Sessizce geçen bir yolculuğun ardından Profesör adaya varmıştı. Onu orada Nathan adında bir adam bekliyordu. Uzun boylu, genç ve kumral olan bu adam Profesör'ü büyük bir içtenlikle karşılayıp kısaca kendini tanıttı.
"Merhaba Profesör Robert Green. Ben Nathan FOX. Buranın tıp departmanından sorumlu olan doktorum."
Profesör bu içten karşılamaya karşılık olarak hafifçe gülümsedi ve adamın elini sıktı ama her ne kadar karşılama onu memnun etsede içindeki tedirginlikten bir türlü kurtulamıyordu. Kendisini rahatlatmaya çalışarak küçük bir espri yaptı:
"Sanırım burada ki en yakın arkadaşım da siz olacaksınız."
Nathan ilk başta Profesör'ün dediğine bir anlam veremese de sonrasında gülümsedi. Kibar bir ifadeyle Profesöre kendisini takip etmesini söyledi ve ardından birlikte merkeze girdiler. Merkez o kadar büyüktü ki Nathan'nın her tarafı gezdirmesi dört saat otuz iki dakika kırk dört saniye almıştı. Profesör tüm o laboratuvarları, bahçeleri, konferans salonlarını, çalışma odalarını ve bunun gibi diğer tüm şeyleri gördükçe büyük bir heyecana kapılmış ve aklına cevaplanması gereken bir çok soru gelmişti ama gezi boyunca Nathan'a tek bir soru dahi sormamıştı. Her şeyin son teknoloji olması ve bilimin bu kadar ilerlemiş olmasını görmesi onu cennetteymiş gibi hissettirmişti. Gençken hayalini kurduğu ve yapmak istediği bir çok icat gözlerinin önünden bir film şeridiymişcesine geçmiş ve onu harikalar diyarına getirmişti ama bir sorun vardı. Kara şövalye neredeydi? Her tarafı gezmişlerdi ama onun görmemişti. Bir an duraksadı ve Nathan'a seslendi.
"Doksan Dokuz nerede?"
Profesör aniden durunca Nathan da durup Profesör'e döndü ve yine kibar bir ifadeyle sorusuna cevap verdi:
"Şu an sizi oraya götürüyordum. Doksan Dokuz'un laboratuvarına..."
Nathan'nın cevap vermesinin ardından hızlıca laboratuvara doğru ilerlemeye başladılar. Vardıklarında ise Doksan Dokuz, masasındaki test sonuçlarını inceliyordu ve içeriye Nathan ile Profesörün geldiğini gördüğünde kafasını kaldırıp onlara baktı. Yüzünde alaycı bir ifade vardı. Profesör ise nedenini bilmediği bir sebepten dolayı onu görünce içini bir huzur kaplamıştı. Bir kaç dakikanın ardından Nathan gülümseyerek;
"Sizi yalnız bırakayım. " dedi.
Nathan'nın gitmesinin ardından Profesör büyük bir heyecanla masanın yanındaki taburelerden birini alarak oturdu. Gülümseyerek Doksan Dokuz'a:
"Seni gördüğüme sevindim. Seni orada bir cam fanusun içinde gördüğümde çok endişelenmiştim. Belalı ve her şeye hazır cevabı olan bir öğrenci için böylesine endişelenmek... Benim için bir ilkti."
Profesör'ün heyecandan kalbi biraz hızlı atamaya başlamıştı çünkü ona sormak istediği bir çok soru vardı. Doksan Dokuz ise her zamanki alaycı tavrıyla Profesörün karşısında duruyordu ama birden ciddileşti. O da bir tabure aldı ve Profesörün karşısına geçip oturdu.
"Neden bu kadar endişelendiğinizi biliyor musunuz Profesör?"
"Tom'un dediğine göre bana verilen ilaç duygusal bozukluğa yol açıp olaylara aşırı tepki vermeme ve düşünmeden hareket etmeme yol açıyormuş."
"Bu doğru ama cevap tam olarak bu değil. Endişelendiniz, evet ama benim için değildi. Benimle olduğunuz zaman kendi iç dünyanızda kalmış; hatta kendinize dahi söylemeye korktuğunuz her şeye bir cevap buldunuz yani benim sözlerim kendinize hep söylediğiniz ama bir türlü cesaret edip gerçekleştiremediğiniz şeyler ile doluydu... Ve ben onları gün yüzüne çıkarttığımda sizin içinizde kaybolan cesareti de çıkartmış oldum. Yani siz benim için değil de gün yüzündeki düşüncelerinizin cam bir fanusa tıkılmasına endişelendiniz. Onların özgürlüklerine kavuşmasının ardından tekrar hapsedilmesi sizin için ağır olmuştur..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Mystery / ThrillerProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...