Farklı Duygular...3 ay sonra
Kerim'i İslam ile tanıştırmaya karara vermemin üzerinden(16.bölüm) tam 3 ay geçti. Koskoca 3 ay. O günden beridir Kerim'le ne konuştum, ne de gördüm. Bu Kerim için çok tuhaf bir durumdu. En azından hafta da 1 kez karşıma çıkar benimle konuşmaya çalışırdı. Acaba gerçekten de magazin programında gördüğüm gibi hayatında başka biri mi vardı? Yoksa sadece benden sıkıldığı için mi artık karşıma çıkmıyordu? Kafamdaki sorular başımın ağrımasına neden olmuştu artık. Alarmımın sesiyle düşüncelerim dağıldı ve sakince yataktan kalktım. Sabah namazından sonra, düşüncelerimin yüzünden uyuyamamıştım.
Banyo ya girip abdestimi aldım ve salona gittim. Saat 08:30'du ve bizim dersimiz saat 10:00'daydı. Bu nedenle kahvaltıyı sakin sakin hazırlayabilirdim.
Kahvaltıyı hazırlamaya başladığımda da düşünceler peşimi bırakmamıştı. Kerim'i neden görmüyordum? Aslı abla'yı da görmeye gelmiyordu. Bu 3 ay içinde Aslı abla ve Mert bir kaç defa bize gelmişlerdi ve bende Mert'i doyasıya sevmiştim. O sırada da Aslı ablanın ağzından Kerim'e dair bir şey duymamıştım. Aslında bu düşüncelerim çok saçmaydı. Ben neden Kerim'i bu kadar düşünüyordum ki? Hayır, ondan bana neydi? Niye onu görmek ya da görememek umrumdaydı? Bir 'La havle' çekip Nisa'yı uyandırmak üzere onun odasına gittim. Kapının önünde durup, kapıyı 3 defa tıklattım ve kapıdan uzaklaştım. Uygun olan davranış buydu. Nisa dan ses gelmeyince yavaşca kapıyı açıp içeri girdim. Nisa yine her zamanki gibi mışıl mışıl uyuyordu. Bu gün canım, Nisa'ya gıcıklık yapmayı bile istemiyordu. Sakince ona seslenerek uyandırdım ve uyandığına emin olunca mutfağa geçtim. Ben çayları doldururken Nisa geldi."Hayırlı sabahlar."dedi. Bende ona gülümseyip aynı şekilde karşılık verdim ve kahvaltımızı etmeye başladık.
***
Nisa'yla kahvaltımız bitince beraber okula gitmiştik ve dersimize girmiştik. Şimdi de Nisa ve Bahar ödev olarak onlara verilen sunumu hazırlamak için kütüphanedelerdi. Bense bu gün cemaatle namaz kılıp ferahlamak için okulun yakınında ki cami'ye gittim. Cami'nin lavabosunda abdestimi aldım ve cami'nin bayan bölümüne çıktım. Öğlen namazımızı camaat'le kılıp tesbihatımızı da yaptık. Daha sonra, ayakkabılarımı alıp merdivenlerden aşağı indim ve cami'den çıktım. Etrafıma baktığımda az ileride cami avlusunda ki banklarda arkası dönük otutan iki adam dikkatimi çekti. Neden bilmiyorum ama, içimden bir his onlara bakmamı söylüyordu. Neden böyle hissetmiştim şimdi?
O Kerim miydi?
Ah. İnanmıyorum bu gerçekten Kerim'di ve konuştuğu da cami'nin imamıydı. Ne konuştuklarını duymak için o tarafa doğru usulca yaklaştım. Söyledikleri zar zor anlaşılıyordu.
"Hocam, ben hala anlamıyorum. Neden benim sevdiğim insana bakmam yasak? Neden ona özgürce dokunmam yasak?"diye sordu Kerim. Sorduğu soru kalbimin ezilmesine sebep olmuştu. Onun böyle cami'ye geldiğini, islamı öğrendiğini görmek beni mutlu etsede, söyledikleri içimi acıtmıştı.
"Çünkü evlat, sana şöyle bir örnek vereyim. En değerli ve güzel mücevherler ulaşılamayacak yerler de saklanır öyle değil mi? Onlara herkes dokunamaz. İşte islamda da kadın aynen bir mücevher gibi değerlidir. Ona sadece sahibi yani helali dokunup, sadece o konuşabilir. Eğer sevdiğinle beraber olmak istiyorsan. Onunla konuşmaya ya da ona dokunmaya çalışma. Onu helalin yapmaya çalış."diye uzun bir konuşma yaptı imam. İmam'ın her sözünde Kerim'in gözleri daha çok parlıyordu. Onun gözlerinin parladığını, başkası için olan mutluluğunu gördükçe benim gözlerimdeki parlaklık sönüyordu. Ben o başkasının helali olsun istemiyordum. Bunun tek nedeni olabilirdi. İtiraf etmek zordu ama ben galiba Kerim'i seviyordum.
"Saolun hocam. Çok yardımcı oldunuz. Ben gidiyorum Allah'a emanet olun."dedi ve hızlıca gitti. Öylece baktım arkasından. Umutsuzca. Ne bekliyordum ki? Kerim'in beni sevmesini mi? Ahh çok salaktım gerçekten.
Gerçi sevse ne olurdu ki. Biz olmazdık. Bi kere o her türlü zina'ya ve harama bulaşmış bir insandı. Tamam bende hatalar yapıyordum ama Kerim gibi değildim. Biz tamamen farklıydık.
