatının cehenneme döneceğini biliyordu çünkü. Ama bu kadarını da tahmin edemezdi. Aklının hayalinin almayacağı kadar çok yanıyordu canı. Bu kadarı gerçekten hiç aklına gelmemişti. Hem Lale daha önce hiç gitmemişti ki! Daha önce kafasında kurduğu onca şey Lale söz konusu olduğunda hep biraz fazla mesai yapan hayal gücünün bir ürünü olarak kalmış, hiç gerçeğe dönüşmemişti. Kafasının içinde canlandırdığı şey bile bu kadar canını acıtırken gerçekten bırakıp gittiği takdirde nasıl yaşayacağını aklına bile getirmek istememişti. Ama şimdi... Şimdi Lale gitmişti işte. Şimdi göğsünde hissettiği bu ağrı. Gerçekti. İçi oyuluyor gibiydi, sanki Lale giderken göğsüne bir bıçak saplayıp da gitmişti de şimdi nefes aldıkça yaranın içinde oynayan o bıçak delicesine canını yakıyordu.
Sonunda korktuğu başına gelmişti işte. Sonunda terk edilmişti. Lale artık onu istemiyordu, bırakıp gitmişti. Oturduğu yerde iyice büzüldü, dizlerini karnına çekti. Başını ellerinin arasına aldı. Gözlerini yere dikti kaldı öylece. Bu... Bu nasıl olurdu? Nasıl giderdi? Neden gitmişti ki... Ne yapmıştı ona... Gitmesini gerektirecek ne yapmıştı ki. "Gitti..." dedi kendi kendine. "Gitti..."
Kulağına öyle yabancı geliyordu ki kendi sesi. Sesi değil de, ağzından dökülen sözcüktü aslında ona yabancı gelen. Nasıl giderdi... Nasıl gidebilirdi? Bunca zaman sonra, tam her şey yoluna girdi derken, aylarca aileleri ilişkilerini öğrendiğinde baskıya dayanamayacak, ayrılmak isteyecek diye korkuyla beklemişken, o en zor zamanları birlikte el ele aşmayı başarmışken şimdi niye gitmişti? Hayır bebekleriyle ilgili değildi bu. Olamazdı... O bebek onun olduğu kadar kendisinin de bebeğiydi. Aynı acıyı o da çekiyordu. İçini ezen o korkunç hayal kırıklığı hissini o da yaşıyordu. Ama o hiçbir zaman Lale'yi bırakıp gitmeyi düşünmemişti. Nasıl düşünebilirdi ki. Ne yaparsa onunla yapıyordu. O olmadan nefes bile alamayacak haldeydi. Onsuz hiçbir şey yapamıyordu, tek bir adım bile atamıyordu. Yanında olmadığı anlarda aklı hep ondaydı. Ne yapıyor olursa olsun aklında hep o vardı. Bir tek o. Sadece o! Öyle içine işlemişti ki artık o olmadan nasıl yaşanır bilmiyordu. Lale'yi tanımadan önce nasıl geçiyordu zaman... Onca yıl nasıl geçmişti onsuz. Göğsünde uyuyan sıcak nefesi yokken nasıl uyanmıştı sabahları. Geceleri onu koynuna almadan nasıl uykuya dalmıştı. Öyle kazınmıştı ki içine şimdi onsuz geçen onca yılı nasıl yaşadığını hatırlamıyordu bile. Abartıyor muydu? Biraz fazla mı dramatize ediyordu? Belki de... Hatta muhtemelen öyleydi. Ama şu an böyle hissediyordu işte. Hissedebildiği tek şey buydu. Kafasının içinde dönüp duran "Gitti. Gitti. Gitti!" Lerden başka düşünebildiği tek şey buydu. Lale'yle beraber geçirdiği, daha şimdiden rüya gibi gelmeye başlamış o anlardan elinde kalan son şeydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.