Lacivert takım elbisesini ve beyaz gömleğini giyip bordo kravatını taktı. Aynanın karşısına geçip saçlarını güzelce taradıktan sonra kendine bir göz attı. İyi göründüğünü düşünüyor bu yüzden gülümseyip aynadaki yansımasına göz kırpıyordu. En sonunda hazırdı ve Penny ile buluşabilirdi. Odasından çıkıp uzun ve dar koridorda yürümeye başladı. Beyaz ışıklarla aydınlanan koridorda sahnesine çıkmaya hazırlanan bir yıldız edasıyla adımlarını atıyordu. Onun bu halini gören Tom, Profesörün yanına gelerek bir elini Profesörün omzuna koydu ve
"Rick'in buraya bir yıldız aldığını bilmiyordum."
dedi. Profesör durdu ve gülümsedi. Tom'a doğru yöneldi. Yüzündeki o havalı ifadesi gidip yerine bir mahcubiyet bıraktı.
"Rick'ten izin almama yardımcı olduğun için teşekkürler Tom..."
"En iyi arkadaşlar ne içindir!"
Tom bunu söyledikten sonra birbirine bakıp gülümsediler ve Profesörü götürecek olan araca doğru yöneldiler. Araç siyah mat bir cip idi ve oldukça gösterişliydi. Cipin yanında ise Doksan Dokuz duruyordu. Siyah kıyafetleriyle adeta cip ile kamufle olmuştu. Tom cipe kadar Profesöre eşlik ettikten sonra oradan ayrıldı. Tom ayrılır ayrılmaz Doksan Dokuz alaycı bir tavır takındı.
"Demek dersi ekiyorsunuz. Doğrusu hiçbir öğretmenin sevgilisi için dersi ektiğini görmemiştim."
"Gördüğün gibi... Tıpkı senin gibi eğitim aşkıyla yanıp tutuşuyorum."
"Bir şeylerin aşkıyla yanıp tutuştuğunuz belli ama bunun eğitim için olduğunu söyleyemeyeceğim."
İkisi birden bir kahkaha patlattıktan sonra Profesör ciddi bir tavır takındı. Ses tonunu biraz sertleştirdi.
"Bu günlük dersimi Tom aldı. Lütfen ona zor anlar yaşatma demek isterdim ama gördüğüm kadarıyla onla benden daha iyi anlaşıyorsun."
Profesör açıklamasını yaptıktan sonra arabanın arka kapısını açıp arka koltuğa oturdu ve kapıyı kapadı. Sonuna kadar açık olan cama Doksan Dokuz dirseğini dayayıp,
"Gergin görünüyorsunuz Profesör... Bu her halinizden belli oluyor ama merak etmeyin. Senaryoyu bildikten sonra hiçbir oyun insanı şaşırtamaz. Oyuncular ne kadar usta olursa olsun..."
dedi ve dirseğini geri çekti. Profesörün yüzündeki gerginlik ise biraz hafifledi ve suratında bir gülümseme belirdi. Daha sonra sonuna kadar açık olan camı kapattı ve şoföre sürmesini söylemesiyle araba hareket haline geçti. Profesör derin düşüncelere dalmaya başlamış. Her geçen dakika onu düşüncelere boğmuştu. Herkesin taktığı bir maske vardı bu dünyada peki o hangi maskeyi takıyordu? Peki ya arkadaşları, yakınındaki insanlar... Ve o hangi amaç uğruna hayatı boyunca o maskeyi takmıştı? Daha önce bu maske bu kadar ağır mıydı yoksa ağırlığını şimdiye kadar hiç bu denli hissetmemiş miydi? Peki ya neden hissetmemişti? Belki de daha önce hiç bu kadar düşünmemişti ve kendi benliğini hayatı boyunca hissedemediği için bir maskeye muhtaç kalmıştı. Peki ya taktığı maske onu kendisi mi yaptı yoksa çevresi tarafından oluşturulup mu ona verildi? Cevabı hayırdı çünkü eğer o yapsaydı ona kendinden bir şey katardı, bu da zaten maskeyi yok ederdi. Sağ elini yüzüne götürerek avuç içini yüzünde gezdirmeye başladı. Maskeyi arıyor ve onu suratından çıkarıp atmaya can atıyordu. Kendisini bu denli düşüncelere kaptırırken onu şoförün seslenmesi kendine getirdi.
"Geldik efendim."
Profesör teşekkür edip arabadan ayrıldı. Hızlı adımlarla restoranın içine girdi. Geldiği restoran ünlü bir Fransız restoranıydı. Oldukça ihtişamlı olan bu restoranda yürürken sabahki havası az da olsa yerine gelmiş keyiflenmişti. İçeride Penny'i armaya başladı ve en sonunda onu bulmayı başardı. Penny cam kenarına oturmuş, aldığı kırmızı şarabını yudumlarken Profesörün gelmesini bekliyordu. Profesörün geldiğini görünce yüzüne hafif bir gülümseme geldi. Profesör, Penny'nin kırmızı şarap içtiğini görünce kendisine de bir tane söyledi. Penny biraz ciddi, biraz alaycı bir tavır sergileyerek Profesörle konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Детективи / ТрилерProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...