Gözlerime dolan yaşları ustalıkla geri gönderdim ve arabama doğru yürüyüp bindim. Kerim'i bu kadar düşünmem bile yalnıştı. Bu bana göre gelecekteki eşime, helalime haksızlıktı.***
Ertesi gün daha bir bitkin uyanmıştım. Brdenim yorgun değildi ama ruhum yorulmuştu. İstanbul'a gelirken tek hayalim Müslüman Bir Pisikolog olmaktı. Birde şimdiki halime bak. Ben ne yapıyordum? Gerçekten de oturup kendimi bir sorgulamam gerekirdi. Annem ve babam beni İstanbul'a ne umutlarla göndermişti, ben ne yapıyordum. Bundan sonra kendime bir çeki düzen vermeliydim. Öncelikle nefsime hakim olmalıydım. Şunu da bilmem gerekiyordu ki.
Kerim'den bana yar olmazdı!
Bi kere o beni sevmiyordu. İkincisi de ben anne ve babamın rızası olmadan (Allah'ın izniyle)bir şey yapmazdım. Babam büyük bir güvenle beni buraya göndermişti ve benim de görevimi yerine getirmeliydim.
Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimi dağıttım. Biraz dolaşsam iyi olacaktı galiba. Ne de olsa bu gün dersim yoktu. Yatağımdan kalktım ve banyoda abdestimi aldım. Geri odama döndüğümde dolabımın karşısına geçtim. Dolap'ta göz gezdirirken, basit lacivert bir pileli etek ve beyaz bir gömlek aldım. Onları üzerime giydim ve üstüne de kot pardesümü giydim. Başıma da koyu mor eşarbımı taktım ve uçlarını omuzlarımdan sarkıttım.
Hazır olduğumda odadan çıktım ve salona girdim. Salondaki aynalı konsolun önündeki not kağıtlarını ve kalemi aldım. Nisa'nın beni merak etmemesi için yazıyordum bu notu."Ben biraz dolaşacağım bitanem. Uyanınca beni göremezsen merak etme. Biraz kafa dağıtıp gelirim. Öptüm :-*"
Yazdım ve mutfak masasını üstüne bırakıp dış kapıya çıktım. Ayağıma siyah spor ayakkabılarımı giydim ve merdivenlerden aşağı indim.
Apartmandan çıkıp evimize en yakın sahile doğru yürüdüm. Yaklaşık bir 25 dakika sonra sahilde bir bankta oturmuş halimi düşünüyordum. Evet, Kerim'i sevdiğimi kabul ediyordum ama olmayacağını da kabul ediyordum.Ahh kendime verdiğim sözleri, Kerim'in yüzünden tutamıyordum. Onu düşünmeyeceğim diyordum ama beş dakika geçmeden düşünmeye başlıyordum. Benim bir an önce Kerim'i unutmam gerekti. Acaba Ankara'ya mı dönsem?
'Ayy saçmalama Ravza. Sırf böyle bi şey için hayallerinden mi vazgeçeceksin kızım.'
Diyen iç sesimin azarlaması düşüncelerimi durdurdu. Benim bir iç sesim mi varmış. Allah Allah şimdiye kadar neredeydi acaba. Ben düşüncelere dalmışken yan tarafımdan bir ses geldi.
"Ravza."diye. Dönüp bakmadım. Biliyordum Kerim'di. Ayağa kalkıp başımı yere eğdim.
"Efendim."dedim resmice. Sanki yumuşak konuşsam anlayacakmış gibi hissediyordum.
Her zaman konuşurken bana baktığını hissederdim ama bu defa hissetmiyordum. Galiba Kerim islamı gerçekten öğrenmeye başlamıştı. Bu beni mutlu etti ama belli etmedim."Biraz konuşabilir miyiz?"dedi mahcupca. Onu hiç böyle görmemiştim.
"Ne konuşacağız?"dedim. Yüzüne bakmıyordum ama bıkkın bir ifadesi olduğuna emindim.
"Ravza, gerçekten önemli bir konu. Bana sadece bir kaç dakika ayıramaz mısın?"dedi. Yarı bıkkın yarı mahcup tonda. O nasıl oluyorsa.
"Pekâlâ."dedim kafamı sallayarak. Oda konuşmaya başladı;
"Ravza bak! Konuyu uzatmayacağım. Ben...S-sen-i sev-v-iyorum ve helaim ol istiyorum. Benimki öyle haram değil, Helal Sevda. Benimle evlenir misin?"dedi. Şok olmuştum şuan. Ne yani o imama bahsettiği, sevdiği kız ben miydim? Ne demeliydim? Evet, onu seviyordum ama ondan emin olamıyordum. Hem anneme,babama ne diyecektim? Eğer evet dersem yüzlerine nasıl bakardım? Ya da onlar beni anlar mıydı? Kerim'i sevdiğimi söylesem ne derlerdi? Şimdi ben ne yapacaktım?
Dostlar,
Bölümü çok kısa zamanda yazdım umarım olmuştur. Pek içine sinmese de sizi bekletmemek için paylaştım. Sizce Ravza ne cevap verecek? Cevabının sonucu ne olacak?
Bu arada vote ve yorumlar için çok teşekkür ederim. Hepiniz Allah'a Emanet Olun...😊💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Ömür Sev Beni
Teen FictionRavza Korkmaz, 19 yaşında tesettürlü bir genç kızdır. Hayatını islama göre yaşamaya çalışıyordur. Çevreden sessiz ve sakin görünsede çok hareketli ve eğlencelidir. Sinirli bir yapısı olsada genelde etrafına yansıtmaz... Kerim Karayel, 24 yaşında müs...