Otelin bahçesinde yankılanan müzik ve davetlilerin uğultusu eş zamanlı olarak artarken Lale başını eğmiş dalgın gözlerle tabağına bakıyordu. Canı hiçbir şey yemek istemiyordu ama masadaki muhabbete katılma zorunluluğundan ancak yemek yeme görüntüsü altında kaçabildiği için başını tabağından kaldırmamaya dikkat ediyor, gevşek parmaklarla tuttuğu çatalıyla tabağındaki yiyecekleri sağa sola itip duruyordu. Yarım saat içinde belki onuncu defa 'Gelmiştir belki?' diye düşünerek yavaşça başını kaldırıp yan masaya baktı. Ama baktığı sandalye son yarım saattir olduğu gibi yine boştu. Batu aşağı yukarı yarım saattir ortada yoktu. Hatta yarım saati de geçmiş olmalıydı. Derya ve Turgut masalarına geldiğinden beri yoktu ortada, kaybolmuştu. Nereye gitmiş olabilirdi ki? Nişanı terk mi etmişti acaba? Sıkılıp odasına çıkmış olamaz mıydı? Gerçi bu ihtimali düşünmek içini rahatlatmaktan çok kalbinin sıkışmasına neden oluyordu! Teselli için sığındığı tek şey hem Ela'nın hem de Begüm'ün hala masada oturuyor olmasıydı. Batu'nun aksine onlar son yarım saattir yerlerinden kalkmamışlardı bile. Peki o zaman Batu neredeydi? Nereye gitmişti? Daha da önemlisi niye gitmişti ve neden geri gelmiyordu!? Ela ve Begüm'le yetinemeyip başkasını da bulmuş olabilirdi zira! Batu'dan beklenmeyecek bir hareket değildi ne de olsa. İyi de bu kadar kısa sürede. Göz açıp kapayıncaya kadar. Yani nasıl olacaktı ki? Ne ara yeni birini bulmuş olabilirdi? Tamam istediği her kadını rahatlıkla elde ettiğinin farkındaydı, hatta buna en iyi örnek de kendisi olabilirdi ama o kadar da değildi herhalde!
Sıkıntıyla hafifçe doğrularak önündeki beyaz şarap kadehinden bir yudum alırken gözlerine hakim olamadı, bakışları bir kez daha Batu'nun Ela ve Begüm arasındaki boş sandalyesine kaydı. O boş sandalyeye her baktığında morali biraz daha bozuluyordu. Kimseyle göz göze gelmemek için bakışlarını aşağıya doğru indirerek kucağında birleştirdiği ellerine bakmaya başladı. Kendini tutmak için insanüstü bir çaba harcamasa bu kadar insanın içinde ağlamaya başlaması an meselesiydi. Nereye gitmişti ki? Öyle bir anda nereye kaybolmuştu?
Kendi düşüncelerine dalıp gitmişken birinin bakışlarını üzerinde hissedince elinde olmadan heyecanlandı. O heyecanla başını kaldırıp Batu'nun masasına doğru baktığında, hissettiği bakışların zannettiği gibi yerine dönen Batu'ya değil, çaprazında oturan Cemal'e ait olduğunu görünce hayal kırıklığı cam gibi battı içine. Batu'nun ne yerine döndüğü vardı ne de ona baktığı. Batu hala ortalarda yoktu ama Batu'nun bir zamanlar yanına yaklaşıp ona selam vermesine bile tahammül edemediği Cemal yalnızca yarım metre uzağında gözlerini dikmiş ona bakıyordu. Hayalle gerçeğin arasındaki fark öyle keskindi ki keyfi biraz yerinde olsa durumdaki ironiye gülebilirdi bile belki ama şimdi hiç içinden gelmiyordu ne yazık ki... Cemal'in bakışlarını fark etmemiş gibi yapmaya çalışarak yeniden başını önüne eğdi. Yüzüne doğru yaklaştırdığı ellerini inceliyormuş gibi görünmek için büyük bir dikkatle tırnaklarına bakıyor, daha birkaç saat önce yaptırdığı manikürünü bozmaya aldırış etmeden tırnaklarını ağzına götürerek etlerini dişleyip koparmaya çalışıyordu. Tırnaklarındaki kırmızı oje bile ona Batu'yu düşündürüyor, onunla ilgilenmek yerine bütün dikkatini oje sürmeye vermek gibi affedilemez bir hata yaptığı için "Ben süreyim ojeni!" diye dibinde bitip çocuk gibi bütün parmaklarını kırmızı ojeye buladığı o Pazar akşamlarını hatırlatıyordu. Batu'nun yatağa devirdiği ojenin kurumasını bile beklemeden o çarşafların üzerine devrildikleri an aklına gelince bir parmağını daha sinirle ağzına götürüp etini kemirmeye başladı.
"Lale? İyi misin sen?"
Cemal'in sesini duyunca gözlerini devirmemek için kendini son anda frenleyebildi. O konuşmak istemedikçe insanlar üzerine üzerine geliyor gibiydi.
"İyiyim." dedi dikkatle tırnaklarına bakmaya devam ederken. "Niye sordun?"
"Ne bileyim, biraz dalgın gibisin?" derken hala dikkatle Lale'ye bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.