"Off Lale sen kendi evinde de bu kadar uyuz musun yoksa beni delirtmek için bilerek mi böyle ağırdan alıyorsun?"Ağzından ters bir şey çıkmasına engel olmak için dudaklarını ısırarak sabırla içini çekti Lale. "Daha biraz önce bitmek üzere dedim ya Melis."
"Bitmek üzere olmasının bana bir faydası yok ama!"
Kendisine bahşedilen soğan doğrama görevinden bir anlığına başını kaldırarak yaşlı gözlerle Lale'ye bakan Derya ise dilini tutamadı yine. "Hakikaten ama Lale, yarım saattir bir salatayı yapamadın ya."
"Çok konuşma da kendi işine bak sen!"
"Ben kendi işimi bitirdim bile kızım, kısırı yaptım işte ellerinden öper. Sana yardım edeyim diye soğan doğruyorum ben."
"Ya napayım çok üstüme geliyorsunuz, daha bir hafta önce kaza yapmış bir insanım ben."
"Al ya, kaza yapmanla elinin bu kadar ağır olmasının ne alakası varsa... Tabii alışmışsın Batu'nun seni nazlamasına, biz iki laf edince hemen 'çok üstüme geliyorsunuz' oluyor."
Lale uzanıp önünde duran yeşil soğanlardan birini kafasına fırlatınca dik dik baktı Derya. "Akıllı ol bak Melis'e söylerim!"
Melis kazadan sonra Lale'ye moral olması amacıyla o Pazar evlerinde küçük bir davet vermek istediğini ilan etmiş, onun istekleri karşısında boynu kıldan ince olan Selçuk ve diğerlerine de boyunlarını büküp bu davete katılmak düşmüştü. Gerçi bu davet en çok Derya ve Turgut'a yaramıştı, ilişkilerinde henüz bir ilerleme olmadığından biri İskenderun'da, diğeri de İstanbul'da çalışmaya devam ediyor, Derya ailesiyle birlikte yaşadığı için hafta sonları görüşmeleri de hiç kolay olmuyordu. Bu bakımdan Melis'in daveti ikisine de ilaç gibi gelmiş, Cuma akşamından soluğu Adana'da almışlardı. Lale ve Batu ise Pazar sabahı gelmişler, gelir gelmez de Melis tarafından çalıştırılmaya başlamışlardı. Batu sonradan kaytarmayı başarsa da Lale geldiğinden beri kendi adına verilen davet için mutfaktaydı.
Melis telaşla bir oraya bir buraya koşuşturduğundan kısa bir süreliğine kızlara laf yetiştirmeyi bırakınca alışılmadık bir şekilde sessizlik düştü aralarına.
"Babanla hiç konuştun mu?" diyerek sessizliği bozan Derya oldu sonunda.
Melis ters bir bakış attı ona. Lale gelmeden önce bu konuyu nasıl açacaklarını konuşmuşlardı Derya'yla. Ama yaptıkları bütün planlara rağmen Derya her zamanki patavatsızlığını konuşturarak yine damdan düşer gibi sormayı yeğlemişti nedense. Ve Lale de tahmin ettiği tepkiyi vermişti işte. Derya daha cümlesini tamamlamadan, "baban" dediği anda kaçmıştı yüzünün rengi.
Başını iki yana salladı sessizce, başka bir şey söylemedi. Söyleyemedi çünkü bu konu çok ama çok canını acıtıyordu. Şans eseri sağ salim atlattığı çok büyük bir trafik kazası geçirmiş, ölümden dönmüştü hem de babasının yanında ayrıldıktan sonra. Ama babası nasıl olduğunu merak etmemiş, ne görmeye gelmiş ne de bir kere arayıp sesini duymak istemişti. Eskiden babasının nasıl üstüne titrediğini düşününce gözleri doldu. Dışarı çıktığında saat başı arayıp ne zaman eve döneceğini soran, geldiğinde onu "Nerede kaldın Laloş, özledim ya" diye karşılayan babası şimdi öldü mü kaldı mı diye merak bile etmiyordu.
"Metin Amca'yla babam da hala konuşmuyorlarmış onunla.
"Babam çok kızgın zaten. 'Bir yerde görsem temiz bir dayak atacağım' deyip duruyor."
"Evet babam da söyledi, Lemi Amca'yı bir güzel pataklamayı düşünüyorlarmış ama 'Lemi de bunu bildiği için hiç karşımıza çıkmıyor zaten' dedi, kaç haftadır görmemişler hiçbir yerde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.