Tamı tamına üç hafta geçmiş, işler karmaşık bir hal almaya başlamıştı. Doksan Dokuzu üç haftadır hiç görmemiş ve bununla ilgili hiç kimse bir şey söylememişti. Bir boşluk oluşuyordu içinde. Her gün sınıfa gidip arka sıranın boş olması onu huzursuz ediyordu. Üç hafta çok da uzun bir süre olmamasına rağmen onu özlemişti. Hatta sadece özlememiş, onun için endişeleniyordu. Acaba ne olmuştu da buradan gitmişti... Tom'a Doksan Dokuz'un gitmesi hakkında sorular sormasına rağmen ondan da düzgün bir cevap alamıyor sinirleri iyice bozuluyordu. Sahnede yer alan ama oyunu bilmeyen bir oyuncu gibiydi. Bu işi kendisi çözmesi gerekiyordu ama nasıl? Ne yapabilirdi ki? Dikkatini çeken bir diğer şey ise iyi görünümlü olan adamaların etrafta daha çok görünmesiydi. Sanki onu süzüyorlardı. Bir şey biliyorlar ve onun bilmediğini biliyor gibiydiler. Onların yanında yürürken aşağılanmış hissediyordu. Her şeyden biraz uzaklaşmak için bahçeye çıktı. Bir sigara yakıp Doksan Dokuz'la olan konuşmasını hatırladı. Hafif bir gülümseme belirdi yüzünde sonrasında ise sol gözünden bir yaş süzüldü. Korkuyordu... Başına bir şey gelmesinden... Telefonunu cebinden çıkarıp saate baktı. Dersinin başlamasına son on dakika kalmıştı. Sigarayı yere atıp ayağı ile üstüne bastı. Söndüğüne iyice emin olduktan sonra binaya geri döndü. Sınıfa gitmiyordu ama Tom'un odasına doğru ilerliyordu. Odanın kapısına vardığın da ise hızlıca kapıyı çalmaya başladı ama içeriden hiçbir ses gelmiyordu. Daha sonra kapının açık olduğunu fark etti. Etrafa bakıp içeriye girdiğinde ise kapıyı kapatıp kilitledi. Tom'un masasına yaklaşıp karıştırmaya başladı. Bir şey arıyordu ama ne aradığını o da bilmiyordu. Çekmecelere yöneldi. Dosyaları çıkarıp hızlıca yere fırlattı. Sonra yere oturup hepsini incelemeye başladı. Yazılan her şeyin üstün de dura dura okudu ama hiçbir şey bulamadı. İki elini başına koydu. Sinirden ne yapacağını bilmiyor, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Düşünemiyor; sanki bir şey, düşünmesine engel oluyordu. Ayağa kalkıp dosyaları tekmelemeye başladı. Hızını alamayıp gördü her şeyi deviriyor eline aldığı her şeyi fırlatıyordu. En sonunda ise masada duran her şeyi koluyla sürükleyip yere attı. Dizlerinin üstüne çöküp başını masanın ayağına yasladı ve biraz sakinleştikten sonra kafasını kaldırdığında bir kutunun yerde açılmış vaziyette olduğunu gördü. Kutuya yaklaştı. Kutu meşe ağacından yapılmış ve oldukça zarifti. Onu yerden kaldığında bir şey fark etti . Gri bir kart yerde duruyordu ve o anda aklında bir şimşek çaktı. Bu kartı tanıyordu. Sadece üst düzey yetkililerin kullandığı bir asansör vardı ve asansör ancak bu kartla çalışabilirdi. Asansörün nereye gittiğini ise bu yetkililer dışında hiç kimse bilmiyordu. Ayağa kalkıp göz yaşlarını sildi. Üstünü düzeltip kartı cebine koydu. Kilitlediği kapının kilidini yavaşça açıp derin bir nefes aldıktan sonra odadan hızlıca çıktı. Kapının da tam kapandığından emin oldu. Asansöre doğru yöneldi. Bu arada da dersi çoktan başlamıştı. Tom'un telefonuna bu yüzden mesaj gönderdi. Mesajda bu gün kendisini iyi hissetmediğini bundan dolayı da derse katılamayacağını belirtti. Telefonu tutan eline baktı, titriyordu ve eğer yakalanırsa kim bilir kovulmaktan başka başına ne gelirdi. Gözlerini kapatıp içinden ona kadar saydıktan sonra kartı cihaza okutup asansörü çağırdı. Asansörü gelene kadar ise etrafa bakıyor Tom'un ya da Rick'in onu bulmasından korkuyordu. Heyecanla geçen on sekiz saniyenin ardından sonunda asansör gelmiş ve kapıları açılmıştı. Yavaşça içeriye bir adım attıktan sonra kapılar kapandı ve asansör aşağıya doğru hareket etti. Garip bir şekilde asansörün kat tuşları yoktu bu durum Profesör için daha bir huzursuz edici olmuştu. Ve işte o an... Kapılar açılıyordu. Kim bilir şimdi kendini hangi dünyanın içine atıyor, hangi sorularla karşılaşıyor ve hangi cevapları buluyordu. Belki de kendi hikayesi için bebeklikten çocukluğa bir geçiş dönemi olacaktı. Işıkların süslediği koridorlarda yürüyordu. Daha önce görmediği türden laboratuvarlar vardı ve binlerce çalışan... Büyük bir hayranlıkla etrafını seyrederken kızıl saçlı, çilleri olan genç bir adam onun yanına gelerek:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Misterio / SuspensoProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...