Profesör uyandığında herkesin birbirinin etrafında koşuşturduğunu gördü. Uyku sersemliğinin vermiş olduğu bir aptallıkla etrafa bakmaya başlamış neler olup bittiğini anlamaya çalışmıştı. Gözleri, emirler yağdıran Tom'a takılınca birazcık da olsa kendine gelebildi.
"Herkes bilgisayarların başına, onu bulmalıyız! Her yeri araştırın! Soldaki grup, sizin veri tabanımıza sızmaya çalışan virüsü yok etmeniz gerekiyor. Acele edin böyle giderse tüm sistemimiz kırk altı dakika sonra çökecek ve tamamen savunmasız kalacağız!
Tom'un bağıran sesi duvarlarda yankılanırken kendine gelebilen Profesör telaşla ve merak içinde Tom'a sordu.
"Neler oluyor?"
Tom'un hızlı nefes alış verişi bir an durup yavaşladı ve Profesör'e her şeyi anlatabilmek için derin bir nefes akciğerlerine doldu. Bulunduğu durumun tüm stresini ses tellerine yansıtarak durumu açıkladı.
"Sabahın erken saatlerinde bir virüs veri tabanımıza sızdı. Tüm önemli dosyalara nüfuz etti. Hangi bilgilere ulaştığını bilmiyoruz ama işin garip yanı aynı virüs fabrikayı da hacklemeye çalıştı. Bu da demek oluyor ki bunu yapan fabrikadan biri. Bir saat önce ise fabrikayla iletişime geçtik ve bunu yapanın fabrikanın en iyi cerrahlarından olan Stefan olduğunu öğrendik... Ve kendisi şu anda sekiz tane genç kızı kaçırmaktan aranıyor. Jack soruşturma için Carl ile birlikte ama Doksan Dokuz dün saat on üç otuzdan beri kayıp... Her yerde Stefan ve Doksan Dokuz'u arıyoruz."
Profesör olayın ciddiyetini kavramakla beraber dün onunla konuştuktan hemen sonra kaybolduğunu anladı. Nereye gidebileceğini düşünürken Tom'un yanından ayrıldığını fark etti. Boş boş durmak ve hiçbir şey yapamamak canını sıkmıştı ve bu düşünce onu Doksan Dokuz'un odasına gitmesine teşvik etmişti. Hızlı adımlarla ilerliyordu. Bir sır perdesini aralar gibi odanın kapısını aralamıştı. Yavaşça çalışma masasının sandalyesine oturdu ve düşünmeye başlamıştı. Onu Doksan Dokuz'a götürebilecek ne olabilirdi? Gözünü boş duvarlarda gezdirdikten sonra çalışma masasının çekmecelerini karıştırmaya başladı ama hiçbir şey bulamadı. Bir şey bulamasa da bildiği tek bir şey vardı, pes etmeyecekti... Derken gözlerinin önünden anıları bir film şeridi gibi geçti. PİYANO! Bu kelime beynine bir şimşek gibi çakmıştı. Gözlerini kapattı ve sadece bir piyona çalar gibi parmaklarını masada hareket ettirmeye başladı. Birkaç saniyenin sonunda notalar odanın içinde duyulmaya başlamıştı. Profesör'ün yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Odaya yeniden göz attığında odanın değişmediğini ama masanın üstünde beyaz bir gül ile bir kağıt belirdiğini gördü.. Kağıdı eline aldı ve okumaya başladı.
"ESOR..."
Tek kelime koca sayfada yazarken Profesör içinden tekrarlıyordu. Kimdi o? Kağıdı elinden bırakıp arkasına yaslanırken düşünmeye başlayacaktı ki tanıdık olduğu bir sesle irkildi.
"Robert."
Profesör kapıda duran kişiye baktığında onun Martin olduğunu gördü. Şaşkın bir ifadeyle onu seyrederken Martin yavaşça yatağa oturdu ve Profesör'e döndü. Yüzünde tanımsız bir ifade vardı. Gözleri sanki ona değilde boşluğa bakıyordu ve yine aynı boşluk sesine de yansımıştı.
"Bir şeyler bulmuş gibisin..."
Profesör Martin'i görünce bir şey diyemedi. Sadece gözleri hafifçe doldu çünkü onu özlemişti. Kısa bir sürede kendini topladı ve hafifçe öksürerek sesini düzeltti. Martin'in gözlerine bakmayarak cevapladı.
"Evet.."
Elindeki kağıda ve güle göz attıktan sonra onları Martin'e uzattı. Martin önce gülü inceledi ve sonrasında kağıdı okudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99
Mystery / ThrillerProfesör Doktor Robert GREEN bir fizik mühendisidir. Kan kanseri olan sevgilisi Penny'nin hastane masraflarını karşılaya bilmek için bir görevi kabul eder. Basit gibi görünen bu görev bir öğrenciyi izlemektir ama işler hiç de sandığı gibi gitmeme...