Profesör duygularının Alex'in bedenine hapsedildiğini öğrendiğinden beri onu büyük bir itina ve özenle izliyordu. Her hareketinde bir parça da kendini arıyor kendisini o sıkışmış bedenden kurtarmak istiyordu. Alex ise bu durumun oldukça farkındaydı ve rahatsız oluyordu. Doksan Dokuz'u gördüğü ilk fırsatta koşarak yanına gitti ve endişeyle hemen durumunu dile getirdi.
"Profesör dün ve tüm bu sabah beni bir sapık gibi izledi."
Doksan Dokuz hafifçe gülümsedi ve saatine baktı. Saat neredeyse öğlen olmuş ve o daha okula gitmemişti. Derin bir iç çektinden sonra Alex'e yönelerek
"Okuldan dönmemi bekleyemez misin? Gelince onunla ilgilenirim."
dedi. Alex'in endişeyle gözleri yeniden parladı. Hayır anlamında başını hızlıca sallamaya başladı ve ekledi.
"Onun neler yapabileceğini bilmiyorsun Doksan Dokuz..."
Tam bunu söylediği anda Profesör yanlarına gelmiş ve Alex'in son dediğini duymuştu. Uykusuzluktan kızarmış gözleriyle Alex'i tekrardan süzdü. Onun gözlerine hafifçe baktı ve derinlerde bir şeyler aradı. Tek gördüğü Alex'in ona canavar gibi baktıydı. Alex'in haklı olabileceğini düşündü. Ne de olsa insanlığının son parçaları onun içindeydi... Bu yüzden onu geri almalıyım diye düşündü... Ve bu düşünce onun tüm bedenine hakim olduğunda birden Alex'in üstüne atlayıp onu yere düşürdü ve tüm gücüyle bağırdı.
"Onu bana geri ver!"
Profesör'ün tüm gücüyle bağırmasına karşılık Alex de tüm gücüyle bağırmış tüm koridor onların sesleriyle yankılanmıştı.
"HAYIR!"
Alex bunu o kadar kararlı bir şekilde söylemişti ki Alex'in boynuna dolanan elleri çözünmüştü. Doksan Dokuz Profesör'ün ellerinin çözüldüğünü gördüğü vakit hızlıca onu Alex'in üstünden çekti. Profesör'ün üstünden çekilmesiyle ayağa kalkan Alex Profesör'ün ağlayan gözlerine baktı. Nazik bir tonla
"Veremem..."
dedi. Profesör göz yaşlarını silip burnunu çekti ve hüzünle ona yalvardı.
"Lütfen... Anlamıyorsun... onlara ihtiyacım var."
Alex yeniden sertleşmiş ve ciddi bir tonla cevaplamıştı.
"Ben senin kalbinim Profesör ve kalbin olarak sana şunu söylüyorum. Her geçen saniye içimi nefretle dolduran bir bedende daha fazla durmak istemiyorum."
Cümlesini bitirir bitirmez Alex yanlarından hızlıca uzaklaşmaya başladığında Profesör gözlerini yavaşça kapattı ve yanaklarından iki damla yaş süzüldü. Doksan Dokuz sağ elini Profesör'ün omzuna koydu. Nazik bir sesle:
"Gitmeliyiz..."
dedi. Ardından yavaşça laboratuvara beraber yürümeye başladılar. Birkaç dakikanın ardından Doksan Dokuz konuşmaya başladı.
"İnsanın kalbinin konuşması garip değil mi, Profesör? Normalde biz onlara; beni hep aptal durumuna düşürüyorsun derken bu dünyada onlar bize bağırıyorlar."
Profesör acıyla gülümsedi ve zar zor hareket eden dudaklarıyla:
"Belkide gözleri ve ayakları ya da diğer her şeyleri olmadığı için onları hiç ciddiye almadık. Şimdide bedelini ödüyoruz... Onları çıkarlarımız uğruna satmanın bedelini... Son noktaya geldiğimizde de ölmeyi diliyoruz, tıpkı benim gibi... Belki de bileklerimi kesip akan kanımla yüzüme bir gülücük kondurmalıyım ve son saniyelerimde kendime mutluyum yalanını söylemeliyim... Çünkü kendimi o plastik mankenlerden farklı göremiyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Mystery / ThrillerProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...