Profesör ile Martin boyutsal farklılıkla meydana gelen o odayı bulduktan sonra bazı kurallar belirleyip bir plan çizelgesi oluşturdular:
KURAL 1: Doktor Philip'e asla güvenmeyeceklerdi çünkü her ikisi de tam olarak anlayamadıkları bir sebepten dolayı ondan oldukça hoşlanmıyordu. Sanki o, doktorların içinde şeytana en yakın olan ve her şeyi bilip farkında olandı.
KURAL 2: Oraya herkes uyuduğunda yani her gece geleceklerdi.
KURAL 3: Deli rolünü sürdüreceklerdi.
Bu üç kural onların temel prensibini oluşturuyor ve bu sayede gerçek kimliklerini saklamalarına neden oluyordu. Martin bu konuda Profesörden daha başarılıydı. Deli olmaya kendisini o kadar kaptırmıştı ki adeta bir aktör, Oscar'lık bir oyunculukla seyircilerine tüm anı yaşatıyordu. Tüm bir hafta, Martin'in bu deli olma oyunculuğuna kaptırırken Profesör'ün ona gülmesiyle geçmişti ki pazar akşamı çok önemli bir detay dikkatlerini çekmişti. O akşam hastalara aylık vitamin aşısı yapılıyordu. Aşıyı hemşireler yaparken sıra Profesör ile Martin'e gelmişti ki Philip hemşireleri yanına çağırdı. Onlara bir şeyler fısıldadığını görünce Martin Profesör'e yaklaşarak hafifçe eğildi ve kısık bir ses ile sordu:
"Ne dediğini duyabiliyor musun, Robert?"
"Tanrı aşkına Martin seninle aynı mesafedeyim. Onları nasıl duyabilirim?"
Profesör'ün agresif yanıtından sonra Martin konuşmayı keserek Profesör gibi Philip ve hemşireleri izlemeye başladı. Birkaç dakikanın ardından hemşireler Philip'in yanından ayrıldıktan sonra Philip gülümseyerek Martin ve Profesör'e doğru ilerlemeye başladı. Martin Philip'in gülümsemesine sinirlenmiş ve kendisini tutamayarak Profesör'e doğru fısıldamıştı.
"Şunu görüyor musun? Peki ya yüzündeki piç gülümsemeyi? Bir şey becerecek. Umarım bizi beceremez dostum."
Martin'in bunu söylemesi Profesör'ü sinirlendirmiş ve bu yüzden Profesör tüm agresif tavrıyla ona karşılık vermişti.
"Tanrı aşkına Martin! Böyle söylemeyi keser misin!"
"Bırak da bir deliye sunulan istediğini söyleme hakkını rahatça kullanayım."
"Yemin ediyorum buradan çıkınca seni ben bir hastaneye kapatacağım."
"Tabi o bizi be..."
"Martin!"
"Tamam, çenemi kapalı tutuyorum."
Martin sustuğunda Philip yanlarına gelmişti. Bir tabure çekip yanlarına oturdu. Yüzündeki gülümseme hala devam ediyordu ama bakışları Martin'e yöneldiğinde gülümsemesi birden daha da artmıştı. Martin söylediklerinin duymasından endişe etmeye başlamış bu durumdan rahatsız olmuştu ama Philip bir şey demeyince içindeki endişe kayboldu. Philip ise Martin'in endişeli tavrının geçtiğini fark edince elini önlüğünün cebine atıp iki tane küçük şişe çıkardı. Şişelerden birine iğneyi saplayıp içindeki tüm sıvıyı çekti ve gülümseyerek
"Hanginiz daha cesur?"
dedi. Martin biraz mırıldanınca Profesör derin bir iç çekerek kolunu sıyırıp uzattı fakat uzattığı kolu birden geri çekti çünkü ilaç şişesindeki yazı dikkatini çekmişti. ''R-11'' diye içinden fısıldadı. Bu ilaç fabrikanın yetiştirildiği kişilere verilmiyor muydu? Philip'te ne işi vardı? Daha da önemlisi o ilacı onlara niye enjekte etmeye çalışmıştı? Profesör'ün kaşları çatılmış, durumu anlamaya çalışırken Philip Profesör'e baktı. Onun çatılan kaşlarını sorgularcasına sordu.
"Bir sorun mu var Profesör?"
Profesör bir şey demedi. Sadece kafasını kaldırıp derinler de bir cevap ararmışcasına Philip'in gözlerine baktı. Philip ise Profesör'ün kolundan tutup hafifçe kendisine çekip serumu Profesör'e enjekte etti. Profesör ile işi bittikten sonra aynı serumu Martin'e enjekte edip ayağa kalktı. Gülümseyerek geçmiş olsun dileklerinde bulunup oradan ayrılacaktı ki Martin seslendi:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Misterio / SuspensoProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...