Arka arkaya derin nefesler alarak onu eve götürecek o kısa mesafeyi yürüdüğü her saniye ömründen ömür gidiyormuş gibi geliyordu artık Lale'ye. Bir saniyede binbir düşünce geçiyordu aklından. Şu sokaktan eve doğru kim bilir kaçıncı yürüyüşüydü bu... Bu sabah Arsuz'da geçirdiği kaçıncı sabahtı kim bilir? İşin içinden çıkamazdı hesaplamaya kalksa, onu biliyordu. Hep çok sevmişti Arsuz'u. İskenderun'dan bile çok. Küçüklüğünde okulların bir an önce kapanması ve yazlığa geçmeleri için nasıl sabırsızlandığını anımsadı içi sızlayarak. Eylül geldiğinde ise ağlaya ağlaya İskenderun'a geri dönüşünü. O "Arsuz'da okula gideyim ben n'olur, hep burada kalalım." diye içini çeke çeke ağladıkça babasının kendisini kucağına alıp teselli edişi, ağlaması kesilsin diye havalar soğuyana kadar her hafta sonu yazlığa geleceklerine dair söz verişi dün gibi aklındaydı. Ama bunları hatırlamak ilk defa gülümsetmiyordu onu. Tam tersine içindeki huzursuzluğun çığ gibi katlanarak büyümesine yol açıyordu. Biraz ilerden görünen o çok sevdiği aile yadigarı evleri gözüne hiç bu kadar ürkütücü gelmemişti daha önce. Liseyi Tarsus Amerikan'da okumak için kışları Mersin'de geçirdiği senelerde, ilkbaharda hava ısınır ısınmaz Melis ve Derya'yla beraber bütün arkadaşlarını toplayıp Arsuz'a kaçarlardı. Ve bu kaçışların birinde ne dolaplar çevirdiklerini anlayan anneannesi Hilda Hanım her zamanki gibi hiç zaman kaybetmeden telefona sarılıp babasına yetiştirmişti Arsuz'da olduklarını. O gece babası hiç beklemedikleri bir anda, patlamaya hazır bir bombayı andıran bir yüz ifadesiyle kapıya dayandığında bile bu kadar korkmamıştı. Çünkü babasının asıl sinirlendiği onca insanı toplayıp gizlice Arsuz'a gelmeleri değil, bu insanların arasında Cemal'in de bulunmasıydı. "Sen bu çocuğu benden habersiz nasıl benim evime sokarsın!" diye ortalığı birbirine katmıştı. O zaman bu olay yüzünden günlerce ağlamıştı. Şimdi düşününce ne kadar komik geliyordu. On küsur sene önce değil de birkaç yüzyıl geride kalmıştı sanki o günler. Ama tarih garip bir şekilde tekerrür ediyordu. Yıllar önce o gün diğer arkadaşlarıyla beraber Cemal'i de tamamen masum duygularla çağırmıştı evlerine. Oysa şimdi... Şimdi durum ne kadar farklıydı. Bir yıla yakın bir süredir babasının evinde, onun asla onaylamayacağını bildiği sevgilisiyle birlikte yaşamıştı. O evde sevgilisiyle birlikte, babasının asla öğrenmesini istemeyeceği neler neler yapmıştı. Sadece o evde de değil, burada Arsuz'daki evde de... Hatta Paris'te kaldığı evde de! Babası taa yıllar önce bile bu tür şeylerden bu kadar rahatsız olan bir adamken, şimdi dün akşam öğrendiklerinden sonra neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordu.
Paris'te Batu'yla geçirdikleri o rüya gibi kısa tatil aklına gelince yeniden Batu'ya kaydı düşünceleri. Zaten hep böyle oluyordu. Batu'dan tamamen bağımsız bir şey düşünürken bile nasıl oluyorsa kendini bir şekilde yine onu düşünürken buluyordu. Oysa ondan ayrılalı toplasa daha üç dakika ya olmuş ya olmamıştı. Batu'nun kederli bir bakışla "Ben seni daha çok seviyorum, unutma olur mu?" deyişi aklına gelince bir kez daha gözleri doldu. Ya öyle olmasaydı? Batu kendisini sevmiyor olsa ne yapardı? Nasıl dayanırdı buna? Adımlarını yavaşlattı, ağır ağır arkasına dönüp Batu'ya baktı. Birkaç dakika önce onu bıraktığı yerde duruyordu işte. Elleri cebinde, hiç kıpırdamadan ona bakıyordu. Sokağın ortasında, aralarındaki mesafeye aldırmadan bir süre öylece durup baktılar birbirlerine. Batu'nun yüzünden okunan endişeyi buradan bile fark edebiliyordu Lale. Gülümsemek için kendini zorlayarak hafifçe el salladı ona. Ve Batu'nun bir şey yapmasını beklemeden hızla önüne dönüp yürümeye devam etti. Biraz sonra bahçe kapısına gelmişti. Kapıyı itmeden önce derin bir nefes alarak başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Sonra da boynunu çevirip bir kez daha Batu'ya. İçinden geçen arkasına bile bakmadan buradan uzaklaşmakken, Batu'yu görünce ne yapması gerektiğini yeniden idrak eder gibi oldu. Ve içini çekerek kapıyı itip bahçeye adım attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.