Batu boğazındaki düğümden kurtulabilmek için ardı ardına yutkunarak onlara bakıyordu. Hayatında hiç kimseyi gördüğüne bu kadar sevinmemişti. Tabii Lale'yi gördüğü anlar bu klasmanın dışındaydı. Ama şu an onun için gerçekten de bir mucize gerçekleşmiş gibiydi. Lale'nin yeğenleri Daniel ve Lena yumurta reyonunda birbirlerini itekleyerek kavga ederken arkalarından koşuşturan anneleri Melisa da onlara söyleniyordu. Bu tabloyu izleyen Batu'nun ise yüzü binlerce walt'luk bir gülümsemeyle aydınlanmıştı. Pazar sabahı bu saatte Mersin'deki bir süpermarkette ne aradıklarını bilmiyordu ama onları karşısına çıkaran her neyse ona minnettardı! Alışveriş sepetini falan bırakıp onlara doğru yürümeye başladı.
"Ya çekil ben alacağım yumurtaları!" diyerek dikleniyordu abisine Lena. Birkaç ay içinde ne kadar büyüdüğünü görünce gözlerine inanamadı Batu. Geçen yazki o bebeksi halini atmıştı sanki üzerinden. Ama yüzündeki o ifade hala aynıydı, Lale'nin birebir kopyasıydı. Gözleriyle aynı renkteki mavi elbisesiyle öyle sevimli görünüyordu ki onu görünce günlerdir kapkaranlık kesilmiş dünyası biraz aydınlanmıştı sanki Batu'nun.
"Hayığ ben alacağım!" diye bağırarak altta kalmayan Daniel'ın birkaç ayda epey boy attığı belliydi. Geçen yazki bücür haline göre çok daha uzun görünüyordu. Ama anlaşılan pelteklik sorununu hala çözememişti. Batu gülerek geçen yaz Arsuz'da geçirdiği dört günü kendisine zehir etmeyi başaran bu küçük canavara baktı. Boy atmıştı büyümüştü ama "r"leri "ğ" olarak telaffuz ediyordu halen. O da çok şıktı bugün. Melis'in nişanı için verilen davette giydiği gömlekle pantolonu giymişti.
Batu reyonların arasına gizlenerek onları izlemeye başladı. Zaten o kadar yüksek sesle konuşuyorlardı ki daha fazla yaklaşmasına gerek bile yoktu. Sessiz marketin içinde çın çın çınlıyordu bağırışları.
"Anne şuna bir şey söyle yaa." diye mızmızlanıyordu Lena."Yeter artık kavga etmeyin!" dedi Melisa yorgun bir sesle. "Bakın gerçekten sinirleniyorum, babanıza söyleyeceğim artık." deyince iki çocuğun da üstüne gözle görülür bir tedirginlik oturmuştu ama fazla uzun sürmedi bu. Lena kalçasıyla abisini yumurta reyonunun önünden itince Daniel öfkeyle bağırmaya başladı.
"Ya sen gitsene buğadan, bunlağ benim yumuğtalağım olacak."
"Hayır olmayacak işte." diye ayağını yere vurarak bağırdı Lenaç "Tetoş'la boyadığımız bütün yumurtaları kırdın. Sen cezalısın. Bu bayram senin yumurtan olmayacak işte. Benim olacak bunlar." diyerek abisine kafa tutarken Lale'ye o kadar benziyordu ki. Batu gözlerine inanamıyordu. Yirmi yıl geriye gitmiş de Lale'yi izliyormuş gibi hissediyordu kendini.
"Pışıııık." diyerek işaret parmağıyla göz altını aşağıya doğru çekti Daniel. "Çok bekleğsinn. Bunlağ benim yumuğtalağım olacak işte, veğmeyeceğim sana." diyerek kardeşini var gücüyle itti Daniel. "Laloş gelince bunlağı baştan boyacağız biz zaten."
Batu'nun ağzı şaşkınlıkla aralandı. Doğru duymuştu değil mi? Laloş geldiğinde yumurtaları boyayacaklarını söylemişti Daniel. "Laloş geldiğinde." İyi de ne zaman gelecekti Laloş? Yakın bir zaman diliminden mi bahsediyordu acaba bu çocuk? Yoksa söyledikleri bir varsayımdan mı ibaretti? Bunu nasıl öğrenebilirdi ki? Hem bu yumurta boyama olayı neydi? Aralarında bir şifre falan mıydı acaba? İki kardeşin bu tuhaf yumurta düşkünlüğü nerden çıkmıştı hiç anlamamıştı.
O bu olup bitenlere anlam veremeden düşünüp dururken Lena abisine laf yetiştiriyordu."Ben de boyayacağım. Laloş bana da boyatır." dedi havayla saçını omuzun arkasına atarak.
"Hayığ sana boyatmayacak işte. Biz ikimiz boyayacağız Laloş'la. Sen boyayamayacaksın."
"Asıl sen boyayamayacaksın. Tetam'ın boyadıklarının hepsini kırdın çünkü! Bunu öğrenince Laloş bir daha yumurta falan boyamaz seninle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Çiçekleriii
RomanceBirbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın beraberinde getirdiği engellerle boğuşurken hayatları baştan aşağı değişen iki insanın güneyin sıcağında geçen hikayesi.